Conan’ın yurdu, oksijen deposu: Altınoluk
Günün erken saatleri; tenimizde Şahinderesi Kanyonu’ndan esen bol oksijenli sabah rüzgârı… Kaz Dağları’nda göz kamaştırıcı bir yeşilliğin içindeyiz. Kızılçam, karaçam, çınar, meşe, defne, kestane, bodur çalılar ve zeytin… Altınoluk, sırtını dağlara yaslayıp ayaklarını Ege Denizi’ne uzatmış bir mitolojik kahraman gibi duruyor karşımızda.
Birkaç günlüğüne gittiğimiz Altınoluk gezisinde, ilk durağımız Kaz Dağları oluyor. Yani sayısız efsaneye konu edilmiş, mitolojinin ölümsüz tanrılarının tahtı, İda Dağı... Önce biraz nefes açıp enerji toplamalı. Havadaki orman kokusu, genzimizi yakacak kadar kuvvetli. Soluduğumuz oksijenin yoğunluğunu hemen her nefes alışta hissediyoruz. Bir şehir insanı olarak bu toprakların insanlarını şanslı addediyoruz kendimizce. “Uzun ömürlü olur insan burada…” deyiveriyorum kendi kendime. Havasının temizliğiyle nam salmış Altınoluk’un bu özelliği, klişe bir turizm söyleminden ibaret değil. Zira 1990’lı yılların başında bölgeye gelen Cerrahpaşa ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden uzman bir heyet, yaptığı ölçümlerle bunu bilimsel anlamda kanıtlamış. Altınoluk’un oksijen yoğunluğu yüzde 21.9 (Avrupa Çevre Ajansı’nın verilerine göre temiz bir havadaki oksijen oranı, yüzde 21) ölçülünce bunun dünyadaki en yüksek oranlardan biri olduğu ortaya çıkmış. Bugünse Kaz Dağları’nın etekleri, özellikle Altınoluk, oksijen depolamak için ideal bir tatil adresi. Tertemiz havası, şifalı otları, zeytini, iç içe geçmiş eski ve yeni yaşam biçimleriyle Altınoluk, sırtını Kaz Dağlar’ına yaslayıp ayaklarını denize uzatmış Ege Denizi’ni izleyen bir mitolojik kahraman gibi duruyor karşımda... Altınoluk sırtlarındaki doğa yürüyüşümüz esnasında karşılaştığımız rengârenk çiçek öbeklerini hayranlıkla izliyoruz. Ardından dar bir patikadan Şahinderesi Kanyonu’na doğru yaklaşıyoruz.
Kanyonun sesleri
Bulunduğumuz yer, Altınoluk’a hâkim bir tepe üzerinde. Yüzlerce metre derinliğinde iki kaya kütlesinin arasında oluşan boşluğu tepeden izlerken, Şahinderesi Kanyonu’nun sesine kulak veriyoruz. Kaynaklara bakılırsa Altınoluk’u bir oksijen çadırına dönüştüren etkenlerin başında bu kanyon geliyor. Yoğun bir hava sirkülasyonu sağlayan kanyon, dağdan çektiği çam kokulu havayı ovaya dağıtırken denizden aldığı iyotlu havayı dağa taşıyarak bir çeşit baca görevi görüyor. Bölgenin antik çağlardaki yerlisi olan Antandros halkı da büyük bir saldırı karşısında dirençleri azalınca kanyona sığınırmış. Halen Antandros Antik Kenti’ne ait sur ve bina kalıntılarının bir bölümü, Şahinderesi Kanyonu’nda görülebilir. Zeytinli Çayı’ndan Mıhlı Köprüsü’ne kadar uzanan bölümü milli park olan Kaz Dağları, sayısız yürüyüş parkuruyla yaz-kış ziyaretçi kafilelere, doğanın tüm güzelliklerini cömertçe sunuyor. Ancak Şahinderesi Kanyonu gibi zor ve yer yer riskli olabilecek parkurlara girmek için bir rehber eşliğinde yola çıkmak gerektiğini belirtelim.
Eski Altınoluk’a doğru yola koyuluyoruz. Aralarında yaklaşık 2 kilometrelik mesafede, birisi yamaçtaki Çam Mahallesi; diğeri sahildeki İskele Mahallesi olmak üzere iki ana yerleşim bölgesinden oluşan Altınoluk’un, eski ve yeni olmak üzere iki farklı yüzü var. Altınoluk, eski adıyla ‘Papazlık’, bugünkü ismiyle Çam Mahallesi eski bir Rum köyünden ibaretmiş bir zamanlar. Restore edilerek yeni bir görünüme kavuşan eski taş evlerin varlığı bir yana, tarihi mahalle özgün dokusunu belirgin biçimde sürdürüyor. Bu muhitin sakinleri, uzun yıllar karşı komşu Midilli ahalisiyle dostluk ve kardeşliğin en iyi örneklerini sergilemiş. Mübadele yıllarında Midilli’de yaşayan Türklerle, Papazlık Mahallesi’nin Rum cemaati yer değiştirmiş ama gözlerin yaşı dinmemiş.
Antandros’taki taban mozaikleri.
Geleceğin Efes’i
1960’lı yıllara dek topu topu 450 haneli bir belde olan Altınoluk’un güzellikleri keşfedilince buraya akın da başlamış. Kısa sürede Altınoluk sahili yazlıklarla dolmuş. Bugün İskele Mahallesi, neredeyse küçük ölçekli bir şehir görünümünde… Hatta inşa furyası Antandros Antik Kenti’nin eteklerine dek ulaşmış durumda. Neyse ki Antandros, değeri anlaşılıp koruma altına alınan yerlerden. MÖ 7’nci yüzyıldan Erken Bizans dönemine kadar geniş bir zaman diliminde başta Kimmerler olmak üzere pek çok kültürün gelişimine tanıklık eden Antandros Antik Kenti’nin, efsanevi çizgi roman kahramanı Conan’ın yurdu olduğu rivayet ediliyor. Arkeologlar tarafından “Geleceğin Efes’i” olarak değerlendirilen Antandros’ta, bugüne dek denizci Kimmerlerden kalan arkeolojik eserler öyle çok ki… Heykel parçaları, duvar freskleri, taban mozaikleri ve daha neler neler... Kuruluşu MÖ 8’inci yüzyıla tarihlenen antik kent, bölgedeki en eski antik nekropolün de ev sahibi. Ören yerindeki kültürel hazineyi ortaya çıkarmak için çalışmalar sürdürülüyor. Kazı ekibindeki arkeologlardan aldığım bilgilere göre burada çıkarılanlar, henüz toprak altındakilerin çok azı. Çok eski bir liman kenti olan Antandros’un denize bakan yamaç evleri gerçekten görülmeye değer güzellikte.
Eskinin zarafeti
Eski Altınoluk’a dair daha fazla keşif yapabilme düşüncesiyle Çam Mahallesi’nin en zarif yapılarından biri olan Abdullah Efendi Köşkü’ne uğruyoruz. Yapım tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte iki asra yakın bir geçmişi olduğunu öğrendiğimiz köşk, Altınoluk’un önde gelen ailelerinden biri tarafından inşa ettirilmiş. Üç katlı köşkün alt duvarları yığma taş olup en üst katının denize bakan yüzünün iki köşesinde birer cumba var. Eğer buralara yolunuz düşerse köşkün cumbasından Altınoluk’a bakmanızı öneririm. Bu detay zengini köşk, kültür ve sanat faaliyetleri için de kullanılıyor. Sergiler için ideal salonları olan köşkün, çam, incir ve nar ağaçlarıyla çevrili geniş bahçesi de çok güzel. Meydanda sıralanan küçük zeytin dükkânlarında zeytin ve zeytine dair pek çok ürün dışında, Kaz Dağları’nın şifalı otları ve bitki çayları müşterisini bekliyor.
Akdeniz’in kutsal meyvesi zeytin, kuşkusuz Altınoluk için çok önemli bir yere sahip. Bu küçük siyah meyvecik, yüzyıllardır yöre esnafının ekmek kapısı, toplayıcıların ve işleyenlerin yevmiyesi, yemeklerin lezzeti, sağlığın kaynağı olmuş. Hatta Altınoluk’a ismini bile vermiş. Kaz Dağları’ndaki kanyonlar oluğa, kanyonları çevreleyen bereketli zeytin ağaçlarından çıkan yağ da altına benzetilmiş ve beldenin adı böylece ortaya çıkmış.