Fırtına Vadisi'nin düş patikaları
Bir zamanlar köylüler Fırtına Vadisi’nde saatlerce yürüyerek yaylalarına, köylerine ulaşırdı. Şimdi araç yolları patikaları yok etti. Eski yollar ormana karıştı. Eski rüya güzergâhlar artık yok. Ancak hâlâ bazı patikalar varlığını koruyor. Yürüyüşe gidenler eski yol açma geleneğini sürdürmeli. Dikenleri kesin, patikalar nefes alsın.
Fırtına Vadisi’ni keşfetmek için derin ormanların içindeki kadim patikalara dalmak gerekir. Yükseklerdeki taş döşeli yolları da unutmamak lazım. Doğayı tanımak, bulutlara yakın olmaktan geçiyor. Bir zamanlar Fırtına Vadisi’nde, araç yolları bu kadar yaygınlaşmamışken yöre sakinleri uzun patikaları aşıp köylerine, yaylalarına giderdi. Yollara elleriyle taş ve kütük döşerlerdi ki yürürken çamurlara bulaşmasınlar. Dile kolay en yakın gibi görünen yaylaya ulaşmak için en az beş, en fazla 12 saat yüründüğü olurdu. Şimdilerdeyse bu yolların büyük bir bölümü neredeyse unutulmaya yüz tutmuş, eski yolcularını bekler gibiler.
Yukarı Kavrun yaylasından Çengnevit Gölleri’ne ulaşmak için üç saat tırmanmak gerekir. Patikaların izinde sizi karşılayacak en güzel şey buzul gölleridir. Kaçkarlar’ı göz alabildiğine seyretmek de cabası. Oradan Ceymakçur’a da yürüyebilirsiniz, Kaçkarlar’ın zirvelerine de... Kaçkar zirvesine ulaşmaya çalışanlar her yıl uzun yürüyüşler yapar. Eskiden hemen hemen yaylaların tamamını birbirine bağlayan patikalar mevcutken, son on yılda gelişigüzel açılan araç yolları nedeniyle patikaların büyük bir bölümü zarar gördü. Eski yollar da iyice ormanlık alan olduğu için yürünemez oldu. Eskiden 5-10 yaylanın sakinleri tarafından işleyen yollarda şimdi derin bir sessizlik yaşanıyor. Çocukken Pokut Yaylası’na köyümüzden 8 saatlik bir yolu yürüyerek çıkardık. Bugün bile adları hafızamdan silinmeyen bir güzergahtı: Tap, Isırlık, Kayabaşı, Akletar, Poşgut, Paşorti, Pilunçut...
Arada verilen molalar, soğuk su başlarında yorgunluk atmalar, yaylaya bir an evvel kavuşmak için güç toplamalar, kırık gürgenlerin içine atılan yorgunluk giderici taşlar... Şimdi hepsi birer rüya gibi. Ve yaylaya ulaşıldığında onca yola rağmen futbol oynamaya dermanımız kalırdı. Geçen haftalarda bu yolu tersinden yürüdüm. Ne yoldan eser kalmış, ne de hatıralardan. Sular kurumuş, belki her şey bir gün aslına döner temennisiyle tamamladık yolu. Ama bu sahipsizliğe canımız sıkıldı.
PATİKANIN SONU ARAÇ YOLU
Pokut’u Hazindağ’a bağlayan yer yer taş döşeli, muhteşem gürgen ve çam ormanlarının arasından süzülerek yürüdüğümüz patika da artık yok. Çünkü modern zamanların şimdiki yaşayanları için zaman çok kıymetli, bir an evvel çıkılmalı, evler yapılmalı ki yayla yaşasın! Ne iyi ki Hazindağ’ı Samistal ve Amlakit yaylalarına bağlayan patikalar hala duruyor. Samistal’a çıkarken dağın etrafında dolanıyormuş hissiyle, etrafı seyrederek gidiyorsunuz geçmiş zaman yayla göçlerinin kalabalıklarını düşünerek. Amlakit Yaylası’na inerken de aynı hisle, ama bu sefer orman içindesiniz ve karşınıza devrilmiş anıt ağaçlar, kırmızı şapkalı mantarlar çıkabiliyor.
Bu yolun da taş döşemeleri büyüleyici, binlerce yıllık bir ipek yolundan yürüyormuşsunuz gibi. Belki de öyledir. Kim bilir... Bu ara patikalardan yürürken birdenbire araç yoluna çıkıyor olmaksa büyük bir hayal kırıklığı. Neden bu yolların tamamı korunamadı diye düşünüyor insan. Bu hırsın sonu nereye varacak? Belki de insanların kolaycılığı, araç yollarını patikaların üzerinden geçirme gafleti bu kadim yolları bir daha geri döndürülemez biçimde yok etti.
DİKENLERİ KESİN PATİKA NEFES ALSIN
Yüksek dağların patikaları aşağı kesimlerdeki patikalara göre biraz daha korunaklı. Yolların ulaşamadığı yerler var. Köylerin durumu ise daha vahim. Eskiden boydan boya bir vadideki tüm köyleri bağlayan patikaların olduğu bir coğrafyanın bugün patika fakiri olması düşündürücü. Ama hâlâ kullanılan birkaç patika daha var. Habak Köyü’nden Makrevis’e (Konaklar Mahallesi) inen dik ama büyüleyici patika gibi. Bir değirmenin yanından geçip ‘peri merdivenlerini’ görmek için çok ideal bir yol. Aynı yoldan devam edildiğinde tüm bir mahallenin üstünden Pogina Mevkii’ne oradan da Ortan Köyü’ne çıkılan bir başka rüya patikası daha var. Orada da yolda çeşitli sürprizlerle karşılaşabiliyorsunuz. Hiç ummadığınız yere açılan bir kapı gibi. Bazen karşınıza yüzyıllık bir kemer köprü çıkıyor. Bazen de koskoca bir kayanın altından geçiyorsunuz. Eskiden gurbete gidenler bu yolların çeşitli yerlerine taş duvarlar ördürmüş, o denli özenli ve estetik. Kesinlikle sahip çıkılması, korunması gereken patikalarla ilgili turizm yapanların dikkat etmesi gereken o yollarda yürürken, yolu işgal eden dikenleri kesmeleri... Bu eski yol açma pratiği patikaya nefes aldırır, yolun işlerliğini sağlar. Fırtına’nın patikaları hoyratça yok edilmesin istiyorum ve şu sözle selamlıyorum yolları: “Yürümek, ruh yetmezliği yaşamaktır, daha doğrusu ruh yetmezliği yaşayıp kendini kendinden dışarı atmaktır. Kendine katlanamadığın noktada kendinle barışmak için kendini yollara vurmaktır.”