Son Güncelleme:
Çevreci olmayan otolar bu ÅŸehre giremez
Bu yazı otomobilin beni her zaman her yerde bir köşeden nasıl yakaladığının ispatıdır. GeçtiÄŸimiz günlerde Swiss International Air Lines’in davetiyle Ä°sviçre’ye seyahat ettim. Son yıllardaki yurt dışı gezilerim çoÄŸunlukla otomobil firmalarının davetlisi olarak gerçekleÅŸtiÄŸinden bu gezi benim için farklı olacaktı.Hem gezi formatı hem de birlikte seyahat edeceÄŸim gazeteciler klasik otomobil ya da diÄŸer ekonomi gezilerinin çok dışındaydı. Düşünsenize Türkiye’nin önde gelen gurme ve seyahat yazarları ile tam bir turizm gezisi yapacaktım. Ayrıca, bu gezi benim bugüne kadar bir çok kez gittiÄŸim (pasaportum Ä°sviçre vizesi dolu) Ä°sviçre’yi de ilk defa yakından görmem (!) ve incelemem anlamına geliyordu. Seyahatin henüz başındayken DoÄŸan Kitap Genel Müdürü ve Hürriyet Gazetesi gezi yazarı Mehmet YaÅŸin ile Sabah Gazetesi yazarı mimar Ali Esad Göksel’in daha uçakta baÅŸlayan tatlı atışmaları benim için hoÅŸ bir deneyim yaÅŸayacağımın ilk sinyallerini veriyordu. Bu atışmalara Swiss’in Türkiye Genel Müdürü FatoÅŸ Kutay’ın da katılmasıyla gezi bayağı eÄŸlenceli bir hal almaya baÅŸlamıştı.EN ZOR FASIL ÅžARAP SEÇMEKKuÅŸkusuz otomobil en önemli ilgi alanlarımdan biri, ama seyahatlerde sürekli otomobil ile yatıp otomobil ile kalkarsanız, bu tip yeni ortamlar sizi mutlu etmeye yetebilir. Uçakla Zürih’e inip göl kenarındaki otelimize yerleÅŸtikten sonra yemek yemek için geleneksel Ä°sviçre mutfağının yer aldığı bir restorana gittik. Ä°ÅŸte bir keyif daha... Türkiye’nin en iyilerinden iki gurme yarım saatten fazla ÅŸarap seçmek için uÄŸraşıyordu. (Biz diÄŸer seyahatlerde genelde pahalıya yakın bir ÅŸarabı seçerek bu iÅŸi kısa sürede hallederdik!...) Hayır seçmeleri kısa sürüyordu, ama birbirleriye atışmaları yüzünden hangi ÅŸarabı içeceÄŸimize bir türlü karar veremiyorduk. Sonunda önce birinin, sonra da diÄŸerinin seçtiÄŸini içeriz diye bir çözüm yolu bulmuÅŸtuk, ama bu kez de bir bardak krizi vardı sırada. Bardak konusunda neredeyse tez yazacak bir duruma gelen Mehmet YaÅŸin, restoranda verilen bardakla istediÄŸi ÅŸarabın içilmeyeceÄŸini söylüyordu. Tabii akademide bardak bulamayınca plastik bardakla Güzel Marmara’ları içen ben olayın vahameti karşısında dumur olup ‘vay be vay be’ nidalarıyla duyduÄŸum her ÅŸeyi beynime hızlıca not ediyordum. Åžaraplarımızı içtik ve keyifli bir ÅŸekilde restorandan ayrıldık. Ertesi gün rehber eÅŸliÄŸinde Zürih’i gezmek için hazırdık.Tamam artık, Zürih’i yakından tanıma fırsatı bulacağım derken, rehberin bir ÅŸey anlatırken bir tik halinde sürekli kolumu çekmesi ve omzuyla bana vurmasıyla, bunun yine olamayacağını anladım. Åžehri geziyordum, ama rehberden korkumdan uzaktan yürüyordum ve bu yüzden ÅŸehrin hikayesini duyamıyordum. Gezi sonunda aklımda kalanlar, Lenin’in dünya tarihine girmeden önce Zürih’te bohem hayatı yaÅŸadığı ve planlarını bu ÅŸehirde yaptığı, diÄŸeri ise Zürih’te yaÅŸayan Albert Einstein’ın matematikçi eÅŸi sayasinde deha olmasaydı.ST.MORÄ°TZ’E KARI BÄ°Z GÖTÃœRDÃœKGezimizin Zürih’ten sonraki ikinci ayağını ise dünyanın en iyi turizm merkezlerinden biri olan ve Türkiye’de jet sosyetenin tercih ettiÄŸi St.Moritz oluÅŸturuyordu. St.Moritz’e, Türkiye için tarihi bir gün olan 17 Aralık’ta gidiyor olmamız, seyahatimize daha büyük bir anlam katıyordu. Çünkü ileride torunlarımıza ‘ben 17 Aralık günü Zürih’ten St.Moritz’e gidiyordum’ diye anlatabilecektik. Åžaka bir yana, St. Moritz’e varmamız iÅŸletmeciler için de hayırlı oldu, çünkü ayağımızın tozu ile onlara kar götürdük. O ana kadar neredeyse kar duasına çıkacak olan iÅŸletmeciler bizim varmamızla birlikte rahat bir nefes aldılar. Dünyanın en pahalı ÅŸehirlerinden biri olan (Ev fiyatları 5 milyon Euro’dan baÅŸlıyor 50 milyon Euro’ya kadar çıkıyor.) St.Moritz’in 5 adet 5 yıldızlı otelinden biri olan Kempinski’ye yerleÅŸtikten sonra bize yapacaklarımızla ilgili bir program verildi. Programda, kayak merkezleri ve otellerin tanıtımı ve bir kaç aktivitenin dışında çok ilginç bir ÅŸey vardı. O da St.Moritz’deki otopark açılışına katılmaktı. Tabii, baÅŸta FatoÅŸ Kutay olmak üzere diÄŸer gazeteciler buna itiraz edip, ‘ne yapacağız otopark açılışında’ diyerek, programdan bu kısmı çıkarttırdılar. Ben de itiraz etmedim, ama daha sonra elime konuyla ilgili bülteni alınca iÅŸte dedim, ‘Beni burada da buldun OTOMOBÄ°L’.PRIUS’LAR YOLLARAYılın 322 günü güneÅŸ görerek hem kış hem de yazın eÅŸsiz bir tatil imkanı sunan St.Moritz, kışın, güney Alp daÄŸlarında yer alan ve geçtiÄŸimiz yıl 800 milyon Euro civarında bir yatırımla yenilenen pistlerinde kayak imkanı sunarken, yazın da göl kenarında her türlü su ve doÄŸa sporu yapma imkanı veriyor. Ama, St.Moritz’in en büyük özelliÄŸi çevreci bir ÅŸehir olması. Dünyanın belki de en temiz havasını teneffüs edeceÄŸiniz bu ÅŸehirde, bunu korumak için her türlü olanağı seferber etmiÅŸler. Elektrik enerjisi doÄŸal enerji kaynaklarından üretilerek, çevreye ve havaya minimum zarar vermesi amaçlanıyor. ‘Clean Energy’ (Temiz Enerji) ismiyle baÅŸlatılan ana proje çerçevesinde ‘Clean Mobilty’ (CM) isimli bir projeye de start veriyorlar.St.Moritz, CM projesi ile ÅŸehirde otomobil ve diÄŸer araçların çevreye verdiÄŸi olumsuz etkilerden kurtulmak istiyor. Avrupa’da Euro 4 normunda araçların piyasa çıktığını ve bunların emisyon hacimlerini minimum seviyeye indirdiÄŸini düşürsek, St.Moritz’in bununla bile yetinmediÄŸini anlıyoruz.Ä°ÅŸte bu projeye bizim açılışına katılmadığımız ‘otopark’ın büyük etkisi var. St.Moritz yetkilileri ÅŸehrin dışına kurdukları dev otaparkla, tatile aracıyla gelenleri, önce bu otoparka alıyor. Tatilciler bu otoparka araçlarını bıraktıktan sonra ÅŸehre, çevreci toplu taşıma araçları veya Toyota’nın elektrikli aracı Prius 2 tarafından bırakılıyor. Bu proje 2005 yılından itibaren tam anlamıyla baÅŸlayacak ve bundan böyle ÅŸehre kimse kendi özel arabasıyla giremeyecek. Böylece, temiz havasıyla dünyada tanınan St.Moritz bu özelliÄŸini uzun yıllar koruyacak.Ä°stanbul’da ya da Türkiye’nin herhangi bir ÅŸehrinde bu uygulanabilir mi? Sanmıyorum. Hele Ä°stanbul için çok ütopik geliyor. Ama, dünyanın bir yerinde bunu yapmışlar. Egzoz dumanının olmadığı bir ÅŸehir yaratmışlar. Bunu görmek bile çok keyif vericiydi. Ama, en büyük keyif Mehmet YaÅŸin ve Ali Esad Göksel’in sohbetlerine ortak olmak ve seçtikleri ÅŸarabı yudumlamaktı.Â