Düşler treni
ARTIK ‘‘EXPRESS’’ DEĞİL AMA
22 sene aradan sonra yeniden İstanbul'dan yola çıkan ve dört gün sonra Venedik'e varan tarihi trendeydik. Altı ülke, olağanüstü güzel nehirler, dağlar ve binlerce kilometre katettik. Bükreş, Buda ve Peşte gibi muhteşem şehirleri ve Transilvanya'nın bazı yerlerini gezdik.
Biz büyülü bir maceraya giriştik. Biz yaşadık, hissettik, sıra sizde. 12 yataklı vagon, üç vagon restoran, bir bar vagon ve iki servis vagonundan oluşuyor Simplon Orient-Express. Bir sonraki seyahat mayıs ayında gerçekleşecek, ilgililerine duyrulur.
Efsane isim trende
Efsanevi treni, bir başka efsane isim, Çetin Altan ve eşi Solmaz Kamuran, tamamlıyordu sanki. Asıl mesleği diş hekimliği olan, yeni romanı Sel Yayınları'ndan çıkan (Bir Levrek İskeleti) Solmaz Kamuran'la usta yazarın birlikte fotoğrafları bu vesileyle ilk kez yayınlanıyor. Bir Çetin Altan hayranı olan Sebati Karakurt (üstte), binlerce fotoğraf çekti. Gördükleriniz, göreceklerinizin yanında hiç kalır.
HEYECAN VERİCİ SEYAHAT
Bir zamanlar, değişiklik arayan zenginler, kontlar, kontesler, prensler, prensesler, dükler, düşesler kimlik değiştirip trenin egzotik seyahatlerine katılıyor, o heyecan verici yolculuğa çıkıyorlardı. Bu trende insanlar egzotizm ve mistizm kadar erotizm de yaşıyorlardı. Erotik fantazilerinde doğulu kadın ve erkeklerin dayanılmaz çekiciliği vardı. Dünya değişti. Ama Orient-Express'le seyahat yine de heyecan verici.
Orient-Express Fotoromanı
YÜKSEK SINIFIN YOLCULUK SANATIYDI
Düşünün... 20 Yüzyıl'ın başlarında Orient-Express'le seyahat etmenin ücreti Parisli bir işçinin 23 senelik maaşına bedeldi. Günümüzde hala pahalı. Altı gün için ödemeniz gereken ücret aşağı yukarı beş bin dolar. Ama Orient-Express modern konforu içermekle kalmıyor, aynı zamanda bir trende görülmemiş inceliği de yansıtıyor. Akşam yemeklerinden önce, bar vagonunda, piyano eşliğinde ilk içkiler alınıyor. Ardından beş yıldızlı otellere taş çıkaracak yemeklerin servis edildiği yemek vagonuna geçiliyor.
ŞIKLIK ŞART
Smokinli beyler, gece tuvaletleriyle arzı endam eyleyen hanımlar. Şıklık Orient-Express'de şart. Daha doğrusu bir adet. Özellikle de akşam yemeklerinde. Tuvalete bile mümkünse ropdöşambrla gitmeniz istirham ediliyor. Benim yoktu, en kısa zamanda bir tane edineceğim! Açıkçası bu şıklık faslı beni biraz yordu. Yine de keyifliydi. Görüldüğü üzere, gece kıyafetini andıran ne varsa evde, yüklenip bindim trene...
ÇOĞUNLUK AMERİKALI
Günümüz Orient-Express yolcularının çoğunluğu Amerikalılar'dan oluşuyor. Dolayısıyla ortak dil genelde İngilizce. Ve ne yazık ki, (ilahi adalet midir nedir!), bu yolculuk için ödenen parayla doğru orantılı olarak yaş grubu, nasıl desem biraz yüksek. Sanırım para gençken kazanılmıyor! Ama sakın bu fotoğrafa aldanıp sıkıntıdan insanların kendini iskambil oyunlarına bıraktıklarını düşünmeyin. Öyle değil. O büyülü trende herşeyi yaşamak mümkün.
YAVAŞLIĞIN KEYFİ
Söyler misiniz, Londra'dan Amerika'ya üç saatte gitmeyi başardılar da ne oldu? Bizim yaşamımızdan, yaşayabileceklerimizden çaldılar. Üç saat içinde, yemek yemek, doğal ihtiyaçlarını gidermek dışında ne yapılabilir? Büyük bir aşk yaşanabilir mi? Hayaller hazırola geçirilebilir mi? İyi düşünülmüş bir cinayet işlenebilir mi? Sanki mesafeler kısaldı da, iyi mi oldu? Gündelik hayat içinde üzerine düşünmeye bile fırsatınız olmadığı şeyler üzerine, bu dört günlük tren yolculuğunda kafa yorabiliyorsunuz.
EDEBİYATA YANSIDI
Bildiğiniz üzere, Agatha Christie'nin ‘‘Şark Ekspresi'nde Cinayet’’i, Graham Green'in ‘‘İstanbul Treni’’, Maurice Dekobra'nın ‘‘Yataklı Vagonların Madonnası’’ hep Orient-Express'den esinlenerek yaratılmış eserler. Yani söz konusu tren başta edebiyat olmak üzere birçok sanat dalına yansıdı. Allahtan dört günlük seyahatimiz boyunca bir cinayet işlenmedi. Gerçi az kalmıştı ama...
BUTİK VAGON
Orient-Express'de bir adet de butik vagonu mevcut. Hemen her türden nakit parayla ya da kredi kartıyla alışveriş yapabilmek mümkün.
140 YOLCU Altı ülkeyi ve 2577 kilometreyi kateden Venice Simplon Orient-Express'in 140 yolcusu vardı. Eksiksiz hepsi bu tecrübeyi ilk kez yaşayacaktı. Ve sizi temin ederim ki, sonunda herkesin beynine Orient-Express, eşsiz bir tecrübe olarak kazındı.
BİR ‘‘İLK’’İN ÖYKÜSÜ
Bir heyecan, bir heyecan! 4 Ekim 1883'de Paris'teki Strasbourg Garı alışılmamış bir şeye tanık oldu. Peron boyunca redingotlu ve silindir şapkalı beyefendiler, fes takmış bazı şahsiyetler ve kalabalık göze çarpmaktaydı. Elbetteki herkes yeni bir amaca hizmet etmek üzere demiryollarının üzerinde duran yeni tipte bir konvoya bakıyordu. İşte onun adıydı Orient-Express. Uluslararası bir trendi ve benzeri olmayan bir işe kalkışıyordu. Bu tren Paris-İstanbul arasındaki 3186 km’yi katedecekti. Etti de! Bu başarıyı gerçekleştiren bir Belçikalıydı. Georges Nagelmackers'ın günümüzde bir PR dehası olarak selamlanması gerekir. (Kaynak: Jean es Cars)
O GÜNDEN BUGÜNE
Orient-Express'in tarihine göz atınca fark ediyorsunuz ki, Bizans'ın incisini Konstantinopol'ü görebilmek...
Hem de onbir gün içinde geri Paris'e geri dönebilmek... O zamanlar mümkün değildi... Bir mucizeydi... Yani görgü tanıklarının anlattığı o minareler, ahşap balkonlar, Topkapı Sarayı'ndaki harem dairesi, peçeyle gizlenen kadınlar gerçekten var mıydı? İşte Orient Express'le yolculuk etmek bilinmedik dünyalara yelken açmak demekti. Üstelik zamanına göre o tren inanılmaz derece hızlıydı. Tehlikeli, heyecanlı, görkemli ama kaygı verici bir yolculuktu. Müthiş şeyler keşfedilecekti ve herşeye değerdi!
DÜNYA DEĞİŞTİ
Bu afişler artık tarihe karıştı. Uçaklar trenlerin yerini aldı. Hız herşeyden fazla önem kazandı. Orient-Express şimdi geçmişe duyulan özlemin bir unsuru. Ve iyi ki var. Ve artık onunla seyahat etmek için yüksek sınıftan olmanız gerekmiyor. Çünkü artık kontlar, kontesler, dükler düşesler de yok artık.