İsmail SARI / isari@hurriyet.com.tr
Çalışarak 30 ülke ve 60 şehir nasıl gezilir?
Tuğçe Ertan (30) akademisyen, Gökay Meriç (36) ise çevirmen. İkisinin de ortak noktası seyahat. İşlerini seyahatlerine göre ayarlayıp yola koyuluyorlar. Bugüne kadar Asya, Avrupa, Amerika ve Afrika’da 30 ülke ve 60 şehri geride bıraktılar.
Seyahatin hayatınızdaki yeri nedir?Gökay: Seyahatle kendimizi dünyayla bir olmuş hissediyoruz. Belki dünyanın bir ucunda doğmuş bir insanın hayatına dahil olabilmek, bambaşka dünyaların kapılarını açarken bir yandan da hepimizin ne kadar aynı olduğunu hatırlatıyor.
Tuğçe: Ailemle sürekli geziler yapardık. 2009 yılından beri eşimle geziyoruz. Uçaktan veya bir araçtan inip yepyeni bir şehrin sokaklarına adım atmak benim için çok heyecan verici. Seyahat için motivasyonum hep hazır.
Birlikte ilk seyahatiniz nereye oldu? Gökay: Bugüne kadar 30 ülke ve 60’tan fazla şehir gezdik. Yurtdışında gittiğimiz ilk ülke Hollanda... Amsterdam, Rotterdam ve Delft şehirlerini gezdik. İlk yurtdışı seyahatimizin dönüşünde uçağımızı kaçırdık. Bu olay gerçekten çok değişik bir deneyim oldu ama bizi birçok seyahatte olabilecek aksaklıklara karşı da hazırlamış oldu.
Hem çalışmak hem de seyahat etmek zor olmuyor mu, nasıl bir planlama yapıyorsunuz?Gökay: Tam zamanlı bir işim var. Haftada 40 saat çalışıyorum ama çalışma saatlerini istediğim gibi planlama özgürlüğüne sahibim. Bu durumda bilgisayarım ve internet bağlantısının olduğu her yer seyahat için uygun oluyor. Gündüzleri şehri keşfederken akşamları çalışıyorum.
Bir listeniz var mı?Tuğçe: Hayır... Her yere gitmek isteriz ama görmek istediğimiz yerlerin merkezinde bir yere yerleşme fırsatı bulursak, onu denk getirip yakın yerlere seyahat planlamaya başlıyoruz.
O zaman ilk fırsatta Avrupa’ya gidiyorsunuz...Tuğçe: Evet... Ama ana akım rotalar olduğu kadar irili ufaklı köyler ve minik şehirler de gezilerimizi süsledi. Buralardan aklımızda kalanlara birkaç örnek olarak; Bari’nin tarihi şehir merkezine yayılan ‘Focaccia’nın enfes kokusu, Berlin’deki gece kulüpleri ve soykırım anıtlarının insanın kanını donduran heybetleri, Slovenya’nın muhteşem göllerini verebiliriz.
Avrupa dışında daha uzak yerlere gittiniz mi?Tuğçe: Tabii... Kenya, Fas, Zanzibar, ABD, Lübnan ve Malezya en unutamadığımız gezilerimizdi. Lübnan’da binaların cephelerindeki kurşunları ve yemeklerinin o enfes tatlarını, Zanzibar’ın turkuvaz sularını ve Malezya’ya hâkim hoşgörüyü unutamıyoruz.
Bu ülkeler içinde en çok aklınız nerede kaldı?Gökay: Kenya... Dünyanın bizim modern fanuslarımızın dışında nasıl bir yer olduğunu, insanlarının nasıl badirelerle uğraşıp sadece hayatta kalmaya odaklandığını, neden o egzotik hayvanların o renkleri aldığını idrak ettiğimiz bir yerdi. Işık ülkeye o kadar güzel düşüyor ki kötü fotoğraf çekmeniz imkânsız. Yalnız Malezya da inanılmaz bir ülkeydi, beş buçuk ay burada kaldık.
Orada ne yaptınız?Gökay: Bir üniversiteye misafir araştırmacı olarak kabul edildik. Ufak bir stüdyo ev kiraladık ve yerel hayata katıldık. Başkent Kuala Lumpur için küçük İstanbul diyebiliriz. Malaylar, Çinliler ve Hintliler olmak üzere üç büyük etnik grup birbiriyle güzel bir uyum içinde yaşıyor.