Futbolcu lordlar
Hani Le Monde’un göbeğinde küçük yerel haberler çıkar, bayıldığım. Alıntı yaparım zaman zaman, siz de okuyun diye. Hani elim gitmez, yüreğim elvermez bazı meslektaşlarım gibi ‘kendi yazım ayağına’ yatmaya...
Bu seferki Marc Roche imzalı.
Başlığı: ‘Aristofutbolcular çağında Gentry’ diyor.
Rio Ferdinand’ın en azından adını bilirsiniz. Hani Manchester United’in 26 yaşındaki(ymiş) savunma oyuncusu. Marc Roche diyor ki, her şeyi var, para, şöhret, güzel kızlar... Alderley Edge’e yerleşmiş bu delikanlı. Muhteşem bir şato almış kendine... (Babası da şatoda yaşardı bunun!.. Tabii bu Serdar’ın yorumu!)
Çok modaymış, İngiltere’de iyi para kazanan futbolcular, ‘landlords’ oluveriyormuş, yani geniş topraklar, şatolar alıyormuş. Frank Lampard, John Terry, Wayne Rooney (Bu bize 2 gol atan kırmızı değil mi? SD) ve tabii David Beckham, David Oven... Surrey’de, Herdfordshire yahut Cheshire’da binlerce hektar araziye sahipmiş.
“Antrenman yaptıkları stadyuma yakın yerlerden mülk ediniyorlar. Eskiden hepsi George stili (*) mâlikhanelere talipken, şimdi işi öğrenmişler, daha ‘sofistike’ talepleri var: Büyük bir toprak ve mümkünse içinde bakımsız bir şato satın alıyorlar ve Londra’nın en meşhur mimarlarına inşaat yaptırıyorlar...” diyormuş Country Life adlı dergi.
Çok para kazanan bu futbolcular, Marc Roche’un ifadesiyle ‘İngiltere Krallığının yeni soysuz soyluları’ imiş. (Daha doğrusu köylü soylular, yani köyde yaşayan önemsiz soylular...)
‘Futbolcu kuşağı’ adı verilen, parasının hesabını bilmeyen topçuların mülk sahibi olduğu bölgede, şato fiyatları 2 ilâ 3 milyon puanda (5 ilâ 7,5 trilyon eski törkiş liraya) fırlamış.
Bu muhteşem malikânelerin yıllık bakım masrafı bile 100.000 paundu buluyormuş. (250 milyar kadar.)
Bugün bu parayı sadece bir avuç futbol zengini verebiliyormuş.
İngiltere’nin en zenginleri hâlâ bankacılar ve sanayiciler imiş. (Gelir açısından herhalde, çünkü İngiltere’de toprak sahipleri çok zengindir ama nakit paraları, gelirleri azdır. SD) Ama futbolcular da – henüz Who’s Who’ya giremeseler de – Sunday Times’ın ‘En Zengin 1000’ listesine yerleşmiş.
İnsan çok kabiliyetli bir canlıdır, diyor Marc Roche, en zor şeyleri bile öğrenebilir, hatta Albion’lu bir aristokrat gibi olmayı da. Tek sorun... bu iş biraz zaman gerektiriyor tabii ki... İngiliz aristokrasisini ‘iyi bilen’ bir uzmanın dediği gibi, “Abulabutlar, kaba sabalar... Çok para harcıyorlar ama harcamayı bilmiyorlar. Kıyafetleri fazla gösterişli, evleri zevksiz, arabaları çok pahalı...” (Le Monde, 18 haziran)
...
İlginç bir habermiş değil mi?
İngiliz aristokrasisinin kaderidir bu. Sanayi devriminden beri, ‘birileri’ sonradan zengin olur, soyluluğa özenir, fakirleşen lordların önce şatolarını ve topraklarını, sonra kızlarını, derken unvanlarını satın alır...
İngiliz asilzadeleri acı gerçeğin farkındadırlar, iki üç asırdır geçimlerini bu yoldan temin ederler, debdebelerini ve karizmalarını, böyle ‘dededen pideden kalanı’ birer ikişer satarak sürdürürler.
Eee, bu ‘sonradan görmeleri’ küçümseme gayretlerini de anlayışla karşılamak gerek...
(*) Tercüme çok zor ve çok tehlikeli bir iştir. Haberin içindeki ‘style géorgien’ lafını düzgün çevirebilmek için Tahsin Saraç’ın (TDK) Büyük Sözlük’üne baktım. Géorgien = Gürcü, Gürcistanlı... Yani ‘İngiltere’deki Gürcü mimarisi’ diye çevirip rezil olmak içten bile değil. Tabii burada söz konusu olan Gürcistan değil, İngiltere Kralı 1. ve 2.George stili binalar...