GeriSeyahat Burası Güney Afrika burada doğanın sözü geçer
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Burası Güney Afrika burada doğanın sözü geçer

Burası Güney Afrika burada doğanın sözü geçer

Doğanın kucağında saatler geçirmek, başı sonu olmayan bir toprak parçasının üzerinde yol almak, dünyanın en büyük, en güçlü hayvanlarının hem özgür hem de size bir karış mesafede olduğunu düşünüp büyülenmek, daha önce hiç duymadığınız bir kuşun sesini duymak, hiç görmediğiniz bir bitkiyi görmek... Bunlar ilginizi çekiyorsa safariden mutlu ayrılacağınız garanti edilebilir. Ama eğer deneyiminizi gördüğünüz ve fotoğrafını çekebildiğiniz vahşi hayvan sayısına indirgerseniz mutluluğunuz biraz şansa bağlı demektir.

Uçsuz bucaksız, yemyeşil topraklarda ilerliyoruz. Gökyüzünün dakikası dakikasını tutmuyor. Bulutlar şekilden şekle giriyor, güneş saklambaç oynamakta ısrarcı. Yetmiyor, bir de uzaklardan gök gürültüsü duyuluyor. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin en büyük şehri olan Johannesburg’a yaklaşık 2.5 saat uzaklıktaki Pilanesberg Milli Parkı’nda sıradan bir aralık öğleden sonrası... Ama şaşkın bir grup turist için hayatlarındaki en ilginç günlerden biri...

Burası Güney Afrika burada doğanın sözü geçer

Fotoğraflar: Jann-Rick Louw

Her şey üstünde kontrol sahibi olmaya alışık şehirliler olarak biraz gerginiz: Ya ilerideki gri bulutlar bizim tarafa gelirse... Ya hayvanlar yağmurdan korunmak için ormanın içlerine doğru çekilirse ve biz hiçbirini göremezsek... Ya safari aracındayken sağanak yağmura yakalanıp çok ıslanırsak... Hepsi mümkün. Çünkü doğanın kucağındayız. Ve biz binlerce kilometre öteden geldik, egzotik birkaç gün geçirmek istiyoruz diye onun bize en güzel halini göstermek gibi bir zorunluluğu yok. Üstelik ‘en güzel hal’; kime göre, neye göre?

İşte bir safari seyahati planlamadan önce yapılması gereken ilk şey tam da bu: Yüksek beklentileri bir kenara bırakmak ve doğanın getirip önünüze koyacağı şeye razı olmak. Konfor arıyorsanız çok daha konforlu tatilleri çok daha ucuza yapmak mümkün. Vahşi hayvanları en fotojenik halleriyle görmek istiyorsanız -ve bunu yapmayı içinize sindirebiliyorsanız- hayvanat bahçesine gidebilirsiniz. Macera arıyorsanız onun da daha garantilisini vaat eden seçenek çok.

Sorumluluk bizim

Peki, safari insana ne vaat ediyor? Doğanın mümkün olan en insan eli değmemiş halinin içinde saatler geçirmeyi. Başı sonu olmayan bir toprak parçasının üzerinde yol almayı. Dünyanın en büyük, en güçlü hayvanlarının hem özgür hem de size bir karış mesafede olduğunu düşünüp büyülenmeyi. Sadece görkemli hayvanlarla karşılaşmaktan değil, daha önce hiç duymadığınız bir kuşun sesini duymaktan, hiç görmediğiniz bir bitkiyi görmekten keyif almayı. Eğer beklentilerinizi bunlara göre ayarlarsanız safariden mutlu ayrılacağınız garanti edilebilir. Ama eğer deneyiminizi gördüğünüz ve fotoğrafını çekebildiğiniz vahşi hayvan sayısına indirgerseniz, mutluluğunuz biraz şansa bağlı.

Yolculuğumuz sabah erken saatlerde başlıyor. Johannesburg’un merkezinden hareket ediyoruz. İlk durak, otelimizin Pilanesberg Milli Parkı’nın biraz dışında kalan ana binası. Burada otele ait safari araçları içindeyken başımıza gelebilecekler konusunda sorumluluğun bizde olduğuna dair bir kâğıt imzalıyoruz. İki gün boyunca bize eşlik edecek rehberimiz ve şoförümüz Jann-Rick’le (Louw, JR) tanışıyoruz. Safari (safari yerine daha çok ‘game drive’ deniyor) sırasında kullanacağımız 10 kişilik üstü açık cipe biniyoruz. İstikamet, milli parkın içinde kalacağımız yer…

‘Babun ya da yılan girebilir’

Safari başlı başına özel bir deneyim. İster şehir merkezinde kalıp günübirlik bir tura katılın, ister milli parkın etrafındaki otellerden ya da evlerden birinde konaklayın… Ama bu deneyimi bir üst seviyeye taşıyacak bir şey varsa o da parkın içindeki konaklama seçeneklerinden birini değerlendirmek. Odanızın penceresinden hayvanları görebileceğiniz bir yerde kalmak...

Burası Güney Afrika burada doğanın sözü geçer

Kalacağımız yere doğru milli parkın içinde ilerledikçe hayvanlarla karşılaşmaya da başlıyoruz yavaş yavaş… Su antilopları, babunlar… Derken büyük bir fil sürüsü çıkıyor karşımıza. Biraz daha ilerleyince tek başına dolanan devasa, çok yaşlı bir fil görüyoruz. Yaşlı erkek fillerin bir zaman sonra sürüden gönderildiğini öğreniyoruz. Baktıkça kalbimizi burkacak fotoğraflar çekip yola devam ediyoruz.
Burası Güney Afrika burada doğanın sözü geçer

Kalacağımız yer nihayet bir tepede beliriyor. Birbirinden bağımsız lüks lodge’lardan oluşan bir konaklama alanı burası. Araçtan ineceğimiz yerin hemen yanındaki bir ağacın yapraklarını afiyetle midesine indiren zürafaya selam verip tepeye doğru yavaş yavaş tırmanmaya başlıyoruz.

Kısa bir bilgilendirme yapıyor JR; odayı camları ve balkon kapısını açık bırakıp terk etmememiz gerektiğini, aksi halde içeri babun ya da yılan girebileceğini söylüyor. Yılan fobisi olan biri için hiç iyi bir haber değil bu! Ya biz içerideyken girmeye kalkarlarsa? “Merak etmeyin” diyor, “İçeride hareket varken girmezler”. Şimdi de ‘Ya banyoda olduğum ya da yatağa uzandığım bir anda gelirlerse’ diye düşündüğümü tahmin eden JR “Herhangi bir olağanüstü durumda kullanmanız için çekmecenizde telsizler var” diyor. Bundan daha az iç rahatlatıcı bir cümle olamazdı… Camları-kapıları asla açmamaya kararlı şekilde odama gidiyorum. İçimden ‘Keşke bu safari işini türlü tehlikenin içinden hoplaya zıplaya geçen, Hürriyet Seyahat’in en çılgın gezgini Bahar Gündoğdu’ya bıraksaydım’ diye geçiriyorum.

Burası Güney Afrika burada doğanın sözü geçer

Odayı gösteren görevli de huzursuzluğumdan payına düşeni alıyor. “Odalarda davetsiz bir hayvana rastlandığı çok oluyor mu” diye soruyorum. “Size ne göstereceğim” diyerek beni balkona çıkarıyor. Çatıdaki dikenli bölümden sarkan yılanı gösteriyor. “Korkmayın, hiçbir şey yapmaz” diyeceğine çok eminim, Türkiye’ye en hızlı nasıl döneceğimin hesaplarını yapmaya başlıyorum. Ama korktuğum başıma gelmiyor, “Davetsiz misafirleri korkutması için sahte bir yılan” diyor. Kara kara geceyi nasıl geçireceğimi düşünüyorum. Fobimle baş etmek için ilginç bir yöntemim vardı; karşıma çıkan en korkunç yılan videolarını bile izler ve “Nasılsa İstanbul’da, şehrin göbeğinde bu büyüklükte bir yılanla karşılaşacak halim yok” diye içimi rahatlatırdım. Ama bu argüman o an işlevini yitirmiş durumda.

Eli, kolu dışarı çıkarmak yok

Burada kaldığımız süre boyunca iki kez ‘game drive’a çıkacağız. İlki için yola koyulmadan önce JR’ı yine soru yağmuruna tutuyorum. “Sence en tehlikeli hayvan hangisi” diye soruyorum önce. Hiç düşünmeden “Hayvanlar değil, insanlar tehlikeli” diyor: “Hayvanların hareketlerini büyük ölçüde tahmin etmek mümkün. Ama insanlar hiç beklenmedik bir hareket yapabiliyor.” “Dünyanın en güçlü hayvanlarının yanına gidiyoruz. Kendimizi nasıl koruyacağız” diye soruyorum. “Çok güçlüler.

Yine de biz onlardan çok daha hızlı giden bir aracın içinde olacağız” diye yanıtlıyor. Bir de bütün bu safari kültürünün doğaya, hayvanlara zararı olup olmadığını merak ediyorum. O da hayvanların burada doğal alanlarında, istedikleri gibi yaşadıklarını, onları rahatsız edecek her şeyden kaçınıldığını anlatıyor. ‘Game drive’ın tek bir kuralı var: Bütün vücudunuz aracın içinde olmalı. Eli, kolu aracın içinden dışarı çıkarmak yok. Hayvanlar bu araçları bir bütün olarak algılıyor, o yüzden saldırmıyorlarmış. Ama araçtan uzanan bir şey gördüklerinde bu onları harekete geçirebiliyormuş.

Burası Güney Afrika burada doğanın sözü geçer

Yola çıkınca yılan gerginliği yerini tatlı bir büyülenme hissine bırakıyor. Işık, renkler, sesler… Tarif etmesi güç, tuhaf bir dünyayla bir olma hissi içinde ilerliyoruz. Beçtavuklarına, impalalara, zebralara baka baka giderken biraz ötede bir hareketlilik görüyoruz. ‘Game drive’da birkaç aracın arka arkaya durduğunu görmek demek, hemen yakında etkileyici bir hayvan var demek… Bu olduğunda hemen rehberler telsizleriyle birbirlerine haber veriyor, görmeyen kalmasın istiyorlar. Bizim gördüğümüz hareketliliğin sebebi ‘beş büyük’ten (‘Big five’, beş büyük memeli: Aslan, kaplan, gergedan, fil ve bufalo) biri: Bir aslan… Hatta bir de değil, iki... Çalıların arasında, yaklaşan fırtınadan kendilerini korumaya çalışıyorlar. Ancak ne kadar beklesek de çalıların arasından çıkmıyorlar.
Burası Güney Afrika burada doğanın sözü geçer

Fırtına kopuyor

Korktuğumuz oluyor; gri bulutlar üstümüzü kaplıyor, yağmur giderek hızlanıyor. JR’ın verdiği dev yağmurlukları giyiyoruz. Kendi yaşam alanı içinde bir aslan görmüş olmanın sarhoşluğuyla yola devam etmekte ısrarcıyız. Ama JR şimşek de çaktığı için risk almaktan yana değil. Dönüyoruz. Akşam yemeğini kaldığımız yerin ortak alanında yiyoruz. Menüde ördek ve av eti var. Sabah 5’te hareket etmek üzere odalarımıza çekiliyoruz.

Bir kelebek ve bir örümcek dışında gece odama davetsiz bir misafir gelmiyor. Ancak hem endişe seviyem hem de gece etkisini arttıran fırtına uyumama izin vermiyor. 4’te sabahki safariyi iptal etmek gerekebileceğini öğreniyorum. Bu ihtimal ekipteki herkes için çok üzücü. Biraz beklemeyi teklif ediyorum. Şansımız yaver gidiyor, 6 gibi hava açıyor. Yola koyuluyoruz…

İkinci gün iyice emin oluyorum; safarinin en güzel yanı, her an bir canlıyla karşılaşma ihtimalinin verdiği o garip oyunbazlık. Bir anda ekipten bir ses yükseliyor: “Orada bir kıpırtı var.” Kıpırtının sahibi bir ‘wildebeast’ (antilop) ya da yabandomuzu olabiliyor. Veya birinin “Bakın bakın” demesiyle kafanızı çevirdiğiniz yerde bir impala sürüsüne rastlayabiliyorsunuz.

Güvenli bir mola noktasında kahve içtikten sonra tekrar yola çıkıyoruz. Bir zürafaya rastlıyoruz yine. Az ötesindeki gergedanlara ne kadar heyecanlandığımızı görünce zürafalarla rastlaşmaya ne ara alıştığımıza hayret ediyoruz. Gergedanların yanına yaklaşmak için zürafanın bize yol vermesi gerek fakat oralı bile değil. En şehirli reflekslerimizle zürafayı aşmak için yollar önerenler oluyor JR’a; ıslık çalalım, biraz ileri doğru bir şey fırlatıp dikkatini dağıtalım gibi… JR hiç istifini bozmadan “Hayır, bu etik olmaz” diyor. Zürafanın karnını doyurmasını bekliyoruz. O da zaten kahvaltısını bitirir bitirmez bize yol veriyor.

Bu kısa zaman içinde sonradan edinilme, yersiz telaşlarımız kim bilir kaç kez yüzümüze çarpıyor. Şehirde ‘hayatta kalmak için’ geliştirdiğimiz stratejileri burada kullanmak boşuna bir çaba. Buranın ‘hâkimi’ biz değiliz, doğa. O yüzden yapılacak en iyi şey ona sabırla kulak vermek, dilini anlamaya çalışmak. Dönüş yolunda düşünecek çok şey var...

Not: Bu gezi Redbull Türkiye’nin davetlisi olarak, Dance Your Style yarışmasının Johannesburg’da düzenlenen dünya finali vesilesiyle yapılmıştır.

Burası Güney Afrika burada doğanın sözü geçer

Haziran-ekim arası ideal dönem...

Nasıl gidilir: THY’nin Johannesburg’a direkt uçuşu var. Yolculuk yaklaşık 9.5 saat sürüyor.

Aşı meselesi: Aşı zorunluluğu yok. Sağlık Bakanlığı’nın seyahat sağlığı biriminden bilgi alabilirsiniz. Talep etmeniz halinde bağlı bulunduğunuz şehrin seyahat sağlığı merkezinden sıtmayı önleyici bir ilaç temin edilebiliyor. Kimi doktorlar güçlü sinek kovucu spreyler öneriyor. Ben bunları yanıma almış olmama rağmen orada rehberle konuştuktan sonra kullanmamaya karar verdim. 

Nerede kalınır: Johannesburg merkezinde oteller bölgesi denebilecek bir alan içinde pek çok büyük otel var. Pilanesberg civarında da bolca oda-kahvaltı, otel ve kiralık ev seçenekleri bulabilirsiniz. Biz Tshukudu Bush Lodge’da kaldık.

Nasıl gezilir: Seyahati planlama konusunda yardımcı olabilecek tur şirketi çok. Bize seyahat boyunca African Diamonds Tur’un sahiplerinden Funda Sarıalan eşlik etti. Funda Hanım 15 yıldır ailesiyle birlikte Cape Town’da yaşıyor. Bölgenin kültürüne hâkim bir rehber.

Johannesburg’da neler yapılabilir: Mandela Meydanı görülebilir. Apartheid Müzesi ve Mandela’nın evi gezmeye değer adresler. Soweto bölgesi turu yapılabilir. Lesedi Köyü’nü de mutlaka görülecekler listenize ekleyin.

Ne zaman gidilir: Haziran ortasından ekim ortasına; buraya gitmek için ideal.

 

False