GeriSeyahat Dünya saraylısı
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Dünya saraylısı

Dünya saraylısı

Dünya küçüldükçe, gardıroplar zenginleşiyor. Bu yıl oryantal motiflerin altın yılı. Ünlüsü, ünsüzü kadınlar doğulu bir prenses gibi giyiniyor. Bugünün saraylısı biraz Osmanlı, biraz Japon, biraz Hint, biraz Çinli gibi. En çok da gizemli...

Dünyanın küçülmesini nasıl anlıyoruz? Yalnızca ‘‘hız’’ değil, dünyanın ne denli küçüldüğünü hissettiren... Bir şey daha var: En uzaklar en yanıbaşımızda. Tanıdık, bildik.

Büyük kentler bunun en güzel örneği. Bir New York'u, İstanbul'la benzer kılan şeyi bir düşünün. Enlem açısından İstanbul'a benzerliğinden söz etmiyorum. İnsan ‘‘iklim’’i benzerliği, sokaklarındaki kültür çeşitliliği, konu etmek istediğim. Büyük kenti ‘‘dünya kenti’’ kılan şey...

Artık hiçbir şey yabancı değil bizim için. Şarkılarını bilmediğimiz bir ülke, bir kültür var mı? Tanıdık gelmeyen bir ses, bir görüntü? Hatta bildik kavramları ‘‘uzaklar’’ ile daha iyi tanımlamıyor muyuz? Sözgelimi Tibet sarısı (turuncuya yakın o özel sarı), Pompei kırmızısı ( soluk mercan rengi), Bahama pembesi (bölgede yaygın pembe dış cephe rengi), Abanoz rengi (Afrika'daki siyah renkli ağaç), çini mavisi, panço (Meksika)... Örnekler çoğaltılabilir. Moda dünyasının sözlüğünde etnik unsurların çok kıt olduğu ‘‘afro saç’’ ya da kimonodan başka pek bir etnik betimleme bilmediğimiz dönemden bu yana çok şey değişti. Şimdi bir makyajla geyşa beyazı, bir vücut deseni ile Hintli görünümü, saçlarla Rastafaran...

Batılılar için gizem, hálá doğu demek. Biz 60'lı yıllarda 2000'i, 2000'in modasını tahayyül, hatta tasvir ederken hep uzayı düşünmüştük. Plastik, soğuk, buz gibi uzayı. O zamandan bu zamanı bilip, 2000'e iki kala Hindistan'dan dövme, Afrika'dan desen, Meksika'dan renk, Peru'dan bere, Japonya'dan makyaj; kısacası, ayağı fena halde yerde, yani ‘‘dünya'da olan bir moda sahnesini çok tuhaf karşılardık herhalde. Mars'a giderken uzay giysilerini NASA'ya bırakıp, otantik ve etnik rüzgarlarla giyinip kuşanacağımızı kim bilebilirdi?

Gizem, Görkem, Sadelik

Son yıllarda moda sahnesi New York sokaklarına benzedi desek hiç de abartmış sayılmayız. Etnik zenginlik moda dünyasına gireli beri, tasarımcıların esin perileri dört kıta arasında dansediyor. Batı, moda dünyasında doğunun keyfini çıkarıyor. Batılılar için doğu, hala gizemin adresi çünkü. Orada onlar için keşfetmenin ötesinde yaşama geçirilecek çok şey var. Doğu gizem, görkem, ama aynı zamanda sadelik de demek. Örnek mi, bir geleneksel Japon giyim kuşamını bir de dekarosyonda Japon minimalizmini düşünün. Felsefesi, kültürüyle batılılara gizem fısıldayan doğu, modayı etkilemek bakımından bu yıl altın çağını yaşıyor. Üstelik doğudan alınıp biraraya getirilebilecek o denli çok unsur var ki... Bir geyşanınki kadar beyaz bir cildiniz, bir Çinlinin giydiği türden geleneksel yakalarıyla saten bir bluzünüz, yüzünüz veya bedeninizin bir yerinde bir Hintli ya da Kuzey Afrikalınınkine benzer bir dövme-deseniniz, doğunun ipeklilri veya yalnızca renkleriyle bir gecenin en çarpıcı imajını oluşturmanız öyle kolay ki.

HERKESİN ÇANTASINDAKİ

Bu yıl doğunun desen ve renkleri, kumaş türleri, Alaaddin öykülerindeki süslü, işlemeli terlikler çok moda. Osmanlının kaftanlarını bir düşünün, kaç modacıya ilham vermiştir. Sınırlar, uzaklıklar ortadan kalktıkça giyim kuşamın tekdüzelikten uzaklaşıp etnik zenginliklerle çeşitlenmesi belki bütün kuramlara aykırı gibi görünüyor. En azından 30 yıl öncesinin kuramı çökmüş görünüyor. Uzayla haşır neşir bir devirde, hazır dünya küçülmüşken iyice minimalistleşip benzer ve yalın, yani üniforma varyasyonları gibi bir giyim kuşam değil de, çeşitin ön plana çıkması, dünya küçüldükçe görsel açıdan zenginleştiğimiz gösteriyor. Dünya denilen koca piknik alanında herkes kendi çantasındakini çıkarıyor ve ortaya çok renkli, zengin ve bir o kadar da evrensel bir ‘‘yerlilik’’ doğuyor. Kılık kıyafet, tıpkı bir saraylınınki gibi özel ve görkemli.

False