Son Güncelleme:
Dünyaca ünlü hazineye ev sahipliÄŸi yapan mütevazı bir kent UÅžAK
Hiçbir zaman büyük savaÅŸlara sahne olmadı, büyük kumandanlar burada iz bırakmadı, imparatorluklar burayı baÅŸkent yapmadı... Ne var ki Lidya soyluları kutsal Gediz Nehri kenarında gömülmek istediler ve bütün zenginlikleriyle bu topraklara karıştılar.Bugün bu topraklardan çıkarılan, uzun, karmaşık ve heyecanlı bir serüvenin baÅŸ kahramanı Karun Hazinesi, günümüzün sanayi kenti UÅŸak’ta. Birçokları bunu bilmiyor. Birçokları da geçip gidiyor. Bu ÅŸaÅŸaalı hazinenin parıltısına ev sahipliÄŸi yapan mütevazı UÅŸak Müzesi, aslında Türkiye’de birçok popüler turistik noktadan daha fazla ilgiyi hakediyor.UÅŸak’ın dünyaya tanıtılması için ciddi giriÅŸimleri olan, tutkulu ve birikimli Vali Ali Fuat Güven’in bu kentten geçip gidenleri durdurmak için bir düşüncesi var. Karun Hazinesi eserlerinin fotoÄŸraflarını, devasa posterler halinde, kentin üzerinde bulunduÄŸu anayol boyunca asmayı planlıyor. Ä°ÅŸte o zaman, bu kentten geçip gitmek imkansız olacak.Aslında bütün dünya bu hiç de turistik olmayan kenti, yüzyıllardır ancak müzelerde ya da müzayedelerde rastlanan UÅŸak Halıları’yla tanıyordu. Son 10 yıldır ise Karun Hazinesi serüvenini takip etmiÅŸ olan meraklılar bir diÄŸer ünlü yönünü de keÅŸfettiler. Yerli ya da yabancı turist için, UÅŸak’ta, Karun Hazinesi’nin de içinde bulunduÄŸu, bir günlük konaklamalı bir ÅŸehir turu, umulmadık ilginçlikte olabilir. ÅžEHÄ°R TURUUÅŸak, konumuyla İç Anadolu’yla Ege arasında bir geçiÅŸ noktası. Yer yer iki bölgenin de kültürel özelliklerini burada görmek mümkün. Cumhuriyet Meydanı’ndaki Ulu Camii’nin, kitabesi olmadığından, yakınındaki çeÅŸmenin yapılış tarihi olan 1419’dan kalma olduÄŸu tahmin ediliyor. İçine girmeyi ihmal etmeyin. Perdeli mihrabı ve çiçekli madalyonları dikkat çekici. Ulu Camii’nin hemen karşısındaki, 1960’lara kadar ayakta kalabilmiÅŸ olan yapı Hacı Gedik Han, ÅŸapka dolusu sarı liraya yaptırılmış. Eskiden köylüler ve tüccarlar buraya hayvanlarını baÄŸlar, yörenin meÅŸhur üzümü olan, Karahallı’nın PaÅŸalar Köyü’nde yetiÅŸen PaÅŸalar Ãœzümü’nün borsası kurulurmuÅŸ. Meydanın bir köşesinde köylerinde yetiÅŸtirdikleri doÄŸal ürünleri satan köylüler sıralanmış; iplere dizilmiÅŸ küçük bamyalar mutlaka dikkatinizi çekecektir. Ayrıca kentin birçok yerinde, özellikle çarşı civarında, yuvarlak köy ekmekleri satılıyor. Yine meydanda Bedesten var. Ä°talyan bir mimar tarafından 1901 yılında, iki katlı ve 30 odalı olarak kesme taÅŸtan yapılmış. 1980’lerde restore edilerek, Sarraflar Çarşısı haline getirilmiÅŸ. Bedesten’in bulunduÄŸu meydanda dikkat çeken bir baÅŸka yapı, Arasta. UÅŸak Valisi Ali Fuat Güven’in giriÅŸimiyle, zevkli bir ÅŸekilde restore edilmiÅŸ Arasta’nın kuyumcu dükkanları, adeta Karun Hazinesi’nin geleneÄŸini sürdürüyor. Bugün kentte tam seksen kuyumcu var.Kentte, uzun bir süredir dünyaca ünlü eski UÅŸak halılarına rastlanmadığı gibi, Osmanlı mimari özelliklerine sahip evlere de pek rastlanmıyor. Bugün görülebilen eski UÅŸak evleri, Cumhuriyet’in ilk yıllarından kalma. Ä°lk katı taÅŸ, ikinci katı ahÅŸap, bu cumbalı evler, Aybey, Işık, KaraaÄŸaç ve KurtuluÅŸ mahallelerinde sıralanıyor. Bu mahallelerde dolaşırken, tek baÅŸlarına bir hayat sürseler de evlerini bir türlü terk edemeyenlere ya da bunu göze almış olup, yine de hálá apartman dairelerinde mutlu olmayı baÅŸaramamış olanlara rastlayabilirsiniz. Evin damüstü denilen yerinde kışa hazırlık için, tarhana, bulgur yapılır, sebzeler kurutulur. Yaz mevsiminde bu mahallelerde dolaÅŸmak, geleneksel UÅŸak yaÅŸamının görüntüleriyle karşılaÅŸmak demektir.UÅŸak’ın eski kısmında yer alan ve bir süredir tadilatta olan Atatürk ve Etnografya Müzesi, bir Osmanlı dönemi yapısı. Müzenin açık olup olmadığını, son derece profesyonel bir zihniyetle çalışan UÅŸak Ä°l Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nden öğrenebilirsiniz. 0276 223 38 71Kentin en çarpıcı yapısı, kuÅŸkusuz, 1870’lerde Afyon-Ä°zmir Demiryolu hattı yapılırken Fransız Åžirketi mühendislerinin konaklaması için inÅŸa edilen ve bugün UÅŸak’ın köklü ve giriÅŸimci ailelerinden DülgeroÄŸulları’nın kentin turizmine katkıda bulunabilmek için restore ederek hizmete sundukları, Otel DülgeroÄŸlu. Bugün, PaÅŸa Hanı ya da TaÅŸ Han olarak da bilinen bina, TiritoÄŸlu Mehmet PaÅŸa tarafından bir Fransız mimara 1898’de üç bin altına yaptırılmış.UÅŸak önemli bir sanayi kenti. Her adımda bunu hissettiriyor. Kentlerin her fırsatta size zevkle anlatacakları birçok ilke imza atmış. Türkiye’nin ilk ÅŸeker fabrikası, Anadolu’da ilk elektrik kullanılan kent, Anadolu’da ilk banka ÅŸubesi... 1913’te, Cumhuriyet öncesinde Türkiye’de yapılan sanayi envanteri sonucu, 13 tekstil fabrikasından üçü UÅŸak’taydı. Bugün kentte irili ufaklı tam 500 fabrika var. Türkiye’deki gazlı bezin yüzde 95’i, battaniyenin yüzde 85’i UÅŸak’ta üretiliyor. Türkiye’deki pazar payı yüzde 70 80’e ulaÅŸan deri üretimiyle, UÅŸak önemli bir merkez. Ancak bugün sayısı, 350’yi aÅŸan tabakhanelerin sadece yüzde 15’i çalışıyor. SaÄŸcan Leather’ın sahibi üçüncü kuÅŸak Nurettin SaÄŸcan, Çanlı Tabakhane Sitesi’ndeki fabrikasında dericilerin kendi bindikleri dalı kestiklerini, Rusya gibi büyük bir pazarı kalitesiz deri imalatıyla, kötü boya kullanarak kaybettiklerini söylüyor. ‘Rusya’da, burada Türk malı satılmaz, yazısını kendi gözlerimle gördüm. Åžimdi bir de Çin’le rekabet etmek zorundayız’ diyerek dertleÅŸiyor. UŞŞAK: AÅžIKLARCivar köylerden ve doÄŸudan aldığı göçün etkisinin yanında, kökeninde Yörük ve Türkmen kültürünün izleri var. Yörük geleneÄŸinden dokumacılık, Türkmen geleneklerinden ise artık sadece festivallerde izlenebilen etkileyici cirit sporu sürüyor. Gençlik Spor Ä°l Müdürlüğü’nün bugün faal altı cirit kulübü var. UÅŸak’ın antik kaynaklarda geçen adı, Temenothyrai. Flaviopolis adını, M.S. 1. yüzyılda Roma’nın Flavius hanedanı tarafından yönetildiÄŸinde alıyor. Kent, Bizans döneminde hálá önemini korurken, yöreye yerleÅŸtirilen Türkmenler, buraya ‘aşıklar’ anlamında UÅŸÅŸak adını veriyorlar. Bu bölgede, M.Ö. 13. yüzyıldan itibaren, Assuvalılar, Hititler, Frigler, Lidya Krallığı, Persler, Makedonyalılar ve Bergama Krallığı hakimiyeti var. Romalılar’ın ardından, Bizanslılar var. 1076’da da, Türkmenler burayı ele geçiriyorlar. Kent, Anadolu Selçukluları, Haçlılar ve Bizanslılar arasında birkaç kez el deÄŸiÅŸtiriyor. 13. yüzyılda Anadolu Selçuklu Devleti’ne katılınca, GermiyanoÄŸulları buraya yerleÅŸiyorlar. Kentin Osmanlı topraklarına katılması 1429’da. UÅŸak zaman zaman sanayi kenti olmanın da sıkıntısını çekiyor. Åžehrin içinden geçen Dokuzsele Çayı’nı, sanayi atıkları kirletiyor. Çay, geçtiÄŸi yerlerde ekili alanlara zarar veriyor, çevre kirliliÄŸine ve kötü kokulara neden oluyor. Özellikle UÅŸak’a 28 km. mesafedeki, Ulubey ilçesinden baÅŸlayarak 75 km boyunca devam eden ve dünyanın en büyük kanyonlarından biri olduÄŸuna inanılan Ulubey Kanyonu’ndan da geçen bu dere nedeniyle, bu doÄŸa harikası ziyaret edilemiyor. Ancak, bu amaçla yapılan arıtma tesisi bitmek üzere. Ulubey yolunda, Sülümenli Köyü’nün yakınlarındaki Blaundos’u günbatımdan hemen önce ziyaret etmek daha etkileyici. Surlarla çevrili bu ÅŸehir, Makedonyalılar tarafından kurulduktan sonra, Bergama Krallığı’na baÄŸlanmış ve askeri sınır ÅŸehri olmuÅŸ. Bergama Krallığı’nın Roma Ä°mparatorluÄŸu’nun eline geçmesiyle, Roma yönetimine girmiÅŸ. Bu antik kenti çevreleyen ve Ulubey Kanyonu’na açılan vadiler boyunca birçok kaya mezarı var. Blaundos UÅŸak’ın 30 km güneyinde, Denizli yönünde. Yine UÅŸak, Sivaslı ilçesi yakınındaki Selçikler Köyü’nde, M.S. 9. yüzyılda yakın çevresindeki kentlerin piskoposluk merkezi haline gelen ve en görkemli çağını Bizans döneminde yaÅŸayan Sebaste antik kentinin kalıntıları var. UÅŸak’a 60 km. mesafedeki EÅŸme, kendi adıyla anılan kilimleriyle ünlü. Yılda 120 bin metrekare kilim dokunuyor. Her yıl bir Kilim Festivali var. KÜÇÜK AMA DÃœZENLÄ° BÄ°R MÃœZEKüçük olmasına raÄŸmen iyi düzenlenmiÅŸ UÅŸak Müzesi’nde, M.Ö. 6. yüzyıla ait Karun Hazinesi’nin, farklı tümülüslerden çıkarılmış, her biri birbirinden ilginç parçaları sergileniyor. Ä°kiztepe Tümülüsü’nden çıkanlar arasında ÅŸunlar dikkat çekiyor; dinsel amaçlı kullanılan ve içine yerleÅŸtirilen kömür taneleriyle ses çıkaran insan baÅŸlı göbekli kase, altın kaplama göbekli sunu kabı, som altın takılar, horozlu buhurdanlık... Toptepe Tümülüsü’nde ise üzerinde ayakları koç başına dayanmış, aslan kuyruklarına tutunan bir insan figürü olan yonca ağızlı gümüş sürahi hazinenin sembollerinden biri. EÄŸer hazinenin büyüsünden çıkabilirseniz, UÅŸak civarındaki kazılardan çıkarılan farklı devirlere ait diÄŸer buluntulara da göz atabilirsiniz. Bugün hazinenin çalındığı boÅŸ höyükler ziyaret edilebilir durumda. UÅŸak Müzesi, her gün, 08:00- 12:00 ile 13:30- 17:30 arası açık. KurtuluÅŸ Mah. Meydan Sok., UÅŸak, 0276 212 18 41SARDESM.Ö. 7. yüzyılda, Anadolu’daki en güçlü devlet, baÅŸkenti Sardes olan Lidya’ydı. Gediz ve Küçük Menderes vadilerini içine alan Lidya devleti, Sart Çayı’nın (Paktalos), Tmolos (BozdaÄŸ) Dağı’ndan taşıdığı alüvyonlarda bulunan altından dolayı çok zenginleÅŸmiÅŸti. Ticarette de çok ilerleyen Lidyalılar, dünyada ilk kez, altın sikkeleri gerçek deÄŸerleriyle bastılar, ekonomi ve ticaret alanında daha da üstün oldular. Hatta bu, son kralları Kroisos’un (Krezüs ya da Karun) ‘dünyanın en zengin kiÅŸisi’ olarak anılmasına yol açtı. UÅŸak’tan Ä°zmir’e doÄŸru giderken, Sardes’e varmadan, Salihli’den Marmara Gölü ve Gölmarmara Köyü’ne sapılıyor. 15. km.’den itibaren, Bin Tepeler olarak bilinen bu bölgede, M.Ö. 5-6. yüzyılda yaÅŸamış olan Lidya krallarına ait tümülüsler (mezar tepeleri) var. Anadolu’da bulunmuÅŸ bu en büyük tümülüslerin içinde en önemlileri, Kral Gyges ve onu takip eden krallar Ardys ve Alyattes’e ait. Sardes her gün 08:00- 18:00 (yazın 19:00) Artemis Tapınağı ise her gün 08:00- 18:00 arası (yazın 20:00) açık. Gerekirse Artemis Tapınağı sorumlusu Engin Bey’den (0543 533 34 70) bilgi alabilirsiniz.30 yıl süren yuvaya dönüş öyküsü1970 Temmuzu’nda, Sunday Times muhabiri Peter Hopkirk, arkeoloji tukusuyla tanınan, gazeteci Özgen Acar’ı aradı. DuyduÄŸuna göre New York Metropolitan Müzesi Lidya Kralı Krezüs’ün hazinesini satın almıştı ve deposunda saklamaktaydı. EÄŸer bu kadar saygıdeÄŸer bir müze böyle bir kaçakçılığa alet olduysa, bunu araÅŸtırmaya deÄŸerdi. Acar, çalınan parçaların özelliklerini kaçakçılardan öğrendi. Ancak 16 yıl boyunca bu bilgileri saklı tuttu. EÄŸer açığa çıkarsaydı, Metropolitan Müzesi bunları sergilemekten kaçınacaktı. Nihayet 1984’te çalınan 363 parçanın 55’i, ‘DoÄŸu Yunan eseri’ adı altında sergilendi ve bir katalog basıldı. Acar, New York’a gitti ve kendisine tarif edilen parçalar hakkında bildikleriyle, sergidekileri karşılaÅŸtırdı. Ä°ki senelik bir araÅŸtırmanın ardından, eserlerin aynı olduÄŸuna karar verdi ve bunu Türk basını yoluyla dünyaya duyurdu. Bunun üzerine Türk hükümeti harekete geçerek Metropolitan Müzesi’ne dava açtı. Altı senelik bir mücadeleden sonra ve zaman aşımına üç gün kala, Metropolitan Müzesi kaybedeceÄŸini anlayınca hazineyi iade etti. Lidya zenginlerinin gömüldüğü tümülüslerden çıkarılan ve bugün Karun Hazinesi olarak bilinen parçaların bir bölümü, ilk kez 1965’te, UÅŸak’a 20 km. mesafedeki, Güre’nin Haylaz mevkiinde bulunan, Toptepe Tümülüsü’nden çalındı. BeÅŸ kiÅŸilik kaçakçı köylü grubunun zeki elebaşısı Ahmet Bülbül’dü. Eserlerin satışından kiÅŸi başına 13 bin 500 lira düştü, her biri köyden bir ev aldı. TÃœMÃœLÃœSÃœN LANETÄ°Bir yıl sonra, yine Güre’de, bu kez Köprübaşı mevkiinde, 11 kiÅŸilik bir ekip tarafından Ä°kiztepe Tümülüsü soyuldu. Eserler, bir öncekine benzer bir yolla yurtdışına satıldı. Yakalanan kaçakçılar, üç ay hapis cezası aldılar. Ancak, tıpkı Tuthankamon’un mezarının laneti gibi, Ä°kiztepe Tümülüsü’ne girenler akıl almaz lanetlere uÄŸramaya baÅŸladılar. Elebaşının oÄŸullarından biri boÄŸazı kesilerek öldürüldü, damadı eserlerin satılmasından payına düşenle aldığı traktörün altında kalarak öldü, bir diÄŸer oÄŸlu trafik kazası geçirdi, DurmuÅŸ Ersoy felç oldu, yatalak kalarak, acı çekerek öldü. Ekipten, Ordulu Mustafa’nın oÄŸlu ormanda kendini asarak intihar etti. Bütün köy hálá mezarın lanetinden bahsediyor.1968’de, sıra Aktepe Tümülüsü’ndeydi. Bu tümülüsten çıkıp çalınanlar, diÄŸerleriyle aynı dönemin eserleri olmaları açısından, Türkiye ile Metropolitan Müzesi arasındaki davada önemli bir delil oluÅŸturdu. 1991 yılı başında, dördü Türk ikisi Amerikalı olan ve aralarında Prof. Ekrem Akurgal, gazeteci Özgen Acar ve UÅŸak Müzesi Müdürü Kazım AkbıyıkoÄŸlu’nun da bulunduÄŸu, altı kiÅŸilik bir ekip, mahkeme kararıyla Amerika’da müze deposundaki eserleri inceleyerek, tespit çalışmalarının detaylı raporunu avukatlara verdiler. En önemli delil, kaçak kazıyı yapanların anlattıklarıydı. 363 parça eser, bazıları mezarlarda bulundukları kalıplarıyla birlikte, Kazım AkbıyıkoÄŸlu tarafından, önce Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne getirildi, 1996’da da UÅŸak Arkeoloji Müzesi’ndeki yerini aldı.KULA Mirası, ayakta kalabilmiÅŸ evleriKula Meydanı’ndaki Kartal Lokantası’nda yemek yerken, üzerinde Kula evlerinin fotoÄŸraflarının olduÄŸu bir takvim gözüme çarpıyor. FotoÄŸraflardan birinde, ‘şimdi yok’ yazıyor. Kula’nın mirası, geleceÄŸi; ayakta kalabilmiÅŸ tarihi evleri... Son 10 yıldır çok ÅŸeyin deÄŸiÅŸtiÄŸi Kula’da, belediye, bu evleri tanıtmanın öneminin bilinciyle, Kula’ya gelen herkesi gezdiriyor. Belediyenin Halkla Ä°liÅŸkiler Sorumlusu Nuran’la birlikte sokaklarda dolaşıyoruz. Ä°stanbul keÅŸmekeÅŸinden kaçıp, eÅŸinin memleketinin yakınlarına yerleÅŸmeye karar vermiÅŸler. Gerçekten de Kula, büyük hırsları barındırmayacak kadar sade ve sakin bir yer. Arasta geleneÄŸinin sürdüğü ve özellikle leblebicilerin kümelendiÄŸi tarihi esnaf çarşısı, elden geçirilmeyi bekliyor. Küçük bir atölyenin kapısında ‘taze leblebi bulunur’ yazıyor. Kulalılar’a sorarsanız, Çorum leblebisiyle yarışacak kadar iyi leblebi yapıyorlar. Baharatlı, tuzlu, karanfilli, çıtır...TEK EV GEZÄ°LEBÄ°LÄ°YORBugün Kula’da restore edilmekte olan evlerin içinde restorasyonu tamamlanan tek bir ev gezilebiliyor, Türk Evi. Kula yaÅŸamıyla ilgili fotoÄŸraflar, eÅŸyalar, ve toplanabilen her ÅŸey burada sergileniyor. Avlusu ve yukarı katlarındaki ahÅŸap işçiliÄŸiyle, bir Kula evinin nasıl olduÄŸuna dair fikir verebilecek ÅŸimdilik tek örnek burası. Pazartesi hariç her gün 08:30-17:30 arası açık. Buranın sorumlusu Ä°smail Bey, Kula leblebisi ve kendi yaptığı nefis turÅŸuları satıyor. Kenan Evren Mah.86.Sok. No.3-6, 0236 816 70 09 Türk Evi’nin hemen karşısındaki Kenan Evren ve Etnografya Müzesi’nde yine Kula yaÅŸamına dair eÅŸyaları ve bir evin kiler kısmının nasıl kullanıldığını görebilirsiniz. Ancak, soÄŸukluk da denilen evin bu bölümünde yakın bir zamana kadar sergilenen, güzelim eski Kula halılarını göremeyeceksiniz. Bir zamanlar bütün dünyanın hayran olduÄŸu ve Smyrna (Kula) olarak tanınan halıların buradaki örnekleri maalesef çalındılar.Zaferi Mahallesi’nde 28 numaralı evde Naime ve Yılmaz Çınar yaşıyor. 1860’lardan kalan bu Rum evi, Kula’nın en ünlü evlerinden. Gerek dış cephesindeki süslemelerin görkemi, gerekse Naime Hanım’ın evinin kapısını çalanları memnuniyetle içeriye buyur etmesi, Çınarlar Evi’ni farklı bir yere koyuyor. Bu Rum evinin biraz ilerisindeki, 1800’lerden kalma kilisenin hemen karşısında, Mustafa Åžapçı Sokak’ta yine Kula’nın ünlü evlerinden mavi boyalı Papaz’ın Evi var. Saruhanlılar zamanından kalma 1480 tarihli KurÅŸunlu Cami’nin yanındaki sokaktan girince, boyacı Zekeriya Bey ile Nuriye Hanım’ın, Cami Cedit Mahallesi’ndeki evine varılıyor. Burası da Kula’nın ilk pansiyonu olma hazırlığı içinde. LAVLAR ÃœZERÄ°NDE YÃœRÃœYÜŞYerbilimciler bu bölgeyi ‘Kula Volkanizması’ olarak adlandırıyorlar. Daha dün sönmüş izlenimi veren volkan konileri, Türkiye’nin en önemli ve en genç oluÅŸumları. Divlit Yanardağı, kent merkezine oldukça yakın. Simsiyah lavlar boyunca, kilometrelerce yolculuk etmek mümkün. Hatta Kula Belediyesi’nin turizmi canlandırmak amacıyla yaptığı planlar içinde, bu lavlar üzerinde bir yürüyüş bandı açmak da var. Yörenin bu çarpıcı özelliÄŸi eski çaÄŸlardan beri ilgi çekmiÅŸ. Özellikle 2000 yıl önce buradan geçen ünlü Amasya’lı tarihçi Strabon, Geographika’sında buraya Yunanca ‘Yanık Ãœlke’ anlamına gelen, ‘Katakekaumene’ adını vermiÅŸ.Volkanik bölge, 600- 700 m. yükseklikte bir yayla üzerinde. Bu alanda 68’den fazla genç volkan konisi var. Volkanik hareketlenmeler üç evrede meydana gelmiÅŸ. Burgaz volkanikleri 1.1 milyon yıl, Elekçitepe Volkanikleri 200- 300 bin yıl, üçüncü ve en yeni olan Divlittepe Volkanikleri ise 12 bin yıl önce faaliyet göstermiÅŸ. Özellikle Divlittepe Volkanikleri’ndeki volkan konileri, kraterler ve lav akıntıları, gerçekten de dün olmuÅŸ gibi. Vadi içinde akarak kilometrelerce yol alan lav akıntıları, bu hissi veren en belirgin özellik. Simsiyah, sert ve sivri oluÅŸumların üzerinde bitki örtüsü görmek mümkün deÄŸil. 60 kilometrekarelik alana yayılan kraterlerden püskürmüş lavlar ve cüruflar, oldukça dağınık ve karmaşık. Bu nedenle üzerinde yürümek çok güç. Divlittepe’nin diÄŸerlerinden farkı, koyu siyah rengi, bazaltlarının son derece akıcı olması. Bu akıcılığı nedeniyle, adeta lav ÅŸelaleler oluÅŸturmuÅŸ, vadileri aÅŸmış ve hatta aktığı vadilerin girintilerini doldurmuÅŸ. Lav akıntıları içinde biriken gazlar, zaman zaman yüzeyde kabartılara neden olmuÅŸ, gazlarını kaybederek, katılaşıp, kabuklaÅŸan bazı lavların altında lav tünelleri oluÅŸmuÅŸ. Binlerce yıl önce, ilkel insanlar, bunlardan oluÅŸan doÄŸal kalelerde yerleÅŸerek yaÅŸamışlar. Günümüzde bu yaÅŸama ait izlere rastlanıyor.10 BÄ°N YILLIK AYAK Ä°ZLERÄ°Kula Volkanizması’nın en genç oluÅŸumu, terk edilmiÅŸ olan Çakallar Köyü’nün bulunduÄŸu tepenin yamacı... Burada bir cüruf ocağında çalışmalar sırasında, l0- 12 bin yıl öncesine ait ayak izleri, prehistorik araÅŸtırmalarda, dünya çapında bir buluntu. Bu bölge bugün SÄ°T alanı. 1969’da sayısı 200 olarak belirlenen ayak izlerinden bugün ancak 10-12 tanesi yerinde görülebiliyor. 60 kadarı Ankara Maden Tetkik Arama Enstitüsü içindeki DoÄŸa Tarihi Müzesi’ne taşınmış. Çalınan ayak izlerinden bazıları Amsterdam DoÄŸa Tarihi Müzesi’nde. Kula- UÅŸak yolu üzerinde, Kula’dan 18 km sonra, levha olmayan bir sol sapaktan sapınca, kendinizi baÅŸka türde oluÅŸumların içinde buluyorsunuz. Zaman içinde vadi yamaçlarında peri bacaları benzeri oluÅŸumlar meydana gelmiÅŸ. Ankara-Ä°zmir yolu üzerinde, Kula’ya 12 km. mesafede, Emre Köyü içinde görmeye deÄŸer iki yer var. Taptuk Emre ve ailesine ait mezarların bulunduÄŸu türbede, talebesi Yunus Emre’nin de kabri olduÄŸu söyleniyor. Birçok boÅŸ taÅŸ eviyle, kısmen terkedilmiÅŸ bu köyde, Carullah Bin Süleyman Cami, ziyaretçi için beklenmedik bir güzellik.KAÇINKentte bir sürü UÅŸak halısı satan dükkan olduÄŸunu sanmakDivlittepe’nin siyah lavlarının üzerinde yürümeye çalışmak.Bir Kulalı’ya Çorum leblebisinin daha iyi olduÄŸunu iddia etmek.YAKALAYINKula’yı belediyenin yardımıyla daha keyifli dolaÅŸmakEÅŸme Uluslararası Kilim Festivali’nde orada olmakKula sokaklarında, bir sünnet düğününe rastlamak.UÅŸak’ta görkemli bir cirit oyunu izlemekÂ