Atatürk'ün son yurt gezisinden fotoğraflar
Mustafa Kemal Atatürk yeni kurulmuş ve küllerinden doğmuş Türkiye'yi karış karış gezmiş, halkın sorunlarını dinlemiş ve doktorların ısrarlarına rağmen yurt gezilerine devam etmiştir. Sene 1938 olduğunda bile, ölümcül hastalığına kulak asmamış ve Türk halkının kalkınması için görüşme ve ziyaretlerini peşi sıra gerçekleştirmiştir. İşte Atatürk'ün son zamanları ve son yurt gezisinden fotoğraflar. İşte ''Ben, gerektiği zaman, en büyük armağan olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim" diyen Atatürk'ün son zamanları...
İşte Atatürk'ün son zamanları ve son yurt gezisinden fotoğraflar....
20 Ocak 1938
20 Ocak akşam saatlerinde Atatürk, Yalova'ya gitmek üzere tren ile Ankara'dan Derince'ye doğru yola çıktı. 21 Ocak günü tren ile İzmit üzerinden Derince'ye gelen Atatürk, oradan Akay Vapuru ile Yalova'ya geçiş yaptı. Yalova'ya gelen Atatürk yeni yapılmış olan Termal Otel'in ilk misafiri oldu. Ertesi gün Atatürk vücudundaki kaşıntılar nedeniyle Prof. Dr. Nihat Reşat Belger'i odasına çağırdı.
20 Ocak 1938
20 Ocak akşam saatlerinde Atatürk, Yalova'ya gitmek üzere tren ile Ankara'dan Derince'ye doğru yola çıktı. 21 Ocak günü tren ile İzmit üzerinden Derince'ye gelen Atatürk, oradan Akay Vapuru ile Yalova'ya geçiş yaptı. Yalova'ya gelen Atatürk yeni yapılmış olan Termal Otel'in ilk misafiri oldu. Ertesi gün Atatürk vücudundaki kaşıntılar nedeniyle Prof. Dr. Nihat Reşat Belger'i odasına çağırdı.
21 Ocak 1938
Prof. Dr. Nihat Reşat Belger o sabahı şöyle anlattı: "Atatürk, geceyi (21 Ocak gecesini), Termal Oteli’ndeki apartmanında geçirdi. Ertesi sabah otelde, kendisine mahsus olarak yaptırılan banyo dairesine girdi ve beni çağırttı. Bir süredir bacaklarında hissettiği kaşıntıya çare bulmaklığımı istiyordu. Dedim ki: 'Müsaade buyurursanız, önce zâtı devletinizi bir muayene edeyim.' 'Peki...' dedi. Soyunma yerine koydurmuş olduğumuz şezlonga uzandı; ben de muayeneye başladım... Tabii, önce, vücudunun en çok kaşınan yerlerini, yani bacaklarını muayene ettim.
Prof. Dr. Nihat Reşat Belger o sabahı şöyle anlattı: "Atatürk, geceyi (21 Ocak gecesini), Termal Oteli’ndeki apartmanında geçirdi. Ertesi sabah otelde, kendisine mahsus olarak yaptırılan banyo dairesine girdi ve beni çağırttı. Bir süredir bacaklarında hissettiği kaşıntıya çare bulmaklığımı istiyordu. Dedim ki: 'Müsaade buyurursanız, önce zâtı devletinizi bir muayene edeyim.' 'Peki...' dedi. Soyunma yerine koydurmuş olduğumuz şezlonga uzandı; ben de muayeneye başladım... Tabii, önce, vücudunun en çok kaşınan yerlerini, yani bacaklarını muayene ettim.
Egzama, ürtiker, erytheme gibi belirtiler bulamadım. Yalnız, kaşıntının bıraktığı tırnak izlerini gördüm... Bacaklarından sonra karnını ve bilhassa karaciğerini muayeneye koyuldum. Ve derhal gördüm ki Atatürk’ün karaciğeri üç parmak büyümüş ve sertleşmiştir..."
1 Şubat 1938
1 Şubat günü Yalova'dan ayrılan Atatürk, suni ipek fabrikasını ziyaret etmeye gitti. Oradan akşamüstü Bursa’ya varıp Çelik Palas'ta kaldı. Gece fener alayı yapılıyor; otelin önüne gelen halk kitlelerinin sevgi gösterileri üzerine Atatürk üç defa sofradan kalkıp otelin balkonuna çıkıyor... O gece Atatürk’ün soğuk almış olduğu sanılıyor.
1 Şubat günü Yalova'dan ayrılan Atatürk, suni ipek fabrikasını ziyaret etmeye gitti. Oradan akşamüstü Bursa’ya varıp Çelik Palas'ta kaldı. Gece fener alayı yapılıyor; otelin önüne gelen halk kitlelerinin sevgi gösterileri üzerine Atatürk üç defa sofradan kalkıp otelin balkonuna çıkıyor... O gece Atatürk’ün soğuk almış olduğu sanılıyor.
28 Mart 1938
Atatürk'ün hastalığı kendini göstermeye başlayınca hükûmet Fransa’dan, tanınmış bir karaciğer hastalıkları uzmanı getirmeye karar verdi.Ankara'ya davet edilen Prof. Dr. Fiessinger, Türk doktorlarının tespitlerini doğru bulup tedavi sürecine aynı şekilde devam edilmesi gerektiğini düşünüyordu.
Atatürk'ün hastalığı kendini göstermeye başlayınca hükûmet Fransa’dan, tanınmış bir karaciğer hastalıkları uzmanı getirmeye karar verdi.Ankara'ya davet edilen Prof. Dr. Fiessinger, Türk doktorlarının tespitlerini doğru bulup tedavi sürecine aynı şekilde devam edilmesi gerektiğini düşünüyordu.
10 Temmuz 1938
Hasan Rıza Soyak'ın gözünden 10 Temmuz: “Acar motoruyla bir gezintiye çıktı; ilkin Florya’ya gitti ve baştan başa Boğaz'ı dolaştı. Florya’da kendisini motorun küpeştesinde gören halk, etrafını sararak sevgili liderlerine tasavvurun üstünde coşkun gösterilerle sonsuz bağlılıklarını belirtmişler; Boğaz'ın her iki kıyısını bir anda dolduran sayısız vatandaş kitleleri de saatlerce sevinç nidaları ve sürekli alkışlarla Boğaz'ı inletmişlerdi.”
Hasan Rıza Soyak'ın gözünden 10 Temmuz: “Acar motoruyla bir gezintiye çıktı; ilkin Florya’ya gitti ve baştan başa Boğaz'ı dolaştı. Florya’da kendisini motorun küpeştesinde gören halk, etrafını sararak sevgili liderlerine tasavvurun üstünde coşkun gösterilerle sonsuz bağlılıklarını belirtmişler; Boğaz'ın her iki kıyısını bir anda dolduran sayısız vatandaş kitleleri de saatlerce sevinç nidaları ve sürekli alkışlarla Boğaz'ı inletmişlerdi.”
10 Kasım 1938
10 Kasım 1938 Perşembe, saat 09.00. O dakikalarda Atatürk’ün başucunda bulunanlardan Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak olayı şöyle resmediyor:“1938 yılı Kasım ayının 10’uncu günü saat 9.00... Türk vatanının kurtarıcısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, eşsiz inkılapçı ve beşerin müstesna evladı Büyük İnsanın fani âleminde ancak 5 dakikası kalmıştır; gözleri kapalıdır; göğsü mütemadiyen inip çıkmaktadır. Odada ve bütün sarayda derin ve ruhani bir sükût hüküm sürüyor.
10 Kasım 1938 Perşembe, saat 09.00. O dakikalarda Atatürk’ün başucunda bulunanlardan Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak olayı şöyle resmediyor:“1938 yılı Kasım ayının 10’uncu günü saat 9.00... Türk vatanının kurtarıcısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, eşsiz inkılapçı ve beşerin müstesna evladı Büyük İnsanın fani âleminde ancak 5 dakikası kalmıştır; gözleri kapalıdır; göğsü mütemadiyen inip çıkmaktadır. Odada ve bütün sarayda derin ve ruhani bir sükût hüküm sürüyor.
Sağ tarafta başı ucunda Operatör Mim Kemal duruyor; Dr. Kâmil Berk başını onun omuzuna dayamış, hıçkırıyor... Prof. Dr. Âkil Muhtar Özden kendinden geçmiş, odanın içinde telaşlı adımlarla durmadan dolaşıyor; hem ağlıyor, hem de mütemadiyen, ‘Aman Yarabbi!’ diye mırıldanıyor... Ben yatağın sol tarafında ayakta duruyorum; yanımda Muhafız Komutanı İsmail Hakkı Tekçe var... Her tarafım uyuşmuş, bütün duygularım donmuş bir halde, o güzel, o nurlu çehreye dalmış, bakıyorum...
Hazin sessizlik içinde kulağıma yalnız Dr. Mehmet Kâmil ve Prof. Âkil Muhtar’ın hıçkırıkları çarpıyor.Saat tam 9’u beş geçiyor... Birdenbire gözleri açılıyor, dikkat ediyorum: Gök mavisi gözlerinde hâlâ bildiğimiz çelik parıltıları ışıldamaktadır.Bir an sert bir hareketle başını sağa çeviriyor... Bana öyle geliyor ki, bu hareketiyle etrafındakilerin şahıslarında ilâhi bir aşk ile bağlandığı ve inandığı aziz milletini son defa askerce selamlamaktadır. Birkaç saniye sonra o azametli varlık, milletinin kalp ve idrakiyle beşer tarihindeki ölümsüz hayatına göçmüş bulunuyordu.” Kaynak: sarizeybekhaber.com.tr, ata.tsk.tr, ataturkinkilaplari.com