Munise Nilay KAHYAOĞLU / Instagram: @farawayfromthehome
Film gibi büyülü bir ülke: Fas
Fas, Afrika kıtasına ilk ayak bastığım ülke olma sıfatıyla benim için çok değerli. Yıllarca gitme hayallerim sonunda gerçeğe dönüştü ve Fas’a ayak bastım. Marakeş’in büyük meydanında kalabalığa karıştım, her yeri maviye boyalı şehir Chefchaouen’in sokaklarında kayboldum ve Sahra çölünde safari yaptım. İşte size Fas gezi rehberi…
Sokakların nane koktuğu, fotoğraflarını çektiğimde kızıp üzerime yürüyen yerlileri, yüzyıllar önce yapılmış çeşmeleri, okul olarak kullanılan camileri, sıcağa çare olarak bulunmuş büyük avlulu, serin teraslı riadlarları, sabah sunulan tereyağlı gözleme ve gururlu imalatları portakal sularıyla Fas, buram buram kokan tarihi ve korunmuş kültürüyle bana İstanbul’u hatırlatıyor.
Ülkenin kuzeyinde Akdeniz, batısında Atlantik Okyanusu bulunuyor. Fas, bir zamanlar her yere hakim olan Osmanlı İmparatorluğu’nun alamadığı tek Kuzey Afrika ülkesi ve aynı zamanda en batıdaki İslam ülkesi sıfatlarına sahip.
Avrupaya bu kadar yakın olup bu kadar geleneklerini nasıl koruyabildikleri konusunu aklım almıyor. Resmi dilleri Arapça fakat 44 yıllık sömürge tarihi nedeniyle devlet dairelerinde Fransızca konuşuluyor. Dağlık kısımlarda da Berberice dili hakim. Sıcaklık nedeniyle Kasım- Mart ayları arası gitmek için en ideal aylar.
Türkiye vatandaşlarından 90 güne kadar vize istenmediği için, gitmeden yapılması gereken tek şey Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü’ne gidip gerekli aşıları ücretsiz olup, sarı kart almak. Ben gittiğimde kurban bayramı olduğu için her Arap ülkesi gibi Fas’ta da tüm dükkanlar ilk üç gün kapalı, otobüsler dolu ve çevre de bol bol kurban kanı bulunuyordu.
Çok katı bir Arap kültürüne sahip olduklarını düşünüyordum ama bazı konularda tamamen yanılıyormuşum. Özellikle Arap kadınların ne kadar konuşkan ve yardımsever olduklarına inanamıyorum.
Djemaa El Fna Meydanı’nda birkaç tur atıyorum, uzaktan yılan oynatıcılarını, maymun gezdirenleri, dövmecileri, kurabiye satanları izliyorum.
Fas, diğer Afrika ülkelerine kıyasla seyahat etmesi çok kolay bir ülke. Şehir içinde ucuz Petit taksiler ve Grand taksiler işliyor. Şehirler arası tren ve CTM, Supratour gibi otobüs firmaları bulunuyor. Otobüs bulamadığım zaman da halk otobüsünü kullanıyorum ve egzozdan duman altı olan otobüste boğulma tehlikesi yaşıyorum.
Marakeş’ten hostel aracılığıyla aldığım üç günlük çöl turu için anlaşıp turun Fes’te bitmesini sağlıyorum. Merzouga’da çöl turu yapmak, hayatımda yaşadığım en keyifli deneyimlerden birine dönüşüyor.
Akşam sadece battaniyeyle yıldızların altında uyumak çöl deneyiminin bir parçası. Uykudan her uyandığımda, yıldızların çokluğuyla şaşırıp, yüzümde koca bir gülümsemeyle tekrar uyuyakalıyorum. Zamanında Çağrı, Gladyatör, Mumya dahil binlerce filmin çekildiği Aït Benhaddou Kasbahı , çöl turuna dahil olan destinasyonlardan biri.
Büyük deri boyama tabakanelerinde saatlerce insanların emeğini izliyorum. İçeriye sadece Müslümanların kabul edilmesi nedeniyle, Afrika’nın en büyük camisi olan ve aynı zamanda üniversite olarak kullanılan Kairaouine Camisi’ne arkadaşlarımı dışarda bırakıp girmek zorunda kalıyorum.
Fes’te insanlar Marakeşten daha ılımlı ve fakir. Çok fazla turist görmedikleri için, normalde kavgaya dönen alışveriş pazarlıkları, Fes’te yerini ‘buyurmaz mıydınız?’ kibarlığına bırakıyor. Tabii bunun getirisi olarak da fiyatlar Marakeş’e göre daha yüksek. Fes’ten sonra Afrika’da Akdeniz havası alabileceğiniz Chefchaouen’e gidiyorum.
Bu şehir, tarihinde nüfusun çoğunu oluşturan Musevilerin bu rengi kutsal kabul ettikleri için mavi rengine boyanmış. Şehir çok küçük olduğu için yapılacaklar yürüyüş ve tırmanış ile sınırlı. Yine de fotoğraf çekmek için bile gidilmesini tavsiye ediyorum. Chefchaouen sonrası Kasablanca’da Hassan II camisini görüp, ardından uçağımı yakalıyorum.
Fas gezim boyunca tattığım ilginç lezzetler aklımdan çıkmıyor. Cafe Clock’ta deve eti tadıyorum, sokak yemeklerinin satıldığı çadırlarda sümüklü böcek, kebap, tajin, kuskus, baklava hamurundan yapılan börek demek olan pastilla yiyorum, nane çayı içiyorum. Marketlerde rengarenk terlikler(Babuş), gümüş takılar, çaydanlıklar, antikalar, hiçbir yerde bulunmayan ya da Türkiyede çok pahalı olan bazı baharatlar, lambalar, uzun örtüler(Cellaba), deri eşyalar, porselenler, argan yağı, Tajine kapları, kapı tokmakları, kilimler, hurmalar satılıyor.