Charleston’ın misafirperver timsahları
Güney Carolina sahilinde, Ashley ile Cooper nehirlerinin deltasındaki onlarca adacıktan biri Bulls. Timsah dolu. Bataklıklarında yürüyüş turları düzenleniyor ve bugüne kadar hiçbir saldırı olayına rastlanmamış.
Amerika’nın en güzel eyaletlerinden Güney Carolina, yumuşak iklimi, zengin bitki örtüsüyle çok farklı hayvan türlerini barındırıyor. Kuzey - güney Savaşı’nda önemli rol oynayan eyaletin ikinci büyük şehri Charleston’ın son yıllarda yıldızı hızla parlıyor. Conde Nast Traveller okurlarınca iki yıldır Amerika’nın En Güzel Şehri seçiliyor. Patriot, Notebook gibi birçok filmin çekildiği Charleston, doğal dekor görünümü olan bir yer. Evleri, eski yapılarının yanısıra, doğal yaşamın korunması sonucu şehir içinde bile başka yerlerde göremeyeceğiniz kuşlar ya da farklı hayvanlara rastlayabiliyorsunuz.
YERLEŞİME KAPALI
Fakat esas macera kentin 33 kilometre kuzeyindeki Bulls Island’da başlıyor. 10 kilometre uzunluğundaki adaya feribotla ulaşılıyor. Tarihi korsanlar, kızılderililer ve iç savaş dönemine uzanan adada hiç yerleşim kurulmamış. Geyik, rakun, sincap, timsah ve pek çok canlı serbestçe yaşıyor. Tam 277 tür kuş saptanmış. Arasında bizim de gördüğümüz istiridye avcısı, mavi balıkçıl gibi kuşlar var.
Bir tekne turistleri sabah adaya bırakıp öğleden sonra alıyor. Pazar, pazartesi sefer yok. Biz de bugünlerde oradaydık. Beş yetişkin, üç çocuktan oluşan grubumuz için tekne kiraladık. Adada timsahların yoğun olduğunu, serbestçe dolaştığını bildiğimden biraz tedirgin oldum. Ne de olsa yanımızda çocuklar vardı. Küçük grupla gitmek riskli olabilirdi.
KAPTANIN HARİTASIYLA REHBERSİZ YÜRÜDÜK
İskeleden ayrıldığımızda deltada yüzen yunuslara rastlıyoruz. Anne ve yavru yunus dalıp çıkarak bize enfes görüntüler sunuyor. Sağlı sollu sazlıklar arasından ilerlediğimizden sık sık farklı kuş türleri görüp fotoğraflarını çekiyoruz.
Sonunda Bulls Island’a varıyoruz. Çıt yok, medeniyetten iz yok. Ormandan dinozor çıksa şaşırmayacağız. Kaptan izleyeceğimiz patikanın haritasını veriyor. Önce uzunca bir yürüyüşle Timsah Vadisi’ne geleceğiz, timsahların arasından geçip Boneyard Plajı’na gideceğiz. Burası gelgitte kısmen suyla kaplanan bir bölge. Sular öğlen yükselecek, plaj kaybolacak. Acele etmeliyiz.
Timsahların belli bölgelerde toplandığı söylense de, patikanın daraldığı bölgede gözlerim hep çalılarda. Çocukların yanımızdan ayrılmasına izin vermiyoruz. New York Times’ın seyahat ekinde okuduğum yazıda, adanın güvenli olduğu belirtiliyordu. Timsahla su arasına girmezseniz, hayvan köşeye sıkıştığını hissetmezse asla saldırmazmış. Zaten yıllardır hiçbir vukuat olmamış. Aynı yazıda 2006’da baraj tamiri için adadaki göletler boşaltıldığında aç kalan timsahların birbirine saldırdığı aktarılıyordu. Neyse ki bu aralar böyle bir durum yok.Timsah Vadisi’nin iki yanı tamamen bataklık. Patika ortadan geçiyor. Suda, sazlıklarda yatan, yüzen onlarca timsah görüyoruz. Patikadan yürüyoruz, yolumuza çıkan yok. Çıktıklarında yol vermek gerekiyormuş.
AĞAÇLAR BAŞAŞAĞI
Hızlıca geçip plaja yöneliyoruz. Kıyıya vardığımızda başka hiçbir yerde rastlayamayacağımız bir görüntüyle karşılaşıyoruz. Tamamen ters dönmüş ağaç iskeletleri, dal parçaları, havada kalmış kökler. Yüzyıl önce burası neredeyse bir kilometre daha uzun bir kara parçasıymış. Üzerinde de büyük bir meşe ormanı varmış. Zamanla okyanus ormanı içine almış, geriye kökleri ters-yüz ağaçlar kalmış. Görüntü ürkütücü. Plaja mezarlık anlamında “Boneyard” denmesinin nedeni de bu... Ne yazık ki gelgit başlamış. Plajdan dönme planımız suya düşüyor. Çok memnun değiliz, çünkü bu, gelirken büyük mücadele verdiğimiz sivrisineklerle tekrar halvet olacağız. Uyarıları dikkate alıp bilumum sivrisinek kovucuyla gelmemize, o bölgede 3-4 kat üstüste giyinmemize rağmen kol ve bacağımızdaki devasa ısırıkların geçmesi birkaç günü buluyor.
Dönerken yine timsahlarla karşılaşıyoruz ama biraz daha rahatız. Birkaç yavru timsah görüyoruz. “Aa, ne kadar güzeller, anneleri nerede acaba” derken, suda iki kocaman göz beliriyor. Sadece kafasının büyüklüğü bile bizi hemen yolumuza devam etmeye ikna ediyor. 4 saat sonra iskeleye döndüğümüzde hiç görmediğimiz
hayvan türleriyle karşılaştığımız yaklaşık 10 kilometrelik bir yürüyüş yapmış oluyoruz. Daha önce sadece hayvanat bahçesinde gördüğümüz timsahlarla arada hiçbir engel olmadan bu kadar yakınlaşmamız ise sanıyorum hayatta bir kez yaşanacak bir tecrübe...