'Din amaç değil araçtır'
Başlığımız, İslam din bilginlerinin ortak kanaat ve söylemlerinden birinin ifadesidir.
Tırnak içinde yazmamız bundandır.
Ne yazık ki, bu gerçek insanımızdan asırlarca saklanmıştır.
Daha ayrıntılı verelim:
Kur’ansal düşüncenin temel kabullerinden ve Türkiye’ye İslam adına ilk kez bizim duyurduğumuz gerçeklerden biri de şudur:
Din de amaç değildir, araçtır; amaç insandır, insanın mutluluğudur.
Daha sonraları bazı dinci siyasetçiler bu söylemi, bizden aşırarak ve tabiî ki sırf halkı afsunlamak için kullanmışlardır.
Emin bulunuyorum ki, onların bu gerçekten ne haberleri vardır ne de bu gerçeğe imanları…
Eğer onların bu gerçeğe imanları olsaydı, Türkiye bugün karnını doyurmak için ‘iane çadırlarının izini süren’ yirmi milyonu aşkın insanı barındırıyor olmazdı.
Ve birkaç milyon insan, yuvasını ısıtmak için birkaç çuval zehirli kömüre muhtaç hale gelmezdi.
Daha da önemlisi, böylesi onur kırıcı bir gidişi, kendisine iyilik yapıldığını sanarak “Allah razı olsun”la karşılamazdı.
Allah niye razı olsun?
Alın terinizden ‘Fenerli veya Fenersiz soygunlar’la aşırdıklarının küçük bir kısmını size sadaka olarak geri veriyorlar diye mi?
Hayır, Allah razı olmasın! Çünkü Allah, insanları Allah ile aldatanlardan razı olmayacağını bildirmiştir.
Duayı şöyle yapalım:
“Allah, böylelerinin vicdanlarını ve akıllarını çalıştırmalarını nasip etsin! Bu olmayacaksa, Allah müstahaklarını versin.!”
Bundan daha iyi ve kurtarıcı bir dua var:
“Allah, bu halkın aklını başına getirsin!”
Din erdeme götürücü işlevini layıkıyla yapması için de gaye olmaktan çıkarılmalıdır. Amaç yapılmış bir din, Allah'a götürmek yerine, Allah'a giden yolu tıkar. Çünkü bizzat kendisi tanrılaştırılmış, yolun sonu haline getirilmiştir.
Özünde, Yaratıcı'nın, insan daha mutlu olsun diye gönderdiği din, ne yazık ki tarih boyunca, insanı perişan etmenin aracı olarak kullanıldı.
Bunun temel sebebi, dindeki tanrısal iradenin yerine, insanın ihtiras ve egosunun geçirilmesidir. Ne yazık ki bu ıstırap verici saptırmanın temsilcileri, bizzat dinin temsilcileridir. Kur’an’ın mucize devrimlerinden birinin çerçevesini veren Bakara suresi 213. ayet bu gerçeği söze büründürmektedir.
Tabiî ki, anlamak niyetiyle okuyanlar için. Kur’an’ın ifadesiyle tedebbür edenler, yani okuduğunu enine boyuna, derinliğine düşünenler için...
Dinlerin, tanrısal iradenin amaçladığı hedeflerden, insan çıkarlarına doğru kaydırılması, dini inkâr edenler veya dine düşman olanlar tarafından işlenecek bir suç değildir. Bunu ancak, dini temsil edenler, hatta dinin koruyucusu rolünde sahneye çıkanlar yapabilir.
Bunun içindir ki biz, Kur’an’dan aldığımız ilhamla hep şunu söyledik:
Dindarlara dinsizlerden veya ateistlerden gelen zarar hiçbir zaman yıkıcı olmamıştır. Dindarları yıkan zararlar daima din içindeki riyakâr unsurlardan yani dincilerden gelmiştir.
Ve gelmeye devam edecektir.
Bu yüzden olsa gerek, Kur’an, din konusunda ateizm veya dinsizlikten değil, şirkten yani Allah’ı ve dini kabul edip de Allah’ın yanına ikinci, üçüncü dereceden dokunulmaz unsurlar ilave den zihniyetten şikâyet etmektedir.
Bu açıdan bir değerlendirmenin ulaştıracağı sonuçları merak edenlere Kur'an'ı okumalarını (veya yeniden okumalarını) önermek istiyorum.
Bendeniz, elli yıldan beri okuduğum bu kitabın temel niteliklerinden birinin de dini temsil edenlerden şikâyet olduğunu gördüm.