Son Güncelleme:
DuraÄŸanlığı pek seven hem var, hem yok ÅŸehir: BRÜKSEL
Brüksel hem vardır hem yoktur. Hayalettir, duraÄŸandır, gün batar Brükselli yatar! Sanki kendisinden teÄŸet geçilmesini isteyen bir parantez ÅŸehir. Öyle bir çırpıda aşık olamazsınız Brüksel’e.DüzenliliÄŸi, içten merdivenli üç katlı evleri, dakik tramvayları, cumartesi dansinglerini sever, pazar öğlen lokantalarına bayılır. Ama hiçbir Avrupa ÅŸehriyle karşılaÅŸtırılamayacak oranda yeÅŸil sahaya sahip olması, bazı mahallelerine belki yüz senedir dokunulmaması ilginç gelebilir size. Bir Art Nouveau cennetidir, Avrupa’da kiÅŸi başına en çok sanat galerisi bu ÅŸehirde düşer. Burjuvazinin ÅŸehri olduÄŸu için, tabii ki burjuva mimarisinin de kentidir. Masallar bir varmış, bir yokmuÅŸ diye baÅŸlar ya Brüksel de öyledir. Hem vardır, hem yoktur. Åžehir hayalettir. Tesadüf mü bilemiyorum, kenti çevreleyen yedi otoyolun herhangi birinden siteye varıldığında Brüksel tabelasına rastlanmaz. Sırf banliyö isimleri zikredilir.Brüksel, sanki kendisinden teÄŸet geçilmesini ister gibidir. Parantez gibidir.Paris’ten gelen bir tren yolcusu sonbahar akÅŸamı Güney Ä°stasyonu’na indiÄŸinde, yalnız neon ışıklarını ve sisin gizleyemediÄŸi yüksek bina tepelerini seçer. Kent, egzotizmden yoksun ve çapıcılığı harcıalem bütün yerleÅŸim birimleri gibi ancak zaman içinde ve onu öğrenerek sevilebilir.Ãœstelik unutmayalım, Brüksel Batı Avrupa’da Cermen dünyası ile Latin alemi arasındaki sınırı oluÅŸturduÄŸundan, tüm hudut boyları gibi belirli bir tedirginlik verir.AVRUPA’NIN EN YEŞİLÄ°Hem birine, hem öbürüne ait olmak kolay deÄŸildir. Ahali dünyanın en kötü Fransızcasını konuÅŸmasına raÄŸmen diÄŸer resmi lisan Felemenkçeyi hiç bilmez. TaÅŸra koktuÄŸu için ÅŸehir kompleksli, fakat aynı zamanda da benmerkezcidir. ‘Öteki’nden müthiÅŸ etkilenir ama o ‘öteki’nin yukarıdan bakmasını hazmedemez. Savunma içgüdüsüyle kendini kapatır. Dolayısıyla, turist olarak gidiyorsanız, Belçika baÅŸkentine bir çırpıda aşık olabileceÄŸinizi sanmıyorum.Öte yandan, Brüksel tarihin ilk burjuvazisini oluÅŸturmuÅŸtur ve sınıfına sadıktır. BaÅŸka bir deyiÅŸle, üzerinde ne köylülüğün ataleti, ne de proletaryanın deliÅŸmenliÄŸi vardır. DüzenliliÄŸi, içten merdivenli üç katlı evleri, dakik tramvayları, cumartesi dansinglerini ve pazar öğlen lokantalarını sever. Zaten ÅŸehrin diÄŸer bir özelliÄŸini de zamanın duraÄŸanlığı oluÅŸturur.Çok geniÅŸ bir alana yayılmasına raÄŸmen nüfusun milyonu aÅŸmaması; hemen hiçbir Avrupa ÅŸehriyle karşılaÅŸtırılamayacak oranda yeÅŸil sahaya sahip olması, bazı mahallelere belki yüz senedir dokunulmaması, Brüksel’i zaman ötesi bir kent kılar. GÃœN BATTI BRÃœKSELLÄ° YATTIBu açıdan belki yalnız Kafkayen bir Prag’la karşılaÅŸtırılabilir.Memurlar, hele hele avrokrat denilen o yetmiÅŸ yedi düvelden AB memurları saat beÅŸte binlerce, onbinlerce olarak sokaÄŸa dökülmesinler, altıya kalmaz ki ilk gezintisi baÅŸlar. Tenhalık yedide Merkez Garı metro istasyonuna ulaşır. Koridorda ya ámá bir adam armonika çalar, ya Rumen bir Çingene avuç açar. Yahut Faslı bitirimler yaÅŸlı bir kadının çantasını kapmak için kuytuya saklanır.Sonra, istisnai birkaç bölge hariç, bütün ÅŸehri bir ertesi sabaha kadar hayaletlere teslim etmiÅŸ olurlar.O istisnai birkaç bölgeyi ise ÅŸehrin Belediye Meydanı etrafında yer alan ve mukaddes üçgen denilen, turist avcısı lokanta, kahve ve barların kozmopolit curcunası ‘şık semtler’in bazı in mekanları; bir de, Avrupa baÅŸkentinde minyatür bir EmirdaÄŸ kasabasının ortaya çıktığı Türk mahallesi Schaerbeek baÅŸta, sitenin üçte bir nüfusuna tekabül eden diÄŸer yabancıların bir dizi yerleÅŸim bölgesi oluÅŸturur.Gerisi, gün battı, Brükselli yattı! KİŞİ BAÅžINA EN ÇOK SANAT GALERÄ°SÄ° BURADABrüksel’in bu ruhi içedönüklüğü ve onun dışavurum tarzını da belirler.ÖrneÄŸin, kentin sanatı her ÅŸeyden önce görseldir. Sanki, kahvelerde tilt oynarken oluk oluk bira içenleri Bruegel Usta tuvale boyayalı dört asır geçmemiÅŸtir. Tıpkı gırtlak bab’ındaki sayısız ve sayısız lokantalarda da olduÄŸu gibi, Avrupa’da kiÅŸi başına en çok resim galerisi düşen ÅŸehir burasıdır.Ayrıca, Tenten’in babası Herge’den Red Kit’in yaratıcı Maurice’ye dek Brüksel dünya çizgi-romanının tartışmasız baÅŸkentidir ve sekizinci sanattaki bu üstadlığını pekiÅŸtirmek için de inanılmaz harikalıkta bir çizgi-roman müzesi kurmuÅŸtur.Åžehrin anlatım tarzının görsel olmasında ışıkların payı da büyüktür. Buranın ışıkları yüz kilometre ötedeki Kuzey Denizi’nden, biraz aÅŸağıdaki Arden DaÄŸları’ndan veya yukarıdaki Hollanda’dan farklıdır. Hepsi ve hiçbiridir.Perspektifler ve simetriler alabildiÄŸine derindir. Kraliyet Meydanı’ndan Naib Sokağı’na bakıldığında, Adalet Sarayı hem çok yakında, hem çok uzak gözükür. Bir Paul Delvaux resminin çıplak kadınları peronda tren bekler gibidir. Brüksel hayalet olduÄŸu için, gerçek olmadığı için de kentin diÄŸer gerçeküstücü dev ressamı Rene Magritte pipoyu çizmiÅŸ ve sonra ‘Bu bir pipo deÄŸildir’ gerçeÄŸini aynı yere yazmıştır. Modern zamanların diÄŸer görsel sanatı klipler de Brüksel’in uÄŸraÅŸ alanına girer. Boy George’dan Niagara’ya çaÄŸdaÅŸ efsanelerin estetikleri bu ÅŸehirde yaratılır.ART NOUVEAU CENNETÄ°Burjuvazinin sitesi olan Brüksel tabii ki burjuva mimarisinin de kentidir. Art Nouveau uslûbun en yoÄŸun bulunduÄŸu Avrupa ÅŸehri sıfatı şüphesiz ki Belçika’ya aittir. Brüksel burjuvazisi, 19. yüzyıl nihayetlerinde Kongo’yu hayasızca soyan Kral 2. Leopold’un ‘Yeni devlete yeni formlar gerekir’ sözüne harfiyen uymuÅŸ ve tüm önyargıları reddeden o Art Nouveau’yu sahiplenmiÅŸtir. Åžehrin merkezindeki Falstaff’da yenilecek bir yemek, ona neredeyse bitiÅŸik Cirio’da içilecek konyak, az biraz yokuÅŸ çıkarak Sablon Meydanı’ndaki antikacılardan seçilecek bibloyla, ustalar ustası ve demir-ahÅŸap arabeskler yaratıcısı Horta’dan, artık kübizmi haber veren Hoffman’a, Avrupa’nın en önemli ve en yoÄŸun imzalı Modern Style turunu atmak hálá mümkündür.KuÅŸkusuz, ÅŸehir, Atomium denilen ve sembol(!) addedilen, 1958 Dünya Fuarı’nın çelik çekirdekleri veya Avrupa BaÅŸkenti sıfatının empoze ettigi öteki gudubet ve fonksiyonalist mimariyle pek çok ÅŸey yitirmiÅŸtir ama yine de bu branÅŸa belirli bir cazibe taşımayı sürdürür.Hele hele, sonradan defalarca onarılmasına raÄŸmen ilk yapımı 14. yüzyıla uzanan ve eski meslek loncalarının binalarıyla çevrilmiÅŸ Grand Place öylesine meÅŸhurdur ki Belçikalılar pek bir övünerek burayı dünyanın en güzel belediye meydanı diye tanımlarlar.Rivayete göre de yapıların üstünde yer alan ve encümen üyelerini tasvir eden heykelciklerin hep birbirlerini göstermesi, belediye baÅŸkanının uzun bir seyahatte dönüşü ÅŸehir meclisinde sorduÄŸu ‘karım beni hanginizle aldattı’ sorusuna verilen cevaptan kaynaklanmaktadır.Ama dediÄŸim gibi Brüksel hem vardır, hem yoktur, dolayısıyla da rivayeti aynı biçimde yorumlayın!Â