Çakma Noel Baba’nın köyünde
Geçen ay Finlandiya'nın kutup bölgesi Lapland'a yaptığımız yolculukta, yolumuz Santa Claus Village, yani Noel Baba Köyü’ne düştü.
Ersin KALKAN
Sözde Noel Baba, dünyanın dört bir yanındaki çocuklardan her yıl 600 bin mektup, 10 milyon mesaj alıyor. Gerçek doğum ve ölüm yeri Türkiye’de ise Noel Baba’nın başı dertte. Ergenekon sanıkları suç duyurusu yapıyor, Demre Belediye Başkanı Süleyman Topçu heykelini kaldırıyor. Hatta “Turistler para bırakmıyor, gelmesinler” diyor. Sözde Noel Baba’nın köyünü ve kilisesini geçen yıl 500 bin kişi, Demre’deki gerçek Noel Baba’nın kilisesini ise 386 bin kişi ziyaret etti.
Helsinki’den kalkan uçağımız, bir saatlik yolculuğun ardından, kuzey kutup çizgisini ardında bırakıp Rovaniemi kentine ulaştırdı bizi. Rengeyiği ve köpeklerin çektiği kızaklarla yolculuk yaptık. Bir gün boyunca kar motosikletiyle tepeleri aştık. Masallardaki gibi lapa lapa yağan karın altında köylere, kasabalara, buz tutmuş göllere, nehirlere ulaştık. Madenlerde kazmayla ametist çıkardık. Türk Avrupa Turizm Konseyi, THY ve Finlandiya Turizm Bakanlığı işbirliğiyle gerçekleştirilen geziye katılmıştık. İki ülkenin seyahat acenteleri buluşup, ortak projeler geliştirecekti. İşte bu gezi sırasında yolumuz, Lapland’in en ilginç köyü Santa Claus Village’a düştü.
Antalya’nın Demre İlçesi’nde yaşadığı bilinen Noel Baba’ya Batı dillerinde Santa Claus adı verildiği için köy bu isimle anılıyor. Köyde bir postane var. Dünyanın dört bucağından çocuklar Noel Baba’ya mektup gönderiyor. Geçmişte yılda ortalama 1 milyon 200 bin mektup geliyormuş. Noel Baba’nın elektronik posta adresi almasından sonra, mektup sayısı 600 bine düşmüş. Fakat son birkaç yıl içinde internet kullanıcılarının artışına paralel olarak gelen mesaj sayısı yılda 10 milyona çıkmış. Bu mektuplardan bahsetmeden önce hemşerimiz Noel Baba’nın kuzey kutbuna nasıl geçtiğini ve markalaşma sürecini anlatalım.
RADYOCUNUN ŞAKASI ŞEHİR EFSANESİ OLDU
Noelde çocuklara kızağıyla hediyeler taşıyan, evrensel neşeyi, sevgiyi simgeleyen bu masal kahramanının gerçek adı Aziz Nikolaos. Ortodokslar Aya Nikola diyor. Hıristiyan kaynaklarında 3. yüzyılda Patara’da doğduğu savunuluyor. Eğitimini Likya’nın başkenti Xanthos’ta tamamlamış, anne ve babasını kaybedince Myra’da (Demre) yaşayan amcasının yanına yerleşmiş. Ve din adamı olmuş. 325’te İznik’te toplanan konsile Myra Piskoposu olarak katılmış. 343’te, 65 yaşında, Myra’da ölmüş. Hıristiyanlar 6 Aralık’ı Aziz Nikolaos yortusu olarak belirlemiş. Bu aziz, çocukların olduğu kadar denizcilerin de koruyucu babası kabul ediliyor. Dünyanın birçok kıyı kentinde, çoğunlukla deniz manzaralı yerlere inşa edilen Aziz Nikolaos kiliselerinin sayısı 2000’e ulaşıyor. Ayrıca New York ve Napoli dahil pek çok kentin koruyucu azizi.
Ölümünden sonra Demre’deki Apollon tapınağının yerine yapılan kiliseye gömülmüş. Yüzyıllarca Hıristiyanların hac yerlerinden biri olmuş. 20 Nisan 1087’de Demre’yi basan korsanlar, lahitten çıkardıkları kemikleri İtalya’nın Bari kentine kaçırmış. Santa Claus adına yaptırdıkları katedrale gömmüşler. Ama Hıristiyan dünyası Demre’yi ana kilise kabul etmeyi sürdürmüş. Peki Akdeniz’de doğan, belki ömrü boyunca birkaç kez kar gören bu aziz Lapland’a nasıl gitmiş? Aslında olay bizim Van Canavarı öyküsüne çok benziyor. 86 yıl önce Helsinki’den yayın yapan bir radyoda, çocuk programının sunucusu Noel Baba’nın Lehtikuva bölgesindeki bir dağda yaşadığını anons etmiş. Bunun üzerine köye binlerce mektup gelmeye başlamış. Ne yapacağını şaşıran Finlantiya posta servisi köye özel bir Noel Baba servisi açmak zorunda kalmış. Kısa zamanda köyün hikâyesi bütün dünyaya yayılmış. Üzerinde “Santa Claus, 96903, Arctic Circle, Finland” adresi yazan bütün mektuplar bu köye yağıyor. Her yıl yüz binlerce kişi bu köye akın ediyor. Kilisede dua ediyor.
DEMRE, KAYNAYAN KAZAN
Köyün etrafında koskoca bir turizm endüstrisi oluşmuş. Oteller, tatil köyleri, yüzlerce lokanta, saunalar açılmış. Kızak ve kayak safarileri yapılıyor, göllerin 50 santimlik buzu kırılıp balık yakalanıyor, ormanlarda yürüyüş konvoyları oluşuyor. Peki Demre’de ne yapılıyor? Basit bir onarımdan geçirilen antik kilise TAÇ Vakfı’nın gayretleriyle 1992’de ziyarete açıldı. Açılışta Ortodoks din adamları ayin yaparak azizi andı. Sonrasında kıyamet koptuğu için yıllarca bu kilisede hiç kimse istavroz çıkarmaya cesaret edemedi. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 2007’de, 6 Aralık’taki Aziz Nikolaos yortusu için kilisede dini tören yapılmasına izin verdi. Hatta, Piskopos Hristomos Kalaycı’nın yönettiği ayinde hazır bulundu. Bunun üzerine Noel Baba Barış Konseyi adıyla bölgede faaliyet gösteren bir grup, Bakan ve din adamı Hristomos Kalaycı hakkında suç duyurusunda bulundu. Vakfın başında ise Muammer Karabulut adında birisi vardı. Karabulut, daha önce geliri giderinden az olması ve bundan dolayı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından kapatılmasına karar verilen Noel Baba Vakfı’nın başındaydı. Yolsuzluktan dolayı kapatılan vakfın başkanı bölgede etkinliğini sürdürdü ve Noel Baba Barış Konseyi adında bir dernek kurarak başına geçti. Derneğin yönetiminde ise Ergenekon Davası’nda yargılanan Kemal Kerinçsiz ve Sevgi Erenerol gibi sürpriz isimler yer alıyordu.
AMETİSTİMİ GERİ VERİN!
Rovaniemi’de kar motosikletleriyle tanıştık. On dakikalık eğitimden sonra yola düştük. Saatte 50 kilometre yol yaparak önce bir huskylerin çektiği kızakların bulunduğu bir çiftliğe vardık. Ardından dümenini dağlara doğru kırdık. Dik rampalarla dolu zorlu parkuru aşıp, kütükten bir kulübenin önünde durduk. Şömine başında konyaklı meyve çayıyla ısındık. Kulübeye gelen maden mühendisi, bir tezgâha dizilmiş kıymetli taşları tanıttı. “Şu anda ametist madeninin üstündesiniz” dedi. Sonra ametistin maharetlerini saymaya başladı: “Yunanlılar ametistin zihni açtığına inanır. Hintliler evinizde bir ametist varsa, o kapıdan içeri kötü ruhların girmeyeceğini düşünür. Türkler, uykusuzluğa ve yorgunluğa iyi geldiğini savunur. Finliler, saplantıdan kurtardığına inanır. İranlılar kalbi koruduğuna, Araplar kötü düşüncelileri uzaklaştırdığına inanır.”
Sonra kulübeden çıkıp, madene indik. Elimize bir kazma verdiler. “Ametist bulursanız sizindir” dediler. Bize davetli olduğumuz için ücretsiz sunulan ametist, diğer ziyaretçilere toptan fiyatına veriliyordu. Şanslı günümüzdeydik, yarım saat sonra kazmayı vurduğumuz bir kaya ikiye ayrıldı, içinden ametist çıktı. Ganimetimizi alıp madenden ayrıldık. Bizimki kadar iri olmasa da birkaç kişi daha bu kazıdan nasibini almıştı. Fakat ganimetimizi, havaalanında güvenlik görevlilerine kaptırdık. Keskin köşeli olduğu için el çantamızdan çıkarıldı. Bavula aktaracak zaman olmadığı için Helsinki’de kaldı. Buradan Finlandiya yetkililerine sesleniyorum: “O ametist dünyada bildiğim tek madendi. Çok çalışmadan elde ettiğim en kıymetli mücevherdi. Lütfen onu bana geri verin...”