Hürriyet Seyahat | Fotoğraflar: Alamy, Ingimage
Karanlık tarih hâlâ aydınlatılamadı... 1722 yılında keşfedildi ve şok etkisi yarattı
Dünyanın en gizemli adası olarak kabul edilen Paskalya Adası, araştırmacıların yüzyıllardır süren çalışmalarına rağmen sırlarını saklamaya devam ediyor. Pandemiden önce binlerce turisti ağırlayan adanın tarihi ve barındırdığı medeniyetler hakkında çok sayıda teori ortaya atılıyor.
Eski çağlarda 'Dünyanın Merkezi' olarak adlandırılan ve antik uygarlıkların nasıl yok olduğuna ait sırlar barındıran adanın gizemi çözülemeyecek gibi görünüyor. işte detaylar...
Paskalya Adası’nın gövdesini 507 metre uzunluğundaki Terevaka yanardağı oluşturuyor. Doğusundaki Poike ve güneyindeki Rano Kau yanardağlarıyla üçgen şeklini alan ada, okyanus tabanından yükselen 3 bin metre yüksekliğindeki bir yanardağdan farksız.
Paskalya arifesinde keşfedildiği için adaya Paskalya Adası adı verilmiş. Roggeveen adaya İlk çıktığında heykelleri gördükten sonra büyük bir şaşkınlık yaşamış. Jacob Roggeveen ve beraberindekilerin ilk düşündükleri adada ilkel bir kabilenin yani adadaki yerlilerin, Muazzam büyüklükteki ve ince işçilik isteyen o heykelleri yapamayacağıydı. Jacob Roggeveen' den 52 yıl sonra Paskalya adasına ayak basan Avustralya'nın Kaşifi ünlü İngiliz Kaptan James Cook, yine hayretler içinde kalmış ve “Bu devasa heykelleri yerliler nasıl yaptı? Aklımız almadı!” şeklinde notlar düşmüştür.
600 adet Moai, adanın çeşitli yerlerine dağılmış durumda. 288 Moai, Ahu platformlarının üzerine dizilmiş halde... 600 kadar Moai tamamlanmadan bırakılmış ya da parçalanmış.
Adaya ilk 318 yılında ayak basıldı!
Norveçli kaşif Thor Heyerdahl, 1950’lerde Paskalya Adası’nda Güney Amerikalı yerlilerin yaşamış olduğu iddiasını ortaya attı. Ancak, adada bulunan kemikler üzerinde yapılan DNA analizleri, halkın Pasifik Okyanusu’ndaki adalardan gelen Polinezyalılara ait olduğunu gösterdi. Bir mezarda yapılan karbon testi ise adaya ilk olarak 318 yılında ayak basıldığını ortaya koydu. O yıllarda, Paskalya adasının çok sayıda kuşun yaşadığı gür ormanlara ve verimli topraklara sahip olduğuna inanılıyor.
Ortodoks arkeologlar, Paskalya adasına ilk kez denizde kaybolan Polinezyalıların 318 yılında ayak bastığını kabul etti. Ancak gizemli ada üzerinde yapılan araştırma sayısı arttıkça, yeni teoriler ortaya atıldı. Bunlardan bir tanesi, Paskalya Adası’nın çok daha büyük bir toprak parçasının geride kalan kısmı olduğu ve binlerce yıl öncesine uzanan bir tarih sakladığı.
Onlara göre, gizemli adanın tarihi eski çağlarda yaşanan büyük sel felaketlerinin öncesine rastlıyor. Hancock, “12 bin yıl önce buzullar henüz erimemişken, okyanuslardaki su seviyesinin 100 metre daha alçak olduğunu ve Pasifik bölgesinde And Dağları kadar uzun adalar zinciri bulunduğunu” iddia etti. Hancock ve meslektaşlarına göre, Paskalya adası aslında büyük kısmı sular altında kalmış bir kara parçasının tepesi.
Dünyanın merkezi olarak biliniyor
Rapa Nui isminin yanı sıra, Paskalya adasının antik isimlerinden biri ‘Te-Pito-O-Te-Henua’. Anlamı, ‘Dünyanın Merkezi’. Bir diğer ismi de ‘Mata-Ki-Te-Rani’, yani ‘Cennete Bakan Gözler’. Bazıları, günümüz araştırmacıların göz ardı ettiği mitolojik bilgiler dikkate alındığında, Paskalya adasının binlerce yıl önce var olan ve gözlemevleriyle gökyüzünü araştıran antik bir uygarlığa ev sahipliği yaptığını öne sürüyor.
Hancock, ‘Cennetin Aynası’ adlı kitabında, Paskalya adasının büyük tufanlardan önce yaşamış bir uygarlığın evi olduğunu ve çok önemli bir konuma sahip olduğunu belirtti. Bu özel konum, dünyadaki kutsal yerlerin matematiksel yerlerini mükemmel bir şekilde gösteriyordu.
Onlara göre, bu gözlemevleri gelecekte yaşanacak meteor çarpmaları ve yer tabakalarının hareketiyle gerçekleşecek felaketleri önceden tespit etmek için kullanılıyordu.