Celal Soycan’dan bir mektup aldım ve çocukluğumu aradım…
Sevgili Serdar, kentlerin değişimi ile aslında kendimizi kaybettik. Çocukluğumuz silindi gitti ve geriye baktığımızda pek bir şey hatırlamadığımızı gördük. Celal Soycan’ın gönderdiği mektubu eminim tüm okurlar çok beğenecektir ve bu arada Mersin’de neler yapıldığını görecektir… İşte yazı… işte çocukluğumuz... (ÇUKUROVA’DAN/ Y.Sinan Tanyıldız)
“Nerelisin?” diye sorduklarında “Mersinliyim…” deriz ya bu yanıtın altında neler yatıyor bir bilseniz. Aslında şunu demek isteriz… “Ben sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış, nice ozanlar, edebiyatçılar, sanatçılar yetiştirmiş bir kentte doğdum. Ben Mersinliyim ama arkamda koca bir tarih var.” Aslında “Mersinliyim” bu demek. Yoksa sadece Mersinli olmak ve neden Adanalı veya Mersinli veya Trabzonlu olduğunu bilmeden doğduğun yeri söylemenin ne anlamı var…
Hele o günlerden bu günlere uzanan tarihi yapıların yıkılmasını seyretmek, belediye başkanlarının günü kurtarmaları çocukluğumuzu bizden alıp götürüyor. Ama bazı başkanlar var ki onlar kent kültürünü yeniden oluşturmak, çocukluğumuzu kurtarmak için çırpınıyorlar…
Şimdi de Celal Soycan’ın kaleme aldığı mükemmel yazıyı okurlarla paylaşmak istiyorum ve mutlaka okurların bu yazıya fikirleri ile katkı sunmalarını arzuluyorum…
İşte Celal Soycan, işte yazı:
“Sevgili Sinan Tanyıldız, son Mersin buluşmamızda, Akdeniz Belediye Başkanı Sn. Kenan Yücesoy’un kısaca değindiği ancak Mersin kent kültürü açısından son derece önemli bulduğum, sizin de heyecanla ilgilendiğiniz bir konuda sizi ve sizin aracılığınızla Mersin’li hemşerilerimi biraz daha bilgilendirmek istiyorum.
Sayın Tanyıldız bilirsiniz, insan çocukluğudur. Bulunduğumuz her yaş bir ucundan çocukluğumuza bitişir, oradan yoğrulur ve biçimlenir. Bu anlamda yetiştiğimiz kent bizde zaman ve mekân duygusunu pekiştirir, çevre algımızı kurar. Çocukluğumuz ve onu yaşadığımız kent bir bütündür ve bütün bir hayatımızı tanımlar. Öyleyse, dönüşsüz ve onarılmaz bir yitirme duygusunu önlemenin biricik yolu - çocukluğu ele geçirmek ne mümkün! - çocukluğun sürdüğü kenti olabildiğince korumaktır.
Oysa hiçbir değer ve sınır tanımayan değişim, kentimizi bize anımsatabilecek işaretleri birer birer siliyor; içinden kendi geçmişimizi anımsayabileceğimiz ayna parçalanıyor. Dokular bozuluyor, kokular yitiyor, sesler dağılıyor. Ebeveynler çocuklarına kendi çocukluklarına tanıklık edebilecek bir sokak, ev, meydan bulmakta zorlanıyor, bulamıyor…
Peki, önce dokunup sonra ağlayacağımız bir taş bile yoksa, bir kent nasıl bizim olur ki? Çocukluk biter; onu belleğimizde yeniden kurmakla geçer ömrümüz. Oysa kent yitince bellek de yitiyor; zaman ve mekân sendeliyor.
* * *
Sinan Kardeş, Mersin bütün bir toplumsal değişimi belki de olabilecek en şiddetli sonuçlarıyla yaşadı, yaşıyor. Türlü nedenlerle Mersin’i sonradan yurt edinmiş hemşeriler bile değişim hızından şaşkın. Onca sosyo- ekonomik sorun elbet göz ardı edilemez, sayısız kentsel gereksinim çözüm bekler durumda. Ama bir başka düzeyde, belki geçmişi ve geleceği çok daha derinden ilgilendiren bir sorunun altı çizilmeli: Kent belleği boşaltıldı, boşaltılıyor. Mersin, daha dün sayılabilecek tarihini yitirdi, yitiriyor. İzninizle, konumuza buradan girmek istiyorum.
Sevgili Tanyıldız, Mersin’de hemen her semtte rastlansa da, yoğunluklu olarak şimdiki Hastane Caddesi boyunca doğu- batı hattındaki geniş bir kuşakta eski Mersin’in görece zengin aileleri ve farklı dinden hemşerileri özgün, yaşanabilir taş konutlar ve binalar kurmuşlar. Yüksek rantlı ana arterlerde bu mirasın korunamadığını biliyoruz. (Ülke genelindeki yıkarak kent kurma tercihimizin dramatik örnekleri bunlar.) Yoğun göç yıllarında görece sakin kalabilmiş eski iç mahallelerde ise sağlam, kullanılabilir ya da onarımla kurtarılabilir yapılar sıkça göze çarpar ve bunlardan pek azı, Belediyeler dışında özel ya da kurumsal olanaklarla veya Özel İdarenin önemli destekleriyle restore edilebilmiştir.
Şu anda Mersin’de iki yüz civarında tescilli eski bina vardır... Bunların önemli bir yüzdesi kullanılamaz durumdadır, sahiplerince restorasyonu olanaksızdır ya da çökme/ çıkma tehlikesi nedeniyle terk edilmiştir.
Bu noktada, belediyelerin şimdiye kadar hemen hiçbir çaba göstermediklerini anımsamak gerekir. Balık Pazarı, Kasaplar Çarşısı, Küçük Çarşı, Bit Pazarı gibi ticaret alanlarında gündelik işleyişin gerektirdiği sıradan bakım dışında, doğrudan yapılanmaya dönük bir proje üretilememiştir. Eski Azak Han yıkıntı sonrası yarıda kalmış bir beton iskelet halinde suçumuzu belgelemektedir.
* * *
Akdeniz Belediyesi, kent tarihinde ilk kez bir kurumsal yükümlülük alarak konuyu sahiplenmiştir. Çökme/ çıkma olasılığı olan eski evlere Anıtlar Kurulu’ndan izin alarak güçlendirme çalışmaları yapmak ya da eski sokaklarda ve cephelerde iyileştirme projeleri uygulamak dışında, esas olarak doğrudan eski yapıların envanterini çıkarmış, İ.T.Ü. Mimarlık ve Restorasyon Bölümlerini ve Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesini projeye katarak çalışmalarına bilimsel ve akademik bir boyut katmıştır.
Bildiğiniz üzere, eski yapıların onarılmasında restorasyon öncesi çok ciddi sıkıntılar, zorlu işlemler söz konusudur: Envanter çalışması, kamulaştırma, rölöve ve restorasyon projelerinin yapılarak Anıtlar Kurulu’ndan izin alınması ,sıradan mülk sahibini ürküten, yoran, vazgeçiren süreçlerdir.
Akdeniz Belediyesi gerektiğinde özel mülk sahiplerine bu çalışmalar için ücretsiz hizmet sunma yanında, dört önemli yapıyı kendisi doğrudan üstlenmiş, kamulaştırma içinde olmak üzere tüm süreçleri bitirerek restorasyona başlamıştır.
Tarihi HADRA HAMAMI restorasyon çalışmaları, bulunduğu sokağı kapsamayı öngörerek başlatılmıştır. Başkan Yücesoy burasını bir Kent Müzesine dönüştürme arzusunu dillendirmiştir, ancak kesin kullanım biçimi için üniversitenin katılımının şart olduğunu belirtmektedir. Hamam’ın bulunduğu sokak Büyükşehir Belediye Meclisince imar planlarına “Özel Proje Alanı” olarak işaretlenmiştir.
Öte yandan Camişerif Mahallesi’nde yan yana üç eski ev kamulaştırılmış ve restorasyon öncesi tüm aşamalar tamamlanarak restorasyona başlanmıştır.
Akdeniz Belediyesi’nin Uluslararası Tarihî Kentler Birliği’ne üyeliği Temmuz- 2005’te İçişleri Bakanlığı’nca onaylanmış olup, Camişerif Mahallesi’ndeki çalışmalara bu örgütten 40 milyar TL katkı sağlanmıştır. Benzer katkılar ve Belediye olanakları dışında Mersin’deki tüm kurum ve kuruluşların katkısı gerekmektedir. Konu, mevcut Belediye yönetiminin ve Başkan Yücesoy’un sonrasına dönük olarak, şimdiden kurumsal, bilimsel/ akademik bir kimlik kazanmıştır. Özellikle bu kurumsallaşma son derece önemlidir.Başkan Yücesoy, konunun sosyal sonuçlarıyla da yakından ilgilidir. Bildiğiniz gibi, ilköğretim düzeyinde sürdürülen süt projesi, çevre mahallelerdeki kadınlara yönelik meslek edindirme projeleri üzerinden kentlilik bilinci, kentle kaynaşma ve onu sahiplenme arzusu beslenmektedir. Eski yapıların yaşama döndürülerek kamusal kullanıma açılmasıyla daha da gelişecek bu bilinç, Mersin’in o masalsı kozmopolit güzelliğini bütünüyle geri getiremese de, vahşi çözülmenin ve yıkımın önü kesilebilir. Kent kendi belleğini onardıkça, kentte yaşayan bizler de bunca karanlık bir yıkımı, bunca zaman/ mekân kaybını kısmen telâfi edebiliriz. Şimdi bütün bir Mersin yaşayanları belki politik açıdan nankör, ama kalıcı sosyal sonuçları açısından yaşamsal bir projeyi ve ardındaki kent yönetimi anlayışını izlemek, desteklemek zorundadır. Ötesinde tüm karar süreçlerinde aktif görev istemelidir. Böyle çabalar üzerinden birbirimizle teması öğreneceğiz, kenti evimiz kılacağız ve ona sevgiyle dokunacağız.
Adana’dan Mersin’e esirgemediğiniz ilginiz ve duyarlığınıza sonsuz teşekkürler Sevgili Kardeşim.”