GeriSeyahat Dolomitler’in Türkleri
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Dolomitler’in Türkleri

Dolomitler’in Türkleri

İtalya’nın kuzeyinde, Alp Dağları’nın arasındaki Moena kasabası 1950’den bu yana her ağustosta Türk Festivali’ni kutluyor. Kasabada bir mahalle, sokak ve meydan Türk adını taşıyor. Kasabaya Türk sevgisini aşılayan yeniçerinin büstü de özenle korunuyor. Gezgin Gülgûn Terek, Dolomitler’deki gezisi sırasında kasabaya uğradı, festivali izledi.

İtalya daima denizi, tarihi, güneşi, heyecanlı ve güzel insanlarıyla bilinen bir turistlik merkezdir. Ama bu kez hedefimiz dağlar,göller ve Türk Festivali’yle tanınan Moena kasabası. Dağ yollarından kasabaya giderken karşılaştığımız manzaralar bizi büyüledi. Kayak ve dağlarla ilgimiz olmamasına rağmen, bundan sonra seyahatlerimizde özellikle dağ yollarını seçmeye karar verdik.
Avusturya’yı İtalya’ya bağlayan Brenner, Alper’in en büyük geçidi. Bu rotadaki otoyollar arasında en güzel manzaralı olanı. Yol bazen nehir yataklarından, bazen dağlar arasından ya da zirvelerden geçip Bolzano kentine ulaşıyor. Bu bölge İtalya ve Avusturya arasında bir kaç el değiştirdiği için her iki dil çok yaygın konuşuluyor. Her dağ ve köy Almanca, İtalyanca iki isme sahip. Nitekim Bolzano, Avusturyalılar için Bolzen.

GEÇİDİN YAPIMI 35 YIL SÜRDÜ

Bolzano’ya girmeden biraz önce dar bir yolla dağlara tırmanmaya başlıyoruz. Çift şeritli yol dik bir eğimle yükseliyor. Trafik çok yoğun. Geçtiğimiz vadinin adı Val d’ega. Pek çok tünel, dar geçit aşıp 1182 metre irtifadaki Nova Levante’ye ulaşıyoruz. Sayısız otel, kayak ve yürüyüş parkuru kasabayı önemli bir tatil merkezine dönüştürmüş. Yola yine tırmanarak devam ederken bir süre sonra yemyeşil ağaçlar arasından inanılmaz bir mavilik gözlerimizi alıyor. Uygun bir yer bulup otomobilimizi kenara çektiğimizde buz mavisi gölle karşılaşıyoruz. Lago di Carezza’nın suları gibi çevresindeki ormanların yeşili de soluk kesici. 1600 metre irtifadaki gölün etrafı yürüyüş parkurlarıyla bezenmiş.
Dağa tırmanmaya devam ediyoruz. Hangi yöne baksak karşımızda bir kartpostal manzarası. Bazen bulutların üstüne çıkıyoruz, bazen de onları zirvelerde seyrediyoruz. Yol genişlemesine rağmen, hızımız düşüyor. Hemen her yerde durmak, fotoğraf çekmek istiyoruz. Böylece Passo Costa Lunga Geçidi’ne ulaşıyoruz.
Rosengarten Sıradağları’yla Latemar masifleri arasındaki geçit 1745 metrede. Çok eski çağlardan beri kullanılıyor. Ortaçağda önem kazanmış. 1861’de başlanan yol yapımı 1896’da bitirilebilmiş. En önemli otel olan Grand Otel aynı yıl açılmış, hatta ünlü Avusturya prensesi Sisi de konukları arasında yer almış. Günümüzde turizm merkezine dönüşmüş.

UNESCO’NUN DÜNYA MİRASI LİSTESİ’NDE

Çevrede Rosengarten Sıradağları (Gülbahçesi) bulunuyor. Yamaçlarındaki inanılmaz çeşit ve güzellikteki çiçekleriyle herkesi hayran bırakan bu dağlar 2009’da Dünya Mirası Listesi’ne eklenmiş. Bu noktadan sonra yol hafif bir eğimle alçalmaya başlıyor. Vallonga ve Tamion gibi küçük kasabalardan geçip Val di Fassa’ya (Fassa Vadisi) ulaşıyoruz. Bölgenin ismi yazın bisiklet yarışlarıyla anılıyor. Bu yıl yarışa 4500 kişi katılmış. Kışın ise vadi kayakçıların akınına uğruyor. 37 yıldır kayak mukavemet yarışması yapılıyor. Çevredeki kayak pistlerinin toplam uzunluğu 1180 kilometre. 460 telesiyej var. Bölgenin en modern tesisleri burada.
Fassa Vadisi’ni takip ederek hedefimiz Moena’ya ulaşıyoruz. 1200 metre irtifadaki kasabada 2690 kişi yaşıyor. Yazları hemen her restoran ve kafe dolu. Sokaklarda tur atıp, tamamen masif, cilasız tahtayla dekore edilmiş Kusk adlı restorana giriyoruz. Kapının önüne çam ağacı dalları atmışlar, müşteriler girip çıktıkça inanılmaz taze ve güzel kokular etrafı sarıyor. Köydeki diğer binalar da tahtadan yapılmış, Tabia tarzı tipik evler. Balkonları rengarenk çiçeklerle süslenmiş, etraf alabildiğine yeşil. Kasabanın tam ortasından suyu berrak bir nehir akıyor. Zarif köprülerle yollar birbirine bağlanmış. Ağustosta gündüz sıcaklığı 37 dereceyi bulan Bodrum’dan ayrılıp, Dolomitler’de 17 derecede gezmek büyük keyif. Restoranda tipik İtalyan tarzının dışında biberiye, nane, taze kekik ve çeşitli otlarla yapılmış salatalar, mısır ve patates çorbası, tavuk ve tavşanlı yahniyi tadıyoruz.
Moena, vadideki en büyük yerel yönetim. En önemli yapısı tepedeki gotik çan kuleli San Vigilio Kilisesi. Yanında tahta damlı San Wolfgango Şapeli bulunuyor. Trento bölgesindeki en eski halk oyunları grubu bu kasabada. Ahşap işçiliğinin geçmişi 800’lü yıllara kadar uzanıyor. Senede iki kez yapılan yemek festivalleri ile ünlenmişler. Ancak bizim için en önemli özelliği her ağustosun ilk haftası yapılan Festa de Turchia (Türk Festivali), kasabadaki La Strada Turcia (Türk Sokağı) ve aynı adı taşıyan meydan, çeşme ve anıt.
/images/100/0x0/55eab7d0f018fbb8f89243a6


SOKAKLARDA AYYILDIZ

Ağustosun ilk haftasında yapılan festivalde Türk gelenekleri, el sanatları, halk müziği ve mutfağı tanıtılıyor. Erkekler sakal, bıyık ve fes takarak törenlere katılıyor. Kasabanın en yaşlısı sultan seçiliyor. Herkes Türk gibi giyinip, yeniçeri askeri gibi dolaşıyor. Sokaklarda İtalyan bayraklarının yerine Türk bayraklarının dalgalanması gurumuzu okşuyor.
Türk sokağındaki evler Türk bayraklarıyla süslenmiş, afişlerle bezenmiş. Il Turco olarak bilinen yeniçerin büstüyle süslenmiş çeşme taşının üzerinde bir de kırmızı ayyıldız figürü bulunuyor. Sokağın bir diğer köşesinde cam kaplı büyük ahşap bir pano üzerinde bu sokağın ve yeniçerinin önemini anlatan yazılar, fotoğraflar yer alıyor. Ayyıldızlı bayrağımız bu panoyu zarif bir şekilde süslüyor.
Moena’dan ayrılırken Türk sevgisi ve dostluğu taşıyan bu vefalı insanlara kendim ve ailem adına teşekkürler ediyorum. Keyifle dönüş yoluna çıktığımızda yollar, dağlar gözümüze daha güzelleşmiş gibi geliyor. Sanki Yüzüklerin Efendisi filminin setindeyiz. Her şey inanılmaz, her şey çok çarpıcı. Dağlarla ilgili neredeyse tüm Avrupa filmlerinin bu bölgede çekildiğini öğrenmek bizi daha da etkiliyor. Bazen altımızda kalan bulutlar, meydan okurcasına göğe uzanmış dev ve sivri kayalarla süslü dağlar, nefis manzaralar arasından unutulmaz anılarla ayrılıyoruz.

KASABANIN KAHRAMANI YENİÇERİ

Moena’daki Türk sevgisinin ve festivalin öyküsü 1683’teki İkinci Viyana Kuşatması’na kadar uzanıyor. Dördüncü Mehmet’in yeniçerilerinden biri kuşatmada yaralanıp esir düşer. Pek çok maceradan sonra San Pellegrino Geçidi’ni aşıp Moena’ya ulaşır. Yaraları sarılıp tedavi edildikten sonra bu köyde kalmaya karar verir. Köyden bir kızla evlenir. Şimdiki Türk Mahallesi’ne yerleşip bu bölgeye isminin verilmesine neden olur. Kasaba halkının Il Turco dediği asker o dönemde Augsburg Dükalığı’nın topladığı haksız vergilere karşı köyü ayaklandırıp, saldırıya karşı korur. Kendini ve Türk adetlerini bu yörenin halkına o kadar sevdirir ki Türk gelenekleri ve ismi kuşaktan kuşağa geçerek bu günlere ulaşır. Türk Festivali, 1950 yılından bu yana her sene kutlanıyor ve giderek daha çok ilgi görüyor. Türklerin başlık parası geleneği bile köyün töreleri arasına girmiş. Köyden dışarıya gelin giderken Alpastia töreni düzenleniyor ve başlık parası isteniyor.
False