Buz üzerinde motosiklet safari
Oksijeni bol ama iliklerinize işleyen soğuk bir hava ile huzurlu ve güvenli bir ortam. Az kişi, az sorun rahatlık ve iyi imkanlar. İnsanlar sağlıklı, sportmen hayvanlar ise sahipli ve bakımlı. Yaşam yerlerinde pek fazla pislik ve toz yok. Çöpler asla yere atılmıyor, düzenli bir imha sistemi var. Toplu yaşam kuralları bilinmekte ve birbirlerine saygılılar. Geçim derdinin olmadığı ve mutlu insanların yaşadığı bir yerde oturmayı kim istemez? İşte beni sık sık Kuzey Avrupa'ya getiren başlıca nedenler…
Bu kez, Finlandiya'nın Rovaniemi şehrinde yani kuzey yarım kürenin çok yakınlarında bir yerdeyiz. Hava gerçekten soğuk ama donmuyoruz. Temiz ve rutubetsiz bir havada dışarıda yürüyüş yapabiliyoruz rahatça. Hele gökyüzünün lacivertliği beyaz ve temiz kar üzerine yansımış haline bakarak ve bastıkça çatırdayan buzların sesini duyarak. Hiç yorulmuyor insan. Yürüdükçe enerji azalmıyor aksine artıyor. Nasıl bir sağlık veriyor insana. Her kısa şehir turu gibi hızlıca bir keşif sonrası otele geri dönüyorum. Aklıma sorular geliyor. Kuzey Işıklarını görebilecek miyiz? Şansa bağlı. Hiçbir garantisi yok.
Diğer soru ise acaba şu görünen donmuş nehir üzerinde motosiklet kullanabilecek miyim? İşte o şansa değil bana bağlı. “Tabii ki kullanırsın” diyor iç sesim. Burada yine kendime güvenim artmıştır. Ama doğru karar vermem lazım. Dizim zaten sakat. Daha zor bir hale getirmemeliyim. Kuzey Avrupa’dayım. Burada insan önemli. Her şey güvenli olmalı. Cesaret ediyorum kelimesi dahi ağır kalır. Zaten sistem insanı koruma ve güvenlik üzerinde kurulu. Öğretmeden görmeden motosikleti size vermiyorlar. Alsanız dahi arkada bir eğitmenle birlikte sürüyorsunuz. Motosiklet ise tam konforlu ve donanımlı. Her şey otomatik ve kullanımı sadece bir düğmeye bakıyor gibi. Bütün bunlar kararı kolaylaştırıyor. Hatta motosiklet turu yerine gidildiğinde güven daha artıyor. Zira neredeyse astronot kıyafeti gibi bir kostüm giyiyorsunuz. Sadece gözler açıkta kalıyor, oldukça korumalı ve soğuk geçirmeyen bir üniforma gibi.
Gruptaki herkese uygun kostüm ve botlar dağıtıldıktan sonra toplu halde nehir kenarına gelindi. Burada ön eğitim verilecek, isteyenler sürücü arkasında, istemeyenler ise yanlarında bir eğitmen ile motosikleti sürecekler. Motosiklet kullanımıyla ilgili ilk eğitim alındıktan sonra tek sırayla sürüleceği anlatıldı. Ekip başı ve aradaki sürücülerin ellerle nasıl anlaşacakları bilgisi verildi. Vücut ile komutlaşma izah edildi. Bunlar tamamlandığında düğmeye basıp başlangıç verilecekti. Şahsen önce kendim kullanmaya cesaret edemediğimi başlangıçta eğitmen arkasını tercih edeceğimi bildirdim.
Böylece ekip tek sıra halinde donmuş nehir üzerinde kaymaya başladı ki nasıl bir keyifti o. Tıpkı halis zeytin yağına batırılmış ekmek gibi saf temiz ve hoş kokulu bir zevk bu. Yine film sahnelerinde geziniyor gibiydim. Ya kaçıyor ya takip ediyor gibi. Fakat duygu farkı var. Gerilim asla yok. Onun yerine yumuşak, hoş kokulu bir sakinlik ve pozitiflik var. Artık motosiklet nereye kadar giderse ben de giderim. Zaten birkaç dakika sonra güvenim arttı ve sürücüye demeye başladım. “Yer değiştirebilir miyiz?” Sonya, benim motosiklet eğitmenimdi. Önce bir göreyim dedi haklı olarak. Biz grubun sonuna geçtik. Bir iki kez motosikleti kaldırıp durdurunca oldu bu iş demiştim zaten. Öyle kolay ki. Düşmenize pek ihtimal yok eğer sizde bir dengesizlik yoksa.! Ve Sonya ile yer değiştirdik. Bendeki direksiyon tutuşunu görmek lazımdı. Orada ayna olmasını çok isterdim. Kendimle haklı olarak gurur duyuyorum. Hatta acemi gibi yavaş yavaş gitmek yerine hızlanıp gruptaki yerime geçmeye çalıştım. Sonya beni durdurdu. Neden mi? Düz gitmiyorduk, tepelerden rampalardan geçerken araç biraz hopluyordu ve benim direksiyona yapışmış olduğumu görmüştü. Devamlı vücut hareketlerimi izlediğini fark ettim. O kadar nazik ikazlar geliyor ki ben onu şarkı söylüyor zannetmiştim ilk başta. Sonra baktım sürüşüme müdahale geldi o zaman dedim ki “galiba yanlış yapıyorum”.
Virajlardan geçerek müthiş safarimize devam ederken ben arada durmak ve resim geçmek istediğimde Sonya’nın pek hoşlanmadığını gördüm. Çok haklıydı. Gruptan kopmak istemiyordu. Ama ben de ilk kez bunu yaşıyordum. Ve hiç görmemişler gibi her şeyde canım kalıyor ve bir şey kaçırmak istemiyordum. Neyse ki bir yerde tüm ekip sürüşe ara vermişti. Tur’un bu bölümünde çocuklardan biri belirlenen yerde buzu kırıp balık tutmaya çalışacaktı. Olta ve yem konusunda rehberler yardımcı oldular. Balık tutma ve yöresel balıklar konusunda bilgi verildi. Çocuklar bu işlemi pek sevmişti. Bu arada çocuklar motosiklet üzerinde değildiler onun yerine toplu bir kızak ile tura katıldılar. Bence o da çok zevkliydi. Bu arada ben buzun üzerinde geçen taşıma araçlarının resmini çekmeye dalmıştım. Buzdan kayıp giden çeşit çeşit araçlar kızaklar ve motosikletler öyle farklı bir atmosferdi ki, neredeyse hayatın doğal parçası.. Kayak araçlarına odun taşıyan, hayvan taşıyan yerel halk görüntüleri öyle ilginç ki. Onlar alışmış bu imkanlara, buz kayakları neredeyse sürücüsüz araç gibi kayıyor. Seyretmesi harika. Bize ise çok uzak yaşamlar.
Çocuklar bir iki balık yakaladı da yola devam için komut geldi. Bu kez ben öndeki rehbere yakın sürmek istedim. Zaten arkamda Sonya var. Önümde de ekip lideri. Yerimi değiştirdiğimde kızabilir diye nasıl baktıysam artık, lider gelip sırtıma dokunarak destekledi beni. Kendimi cahil cesaretli hissettim. Ve safariye kaldığımız yerden devam ediyoruz. Sadece gözüm açıkta ve hep öne bakmakla birlikte her nefes alışımda yüzüme çarpan esinti, her dokunuşta daha da iyimserlik bırakıp gidiyor. Ruhuma öyle iyi geliyordu ki bu esintinin hafifliğini daha iyi hissetmek için hızımı bile düşürmüş geride kalmışım. Haberim yoktu. Geride kalmıştım ama mutluydum.
Bu güzel hislerle motosiklet kullanırken birden önüme yüksek bir ramba çıktı. İşte o an kontrolden çıkıp hızlı frene basıp az kalsın aracı düşüreceğimi gördüm ve kendi kendime buraya kadar dedim. Sonya da zaten artık direksiyonu geri almak istiyordu. Bu işin devrinin zamanı gelmişti. Arkasına oturduğumda ellerimin sıkmaktan ne kadar kızarmış olduğunu gördüm. Kızarmanın ötesinde acıyordu. Vücudumu da kasmış olmalıyım ki araçtan inerken sırtımda büyük bir ağrı ve morluk hissettim. Olsun ama bu 2 saatlik keyif her şeye değmişti. Hadi biz yarım veya tam günlük bir deneyim yaşadık. Buradakilerin belki de yaşam tarzı. Bazen zorlansalar da baktım ki insanlar sağlıklı ve mutlu. Kaldı ki mutluluğun azaldığı bu dönemde doğa ile barışık bir hayatın konforu hiçbir şeye değişilmez.
Fotoğraflar: Arzu BALOĞLU