Dünya Çevre Günü'nde faturası insanlık için ağır olacak
Dünya Çevre Günü vesilesiyle kaybettiklerimize bakmakta fayda var. 1970’ten bugüne, küresel olarak biyoçeşitliliğimizin yüzde 30’unu kaybettik. Türkiye’de ise halen haftada ortalama 2 tür keşfediliyor. Fakat doğamız hızla yok oluyor…
Bugün yok olan canlı türlerinin hayatımızı çok da fazla etkilemediğini, değiştirmediğini ve hatta önemsiz olduğunu düşünüyorsanız ne yazık ki yanılıyorsunuz… Yiyecek, içecek su ve diğer ihtiyaçlarımız gezegenimiz tarafından bir şekilde karşılanıyor olabilir. Tabii henüz. Ancak bu gidişle ne yazık ki bu durum hiç de uzun sürmeyecek.
Canlıların sayıları azaldıkça ve türleri tükendikçe gezegenimizin bu ihtiyaçları karşılama kapasitesi hızla azalmaya devam edecek. Temiz, sürekli su ve besin ihtiyacı bunların başında yer alıyor. Üstelik kaybolan her bir canlıyla birlikte bir hastalığın ilacı, bir dansın figürü, bir sanatçının hayal gücü, bir dil, bir yaşam biçimi de yok oluyor. İşin özü, insanın da bir parçası olduğu biyolojik çeşitliliğin yok olması insanı insan yapan tüm koşulları da yok ediyor. Faturası, insanlık için çok ağır olacak.
GEZEGENİN YÜZDE 95’İNİ BİLMİYORUZ
Nasıl bir zenginliğe sahip olduğumuzu daha doğru dürüst bilmeden büyük bir hızla yok ediyoruz. Bir düşünün: Bugün, Mars haritalarımız okyanus haritalarımızdan daha detaylı… Okyanus tabanına indiğimizden çok daha fazla uzaya gitmiş bulunuyoruz. İşte bu yüzden gezegenimizdeki canlı çeşitliliği hakkında bilgimiz yok diyebiliriz. Canlı çeşitliliğinin sayısı bilimsel tahminlere göre 3 milyon ile 200 milyon arasında değişiyor. Ve yine bilimsel analiz ve tahminlere göre gezegenimizdeki organizma çeşitliliğinin yüzde 95 kadarı halen keşfedilmeyi bekliyor.
BİYOÇEŞİTLİLİKTE KRALIZ
Coğrafya derslerinde Türkiye’nin fiziki konumunu jeostratejik özelliklerini öğrendik. Peki ya bu nedenle biyoçeşitlilik açısından dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer aldığımız kaç kişi bilir?
Tüm Avrupa kıtasında 12 bin çeşit bitki çeşidi bulunuyorken Türkiye’de bu rakam 10 bin civarında tahmin ediliyor. Türkiye’de, halen haftada ortalama 2 tür keşfediliyor. Üstelik bu topraklardaki bitkilerin üçte biri endemik. Yani sadece Türkiye’ye özgü. Bu durum onları dünya ölçeğinde eşsiz kıldığı kadar hassas da yapıyor. Yeni yeni keşfetmeye başladığımız bu zenginliğe karşın doğası en hızlı yok olan ülkeler arasında zirveye oynuyoruz!
EN BÜYÜK TEHDİT: SU POLİTİKASI
Doğa Derneği’nin Önemli Doğa Alanları (ÖDA) çalışmasına göre Türkiye’de 305 Önemli Doğa Alanı bulunuyor. Bu alanlar yüz ölçüm olarak Türkiye’nin yüzde 26’sını kaplıyor. Biyolojik çeşitliliğin yaklaşık yüzde 90’ının geleceği bu alanların geleceğine bağlı.
Bu alanların geleceği ise ne yazık hiç iç açıcı değil: 50’nin üzerinde bilim insanının yaptığı ÖDA çalışmasına göre, bu alanları ve buralarda yaşayan canlı türlerine en büyük tehdit su politikaları. HES ve baraj çalışmalarından sonra, madencilik, çarpık kentleşme, plansız turizm, kirlilik gibi faaliyetler, Anadolu’nun zengin doğasını hızla tüketiyor.
Sonuç? Bugün Türkiye’deki her iki endemik bitki türünden biri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya… Bununla birlikte bu topraklara özgü her üç balık türünden ikisi, üç kuştan ve kurbağadan biri, ve her beş sürüngen türünden birini aynı tehdit bekliyor. Sonsuza kadar yok olma…
Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin verilerine göre Türkiye’de nesli yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan tür sayısı 200’e yaklaştı.
NİYE 5 HAZİRAN?
- Birleşmiş Milletler, 1972’de Stockholm’de düzenlenen Çevre Konferansı’nda daha temiz ve daha yaşanılır bir dünya için 5 Haziran’ı Dünya Çevre Günü olarak ilan etti.
- Ancak kötüye gidiş daha da hızlandı. Günlük hayatımızda hepimiz bu değişimin sonuçlarını daha yakından hisseder olmaya başladık.
- Her gün 100 milyon ton sera gazı atmosfere salınıyor. 60 bin hektar yağmur ormanı yok edilerek, 2 milyon ton zehirli atık deniz ve nehirlere bırakılıyor.
- Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin verilerine göre bugün her 13 dakikada bir tür yok oluyor. Bir başka deyişle gezegenimizde her 13 dakikada bir, 1 canlı türü için kıyamet yaşanıyor.
- Daha çarpıcı olanı, bu yok oluş hızının dinozorların yok olduğu zamanın 1000 katı olması.
- Modernleştikçe ihtiyaçları artan ve ihtiyacı arttıkça doğayı yalnızca hammadde olarak gören insan ve onun gezegende kurduğu yaşam biçimi.
SERMAYEDEN YİYORUZ
- Geçen yıl 20 Ağustos’ta Ekolojik Ayak İzimiz gezegenin kapasitesini aştı. Yani Ağustos’tan sonra global sermayemizden yemeye “hesaptan fazla para çekmeye” başlıyoruz. WWF ve Küresel Ayak İzi Ağı Raporu’na göre Dünya Limit Aşım Günü 2011 yılından beri her yıl üç gün öne kaydı. Yani bu yıl büyük ihtimalle 17 Ağustos’ta gezegenin bir yıllık kaynağını tüketmiş olacağız.
- Ekolojik ayak izi: İnsanlığın doğa üzerindeki talebi; gıda gereksinimi, hammadde temini ve karbondioksitin özümsenmesinin ayrı ayrı ölçülmesi.
- Ekolojik açık; balık stoklarının, ağaçların ve diğer doğal kaynakların tükenmesiyle, karbondioksit gibi atıkların atmosferde ve okyanuslarda birikmesiyle sonuçlanıyor.
- Aşırı tüketim arttıkça, ödediğimiz bedel de artıyor: Ormanlar daralıyor, biyolojik çeşitlilik kayboluyor, balıkçılık azalıyor, toprağın verimi düşüyor, gıda sıkıntısı baş gösteriyor, atmosferde ve okyanuslarda daha fazla karbondioksit birikiyor.
- Ormanların ve okyanusların özümseyebileceği miktardan daha fazla sera gazı emisyonunun açığa çıkmasının sonucu olan iklim değişikliği, ekolojik limit aşımının en önemli ve yaygın etkisi olarak gezegendeki yaşamı tehdit ediyor.
1.5 GEZEGEN YİYORUZ
• Küresel Ekolojik Ayak İzi Raporu’na göre dünyadaki herkes bir Türkiyeli gibi yaşasaydı insanlığın 1.5 gezegene ihtiyacı olacaktı.
• Türkiye’de, kişi başına düşen ekolojik ayak izi 2,7 küresel hektar (kha).
• Bütün insanlık ortalama bir Endonezyalı gibi yaşasaydı gezegenin biyolojik kapasitesinin üçte ikisi kullanılmış olacaktı.
• Ortalama bir Amerika vatandaşı standardını yaşamak içinse bize tam 4 gezegen daha gerekecekti.