GeriSeyahat Cebu’da deniz, güneş turizmi Bohol’de maceranın binbir türü
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Cebu’da deniz, güneş turizmi Bohol’de maceranın binbir türü

Cebu’da deniz, güneş turizmi Bohol’de maceranın binbir türü

Visayas, Filipinler’i oluşturan üç ada grubundan biri. Merkezindeki Cebu, kaşif Macellan’ın son durağı olmuştu. Günümüzde plajları, eğlence mekanlarıyla konforlu tatilin adresi. Bohol ise doğal güzellikleriyle öne çıkıyor.

Bohol, doğal güzelliklerin, filmlere plato olmuş mekanların, ilginç ve nadide canlıların adası. Çevresindeki 75 adayla bir bölge oluşturuyor. Cebu’dan Bohol’a hızlı deniz otobüsleri sefer yapıyor. Seçenek çok. Uçak konforunda 45 dakikalık yolculuk için 25 TL ödüyorum. Bohol, Cebu kadar olmazsa da turizmde yükselen bir ada. Başkent Tagbilaran’daki iskelede Turizm Bakanlığı’nın yanı sıra otellerin tanıtım masaları var. Konaklama seçenekleriyle ilgili bilgi veriliyor. Otelleri çok güzel ve yeni. Oda-kahvaltı sistemiyle hizmet veriyorlar. Eğer kızartılmış balık, pirinç, yöresel çorbadan oluşan ilginç mönü dışında bir kahvaltı seçeneği arıyorsanız iki dilim ekmek, bir yumurta ve marmelatla idare etmek zorundasınız. Üçüncü dilim ekmek ekstraya giriyor! Peynir, zeytin sadece büyük marketlerde satılıyor.

KELEBEKLERİN EN UZUN ÖMÜRLÜSÜ

İlk gün doğal güzellikleri görmek istiyorum. Acentaların düzenlediği turlar yerine bir arkadaşımla otel önünde bekleyen lüks, klimalı VİP minibüslerden birinin şoförüyle anlaşıyoruz. Gün boyu birbirinden ilginç ve güzel mekanları gezip 50 dolar ödeyeceğiz. İlk durağımız 1565’te Filipin tarihinin ilk anlaşmasının imzalanmasını betimleyen heykeller. Tarihi Eva Maria Kilisesi ve dev piton yılanıyla fotoğraf çektirme olanağı bulunan mini hayvanat bahçesini geride bıraktıktan sonra kelebek çiftliğine gidiyoruz. Burada nadide bir türle karşılaşıyoruz. Kelebeklerin ömrü birkaç gün sürerken, siyah, yuvarlak kanatlarıyla harika görünümü olan bu kelebeğin ömrü tam üç ay.

MAYMUNLARI ET’YE ESİN VERMİŞTİ

Asırlık sedirlerin sıralandığı yoldan geçip, dünyada sadece üç ülkede rastlanan ünlü Tarsier maymunlarının yaşadığı ormana geliyoruz. Bir zamanların meşhur film kahramanı ET’nin bakışları, masum yüz ifadesi bu maymundan esinlenmiş. Fare gibi uzun kuyruğu, patlak gözleri var. En şişmanı 160 gram. Soyları 45 milyon yıldır yeryüzünde. Onları rahatsız etmek, bulundukları yerde yüksek sesle konuşmak yasak.
Uçsuz bucaksız pirinç tarlalarını aşıp Hary Potter filminin çekildiği Çikolata Tepeleri’ne gidiyoruz. Birbirinin aynı 1100 tepe... Nasıl oluştukları bilinmiyor. Sonbaharda otlar kuruyunca kahverengiye boyanmaları bu ismi almalarına neden olmuş. Büyüleyici bir görünümleri var. Tepedeki seyir terasından, çevredeki Hindistan cevizi, muz, ananas bahçelerini, çeltikleri seyrediyoruz.
Loboc Nehri, özel tasarlanmış restoran teknelerle keşfediliyor. Yaklaşık 1,5 saat süren yolculukta bir yandan yemek yerken diğer yandan iki kıyıdaki doğal doğal güzellikleri izleyebilirsiniz.

/images/100/0x0/55ea2552f018fbb8f86e00e4

Eğlencenin adresi Panglao

Bohol’e köprüyle bağlanan küçük Panglao Adası’nda sadece turistlerin girebildiği, trafiğe kapalı özel bir bölge oluşturulmuş. Bembeyaz kumsallar, denize kadar inen Hindistan cevizi ağaçlarıyla Panglao plajı görülmeye değer. Kulüpler, restoranlar, gezi teknelerine rağmen deniz tertemiz. Plajdan birbiri ardına kalkan gezi teknelerini görünce merak edip biz de bir Bankga kiralıyoruz. Yarım saatlik keyifli bir yolculuk sonrası haritada görünmeyen Balısacag Adası’ndayız. Mercan adasının çevresi dalış tekneleriyle kuşatılmış. Suyun altında muhteşem bir dünya var. Zarif denizatları, mercan kayalıkları, rengarenk balıklar, tuhaf deniz canlıları... Adadaki küçük, salaş lokantalarda balık kiloyla, diğer deniz ürünleri gramla satılıyor. Yaşlı Filipinli kadından bir kiloluk balığı Filipin usulü pişirmesini istiyorum. İçine soğan, domates doğrayıp, sosla lezzetlendiriyor. Muhteşem yemek, içecek dahil 25 TL’ye patlıyor.

Pasifik adaları arasında ilk üçte

Turistik Cebu Adası’na, başkent Manila’dan Cebu Havayolları ile yaklaşık bir saatlik uçuşla ulaşıyorum. Cebu ismi üç ayrı anlam taşıyor: 5 bin kilometrekarelik bir ada, çevresindeki 167 adayla oluşturduğu idari birim ve bölgesel başkent. Ada, dinlenmek, bembeyaz kumlarda güneşlenmek, keyifli bir tatil için eşsiz olanaklar sunuyor. 850 bin nüfuslu başkenti ise rastgele gezmek gerekiyor. Planlı bir gezi için uygun değil. Adaya gelmeden Portekizli denizci, gezgin ve kâşif Macellan’ın Cebu’ya haç diktiğini, sonra da bu adada yerli bir kabile reisiyle tartışması sonucu öldürüldüğünü öğrenmiştim. Ünlü gezginin iz bıraktığı adayı görmenin heyecanını yaşıyorum. Macellan’ın Hıristiyanlığı yayma adına diktiği haçı görmeye gidiyorum. Aynı bölgede 1993’de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınan ve Filipin tarihi için çok büyük öneme sahip anlaşmaların imzalandığı San Agustin Kilisesi’ni geziyorum. Kilisenin etrafı tarihi yapılarla dolu. Biraz yürüyünce Cebu’nun ünlü pazarına geliyorum. Yerel ürünler, sebze ve meyvelerin satıldığı pazarda baş döndürücü bir karmaşa hakim. Buna karşın herkes sakin, sinirlenen, bağırıp çağırarak bir şeyler satmaya çalışan yok. Üstelik yabancı olduğum kolayca anlaşıldığı için hep gülümseme ve sıcak bir ilgiyle karşılanıyorum. Türk turizmi için Antalya ne ifade ediyorsa, Filipinler için Cebu aynı öneme sahip. Turistik tesisleri, bembeyaz kumsalları ile turizmde iddialı bir konuma gelmiş. Bu konumu doğal olarak Cebu’nun diğer Filipin adalarına göre daha da gelişmesine neden olmuş. Kimilerine göre balayı adası. Kimilerine göre ise kıyıları ve tatil seçenekleriyle Pasifik adaları arasında ilk üçte.

Baclayon şelaleleri ve kanyon

Baclayon Şelaleleri, Bohol merkezinden 95 kilometre uzaklıkta. Otobüsle üç saat sürüyor. Burada asıl görülmesi gereken yer, şelalelerden sonraki kanyon. Rehber köylülerle anlaşıp yola düşüyoruz. Doğa muhteşem, yolumuz zorlu. Baclayon Nehri’ndeki irili ufaklı 10 şelaleyi geride bıraktıktan sonra kanyona giriyoruz. Rehberlerin uyarısıyla yanıma aldığım poşetler çok işe yarıyor. Bazen balta girmemiş ormanda ağaçların arasında güçlükle yürürken, bazen karşıya geçmek için yüzmek gerekiyor. Fotoğraf makinesi ve kamera poşete giriyor, dişlerle sıkı sıkı tutulup yüzülüyor. Kimi yerlerde ise nehrin azgın sularına karşı zorlu bir mücadele vererek nehir içinde yürüyoruz. Dört kilometrelik tırmanışı yaklaşık iki saatte tamamlıyoruz. Nehrin doğduğu yerdeki muhteşem doğa tüm yorgunluğumu alıyor. Tabii aynı yolu tekrar dönmeyi düşünmezsek.

False