GeriSeyahat Ege’nin ruhunu hálá taşıyor
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Ege’nin ruhunu hálá taşıyor

Ege’nin ruhunu hálá taşıyor

‘’Buğdaydan öğrendim şiiri’’ diye yazan Necati Cumalı’nın Urla’da yaşadığı ev, restore edilerek ziyarete açıldı. Nobel ödüllü Yunanlı şair Yorgo Seferis’in doğduğu ev, butik otel. Yaşamının son yıllarını Urla’da geçiren Tanju Okan da Urla halkının sevilen bir ferdi olmuştu. Ege kasabaları içinde, büyük ölçüde betonlaşmaya teslim olmuşsa da köklü esnafı, küçük meydanları, asma altı kahveleri, iskele balık mezatı, 16 köyden gelen üreticinin cuma günü kurduğu, geleneksel Malgaca pazarı ve ocaklarda pişen yemekleriyle, hálá Ege’nin ruhunu yaşatan yerlerden biri Urla.Lokantanın duvarında Tanju Okan fotoğrafı görmek, Necati Cumalı ya da Yorgo Seferis şiiri okumak burada sıradandır URLAEge kasabaları içinde, büyük ölçüde betonlaşmaya teslim olmuşsa da köklü esnafı, küçük meydanları, asma altı kahveleri, iskele balık mezatı, 16 köyden gelen üreticinin cuma günü kurduğu, geleneksel Malgaca pazarı ve ocaklarda pişen yemekleriyle, hálá Ege’nin ruhunu yaşatan yerlerden biri Urla. Sokaklarında, Giritçe ya da Boşnakça duymak sizi şaşırtmasın. Bir lokantada, duvara asılı bir Tanju Okan fotoğrafı görmek, bir Necati Cumalı ya da Yorgo Seferis şiiri okunduğunu duymak da burada gündelik işler kadar sıradandır. Onların hepsinin Urla’da izleri var.Urla Yarımadası, 40 kilometrelik bir sahil şeridine, el değmemiş koylara ve 12 küçük adaya sahip. Özellikle, yarımadanın güneyinde, yedi kilometre mesafedeki Demircili Köyü yakınındaki koylar, Yağcılar ve Zeytineli kıyıları, temiz denizi ve bakir ormanlarıyla biliniyor. Ayrıca, Malkaca İçmeleri, Özbek ve Gülbahçe’deki şifalı sular da rağbet görüyor.Urla’nın merkezi turistik olmaktan çok uzak. Canlılık daha çok İskele Mahallesi olarak da bilinen Urla İskelesi ve Çeşmealtı’nda. Oysa merkezde de yarım günlük bir gezinti hoş olabilir. Urla’da görmeye değer iki cami var. Kapan Camii’nin, özellikle 19. yüzyıla ait şadırvanı güzel. Kubbesinin iç yüzeyi, Osmanlı dönemi batılılaşma akımına bir örnek olan, kalemişi Urla manzaralarıyla süslü. Urla’nın en eski camisi, 14. yüzyıla ait Fatih İbrahim Bey Camii’ni namaz saatleri dışında görmek isterseniz, Ahmet Hoca (0535 949 24 37) yardımcı olmaya hazır. Urla’da, eskiden Türkler, Yahudiler ve Rumlar yaşıyordu. Bağcılık önemliydi, kaliteli üzümler, Avrupa’ya ihraç edilirdi. 1920 öncesinde, Almanya, İngiltere ve Hollanda’ya deniz yoluyla kuru üzüm ihracatı, bugün artık eski canlılığını yitiren, Urla İskelesi’nden yapılırdı. 1897’de bağlar bozulmaya başladı. 1922 sonrası, Zafer Caddesi’nin iki yanında sıralanan İngiliz, Fransız ve Rumlar’a ait ticarethaneler kapandı ve üzüm ticareti gerileyerek, yerini tütüne bıraktı. Ticarethanelerin yerini de beton binalar aldı. Bugün, Urla nüfusunun büyük bir bölümünü, Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Yunanistan ve Arnavutluk göçmenleri oluşturuyor. ÜNLÜ SANATÇILARIN MEKANI‘’Buğdaydan öğrendim şiiri’’ diye yazmıştı, Necati Cumalı. Türkiye’nin en üretken edebiyatçılarından biriydi. Üç yıl önce ölen Necati Cumalı’nın Urla’da yaşadığı ev, restore edilerek Necati Cumalı Anı ve Kültür Evi (Pazartesi hariç, her gün 08.30- 18.00 arası. 0232 754 53 70) olarak ziyarete açıldı. İlk şiiri, 1939’da Urla Halkevi Dergisi’nde yayınlanan Cumalı, ‘’Susuz Yaz’’, ‘’Zeliş’’ ve ‘’Tütün Zamanı’’ gibi eserlerinde, Ege’nin kasaba halkını, kırsalda yaşayan insanın sorunlarını ve toprak emekçilerini anlattı. Müzede, yazarın İstanbul’daki çalışma odasından getirilen, daktilo, masa, sandalye ve halısı, özel eşyaları ve yazdığı oyunların afişleri görülebilir.Urla’ya beş kilometre mesafede, antik bir liman olan Urla İskelesi var. Antikçağın en önemli filozoflarından, akılcı ve özgür düşüncenin babası Anaksagoras, burada Klazomenai’de doğdu daha sonra Atina’ya yerleşerek, doğa felsefesini öğreten ilk hoca oldu. Urla İskelesi’nin en bildik görüntüleri, balığa çıkan tekneler, ağlarını tamir eden balıkçılar ve iskele balık mezatıdır. Tek katlı yazlık evlerin ve balık restoranlarının da olduğu Urla İskelesi’nde, bir yapıyı kaçırmayın. Biri, 1900 yılında Urla’da doğan ve burada okula başlayan, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, Yunanlı şair Yorgo Seferis’in doğduğu ev. Burası bugün, Yorgo Seferis Residence adlı bir butik otel. Binanın bulunduğu sokak da şairin ismini taşıyor. Seferis, yıllar sonra, Ankara’da Yunanistan Büyükelçiliği’nde görevliyken, çocukluğundan beri görmediği ancak hafızasında yer eden Urla’ya gelerek, buranın tanınmayacak kadar değiştiğini yazmıştı. Şairin 100. doğum yılı kutlamaları için, ‘’Anadolu’’ adlı eseri, Türkçe ve Yunanca olarak yeniden basıldı. Bu kitabın kapağında, Seferis’in doğduğu evin önünde çektirmiş olduğu bir fotoğrafı da var. Bu kutlamalara, Seferis’in hayatta bulunan akrabaları ve birçok Yunanlı şair de katılmıştı. Yaşamının son yıllarını Urla’da geçiren Tanju Okan da Urla halkının sevilen bir ferdi olmuştu. Bu yakınlık, Urla’nın havası ve denizi, sanatçı için bir teselliydi. Her ne kadar Tire’de doğduysa da bugün Urla İskelesi’ndeki heykeli, Urlalılar’ın onu nasıl benimsediklerinin ve hatırladıklarının bir göstergesi. 12 KÜÇÜK ADAUrla’nın civarında, 12 küçük ada var. Bunlardan, Uzunada ve Hekim Adası, askeri amaçlı kullanılıyor. Alman Adası olarak da bilinen ve güzel bir plajı olan Yassıca Ada, turizme açık. Yaz aylarında, haftasonları, İzmir Karşıyaka, Konak ve Urla İskelesi’nden, buraya günübirlik tekne seferleri yapılıyor. Adalar içinde, en ilginç olanı, kuşkusuz Karantina Adası. Klazomenai halkının, Pers saldırılarından korunmak için kaçtığı ada, Büyük İskender zamanında bir yolla karaya bağlanıyor. Bugün, Urla İskelesi’nden adaya uzanan asfalt yol boyunca, denizin içindeki, M.Ö. 3. yüzyıla ait bu antik yolun kalıntıları görülüyor. Hatta balıkçılar, kalıntıların üzerine çıkıp balık avlıyorlar. Şnorkelle dalındığında da sualtındaki antik kent kalıntıları belirgin. Karantina Adası’nın üzerinde, bir otel, bir plaj, bir mağara ve Klazomenai kentinin kalıntıları var. Bugün adadaki devlet hastanesi, 1955’te Deniz ve Güneş Tedavisi Enstitüsü, 1960’ta ise Kemik ve Mafsal Hastalıkları Hastanesi idi. Adanın kuzey burnunda, henüz kazılmamış antik döneme ait, beş bin kişilik bir tiyatro var. Adada, Urla’daki Aya Yorgos Kilisesi’ne kemerli bir dehlizle bağlı olan, Ayos Yoanis’e adanmış bir katakomb (yeraltı mezarlığı) olduğu da biliniyor. Bu yapı, Anadolu’daki en eski Hıristiyan katakombu kabul ediliyor. Çam ve palmiye ağaçlarıyla kaplı adanın etrafını, yarım saatte yürümek mümkün.Adanın asıl önemi, 1865’te, Osmanlılar’ın Fransızlar’a yaptırdığı Taaffuzhane’den (Sağlık Koruma Yeri) geliyor. Karantina adı da buradan kaynaklanıyor. Buraya ulaşan, gerek ticari amaçlı gerekse hacdan dönen bütün gemilerin mürettebat ve yolcuları, sağlık kontrolünden geçiriliyordu. Gemiler, adanın açıklarında demirler, yolcular, küçük teknelerle, Taaffuzhane’ye getirilirlerdi. Yolcular, 15 gün tecrit odalarında tutulurdu. Eğer gemide, hasta bir yolcu varsa, o gemi karantinaya alınırdı. Belirli bir gözetim sürecinden sonra, herhangi bir salgın hastalığa rastlanmazsa, atlı bir haberci İzmir Valisi’ne müjdeyi verir, vali de haberciyi bir kese altınla ödüllendirirdi.Necati Cumalı’nın yedi tepe üstüne kurulu olduğundan bahsettiği Urla’nın bu tepelerinden birinin üzerinde, İskele Mahallesi’nin dört kilometre kuzeybatısında, Denizli Köyü var. Yukarısı çam ormanları aşağısı zeytin ağaçlarıyla kaplı köydeki Denizli Camii, terkedilmiş ve harap halde olmasına rağmen, mezarlığı ve içindeki çivit rengi süslemeleriyle hálá etkileyici. Ayrıca köyde, onarılmış eski bir çamaşırhane de var. Urla İskelesi’nden, kıyıdan altı kilometre boyunca, sayısız sayfiye geçerek, Urla’nın kuzeybatısındaki Çeşmealtı’na varılır. Bu yol üzerinde, tepede, restore edilen köy evlerinin bulunduğu şık bir sayfiye yeri olan Güvendik var. Bu tepeye çıkarken, bin yaşına yaklaşan ünlü zeytin ağacına rastlayabilirsiniz. Çeşmealtı’nı kuşbakışı gören tepede, bugün yaz kış yaşayanlar da var. Piri Reis’in Kitab-ı Bahriyesi’nde, ‘’yufka sulu liman’’ diye geçen, Çeşmealtı Mahallesi, 1980’lerde, sakin bir köydü. Bugün, plajları, tatil köyleri ve restoranlarıyla, hareketli bir tatil merkezi. Çeşmealtı’ndan Yassıca Ada’ya sefer yapan balıkçı tekneleri (0536 223 02 70) var.Dünyanın bilinen en eski limanıUzun yıllar, Urla Limantepe kazılarını yönetmiş olan, Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hayat Erkanal’a göre, ‘’Urla’nın tarihi, Limantepe’de başlar.’’ Limantepe, Karantina Adası’nın hemen karşısında, bugün Urla İskelesi olarak bilinen yerde, denize doğru uzanan yeşillikli bir tepe. Bu yarımada üzerinde, M.Ö. 6 bin yılına ait, ‘’Prehistorik Klazomenai’’ diye tanımlanan bir yerleşim ortaya çıkarıldı. M.Ö. 4 binlerde, buradaki halkın, zeytinyağı atölyeleri kurduğu, şarap, parfüm ve dokumacılık üzerine ünlendiği, madencilikte de oldukça ileri seviyeye geldiği biliniyor. Ayrıca burada bulunan, bu devre ait seramik örneklerinde, Limantepe’nin, Ege Adaları ve Yunanistan’la ilişki içinde olduğu da saptandı. Yine bu devre ait en önemli buluntu, kent surlarına ait bir kule. O devre ait en büyük kule olduğu biliniyor. Ege Denizi’nin seviyesinin yükselmesi ve anakaranın çökmesiyle, Limantepe’nin kuzey kısmı ve bu görkemli savunma sisteminin büyük bir bölümü su altında kalmıştı. Bugün, su altı kazılarına devam ediliyor ve şehrin önemli idari binaları ortaya çıkarıldı. Araştırmalar, Limantepe’de inşa edilmiş bu limanın, dünyanın bilinen en eski limanı olduğuna işaret ediyor. M.Ö. 10.- 9. yüzyıllarda, Yunanlılar’ın kurduğu 12 İon kentinden birisi, Urla İskelesi’ndeki Klazomenai. Zaten daha önceden, Ege’yle ticari ilişkiler içinde olan bu bölge, Klazomenai döneminde, önemli bir ticari merkez oluyor. M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda, Pers saldırıları sonunda, burada bulunan seramik işlikleri terkediliyor ve onların yerini yağhane ve kemik işliği atölyeleri alıyor. Helenistik ve Roma dönemlerinde ise yerleşim bugün Karantina Adası olarak adlandırılan adada devam ediyor. Bizans dönemindeyse önemini kaybediyor. Selçuklu devletinin yıkılmasıyla, Aydınoğulları Beyliği 1330’da, Urla Yarımadası’nı Bizanslılar’ın elinden alarak, denizden dört kilometre içeride bir Türk şehri olarak yeniden kuruyor. Bu dönemde Urla adını alan kent, önemli bir ticaret merkezi oluyor. 1425- 1426’da, kent Osmanlı topraklarına dahil ediliyor. Bu devirden kalma en eski ve anıtsal cami, 14. yüzyıla ait Fatih İbrahim Bey Camii. 15. yüzyıla ait Kamanlı Külliyesi, Kapan ve Çarşı camileri de önemli eserler. 1919’da Yunanlılar tarafından işgal edilen Urla, 130 gönüllü ve 15 kadar neferiyle, Anadolu’daki ilk örgütlü direnişi yapsa da girişim başarıyla sonuçlanmıyor. 1922’de tekrar düşman işgalinden kurtarılıyor. KLAZOMENAİ 2500 yıl öncesinin tekniğiyle zeytinyağı üretilecekZeytin, asırlar boyu kutsal sayıldı. Ağacı, dalları, meyvesi, dinde, tıpta, ritüellerde kullanıldı. Her ne kadar zeytin ağacının varlığı, Yunanistan’da 4 bin yıl öncesine kadar uzanıyorsa da Anadolu’da 10 bin yıl önce de zeytin vardı. Bu nedenle, zeytinin anayurdu, Akdeniz olarak kabul ediliyor. Urla İskelesi yakınındaki bir tarlada, Komili Zeytinyağı’nın sponsorluğunda ve Ege Üniversitesi’nden Arkeolog Prof. Dr. Güven Bakır’ın başkanlığında yapılan kazılarda, 2500 yıl öncesine ait bir zeytinyağı işliği günışığına çıkartıldı. Anadolu’da ele geçen bu en eski ve tek zeytinyağı işliğinde, zeytin kırma değirmeninin yapısı ve hidrolik bilimin ulaştığı düzey belirgin bir şekilde ortaya çıkmış oldu. Kazılarda yapılan incelemelerde, zeytinin hamur haline getirilmesinde, insan gücüyle çalışan taş merdanelerin kullanıldığı, havuzlarda bileşik kaplar esasına dayanarak, presten gelen yağ ile kara su karışımının başka bir kuyuya boşaldığı ve burada zeytinyağının yüzeye çıkarak, kara su ile tortunun dibe çöktüğü saptandı. Bu arada, kara su ve tortu dipteki delikten başka bir kuyuya geçerken, bir önceki kuyuda biriken zeytinyağı da kepçelerle başka bir kuyuya aktarılarak dinlenmeye bırakılıyordu.Ana kayaya oyulduğundan, korunarak günümüze kadar gelen, M.Ö. 6. yüzyıla ait işliğin, açığa çıkarılan ilk zeytinyağı üretimi yapan fabrika niteliğine ulaşmış işlik olduğu belirtiliyor. Şimdi, bu zeytinyağı işliği, aslına uygun olarak ayağa kaldırılıyor. İşliğin yapımında kulanılacak Urla taşları Urla’nın ünlü taş ustaları tarafından işlenecek. Duvarda, saman, hayvan gübresi ve keçi kılından yapılan kerpiçler kullanılacak. Ağaçlar, o dönemde olduğu gibi elle, Trabzon’dan getirilen tekne ustaları tarafından, keser ve ayak baltası kullanılarak yontulacak. İşliğin çatısı da Konya’dan gelen saz ustaları tarafından yapılacak. Kasım’da çalışmalar sona erdiğinde, 2500 yıl öncesinin tekniğiyle üretilecek ilk zeytinyağı elde edilecek. www.klazomenai.com İonya’nın ileri bilim seviyesi göz önüne alınırsa, o dönemde, başka hiçbir Akdeniz ülkesinde keşfedilmemiş bu yeniliğe şaşırmamak gerekir. Hatta bu devirde yaşamış olan ve bir yıl öncesinden güneş tutulmasının zamanını öngören, dünyanın yedi bilgesinden biri Thales de yine meteorolojik tahminleriyle, o yıl zeytinin bol olacağını hesaplamış, bütün zeytinyağı işliklerini kiralayarak zengin olmuştu. Kazılar sırasında, Yıldıztepe eteklerindeki nekropollerde birçok pişmiş toprak lahit bulundu. Ayrıca bir süre için, ölülerini yakarak gömdükleri de biliniyor. Kadınlar ölüyü yıkarlar ve en sonunda bedeni zeytinyağıyla yağlarlardı. Homeros zeytinyağına ‘’sıvı altın’’ demiş, Hipokrat zeytinyağını hastalarına tavsiye etmiş, Atinalı bilge Solon ise zeytin ağacının korunması için kanunlar çıkarmıştı. KAÇINKlazomenai’deki, dünyanın en eski zeytinyağı işliğini görmeden Urla’dan ayrılmakUrla İskelesi’nde, kışın bile, açık havada yemek yenebileceğini bilmemekYAKALAYINA.Nedim Atilla ve Nezih Öztüre’nin, ‘’Vourla- Urla’da Zamana Tanıklık’’ kitabını okumak14 Ağustos Bağbozumu Şenliği’nde Urla’da olmakBademler Köy Tiyatrosu’nda bir oyun izlemek
False