Bu programda gerçek Tanem var
Tanem Sivar, yeni yayın döneminde “İki Kahve Arası” programıyla CNN Türk ekranında. Her pazar 14.10’da İstanbul’u keşfe çıkan Sivar’la yeni programını ve seyahat merakını konuştuk.
* “İki Kahve Arası” programında İstanbul’u keşfe çıkıyorsunuz. Seyahat etmeyi de çok seviyormuşsunuz. Nereden geliyor bu sevgi?
- Seyahat etmek ve yeni yerler keşfetmek, küçüklüğümden beri keyif aldığım şeylerdi. Şimdi bunu iş olarak yapabilmek, çok büyük bir keyif ve şans. Bu merak biraz da aileden geliyor. Annemle babam ayrı. Annem Türkiye’de ama babam Amerika’da, anneannem Meksika’da, dayım da Kaliforniya’da yaşıyor. Hayatım hep uçaklarda ve seyahat ederek geçti. Herhalde gezmek kanıma işlemiş. Annemle anneannem de böyle, hiç durmazlar. Ailece en büyük lüksümüz seyahat etmek.
* Ailenize nasıl zaman ayırıyorsunuz? Uzun süre görüşmeyince özlemiyor musunuz?
- Özlem oluyor tabii. Kız kardeşimle 1999 yılında üniversite için Amerika’ya gittik, o hâlâ orada. Onu ve babamı yılda bir-iki kez anca görüyorum. Annem Datça’da, o da arada bir gidip geliyor. İstanbul’da akrabam yok yani.
* Ailenizin farklı yerlerde olması sizde bir eksiklik, bölünmüşlük hissi yaratmıyor mu?
- Yo, bu durum bende hiç öyle dramatik, negatif bir his yaratmadı. Aksine, bunu bir zenginlik olarak görüyorum. Rengarenk, çılgın, komik bir ailem var.
* Nerelere gittiniz bugüne kadar?
- “Acun Firarda” sayesinde çok yere gittim. Hatta her yere gittim galiba. Avustralya dışında bütün kıtalara gittim.
OYUNCULUK DERSİ ALIYORUM
* İşe başlamadan önce bunları hayal eder miydiniz?
- Üniversiteyi bitirdiğim gün bile kamera önünde iş yapmak aklımda yoktu benim. Hep reklam, gazete, senaryo gibi işler düşünüyordum.
* Kamera önü demişken oyunculuk deneyiminiz de oldu sizin. Devam etmeyi düşünüyor musunuz?
- Evet, “Umutsuz Ev Kadınları”nda altı bölüm oynadım. Çok keyifli bir deneyimdi ama çok apar topar oldu. İlk tecrübemi biraz daha hazırlanarak yaşamak isterdim. Orada o kadar iyi oyuncular vardı ki, onlardan her gün yeni bir şeyler öğrendim. Şimdi de Bahar Kerimoğlu’ndan oyunculuk dersleri alıyorum.
* O zaman oyunculukta ilerlemek istiyorsunuz?
- Olsa güzel olur tabii ama ben artık bu sektörde hiçbir şey planlamak istemiyorum.
* Neden? Yaptığınız planlar gerçekleşmedi mi?
- Hayır, ondan değil. Sektör çok değişken. Sadece sizin istemenizle olmuyor. İşi etkileyen bin tane faktör var. Çok güzel giden bir iş süremeyebiliyor mesela, insanlar değişiyor, mekânlar değişiyor. Güzel bir şey olursa zaten beni bulur diye düşünüyorum.
* Hayat mottonuz bu mu?
- Yeni mottom bu. “Bu da geçer” cümlesini benimsiyorum. En güzeli de geçiyor, en kötüsü de...
* Sanki sizi çok etkileyen bir olay yaşamışsınız, içiniz çok yanmış da o yüzden böyle söylüyormuşsunuz gibi hissettim...
- Yok, hayır. Ben çok heyecanlı ve tezcanlı biriyim. Her şey çok güzel olsun istiyorum. Bir de her şeyi kişisel alan bir tipim. Ama bunları kişisel değil de hayatın ve sektörün kuralları olarak kabul etmek gerektiğini gördüm...
BAŞROLDE İSTANBUL VAR
* Siz stüdyoda da program yaptınız, bu kez sokaklardasınız. Hangisi size daha çok hitap ediyor?
- Benim sokakta gezmem, insanlarla konuşmam lazım. Hareketli bir insanım ve enerjimi dışarı vurmalıyım. Stüdyo içinde ben olamıyorum.
* Bu programda kendinizi buldunuz o halde...
- Çok “ben” bir program oldu, bunu sevdim. Kendimi en iyi ifade edebileceğim programı yapıyorum. Kıyafetimin sadeliğinden makyajımın az oluşuna, bu programda gerçek Tanem var. Ama başrolde İstanbul var, ben değil.
* Bugüne kadar farklı bir Tanem mi yansıdı ekrana?
- Hayır ama diğer işler show business’ın içindendi. Bir format var ve sen onun aracısın, ona göre hareket ediyorsun. Oralarda sadece sunucuydum, görevimi yapıyordum. Burada ise Tanem’im. Burada kendimi, kendi sevdiklerimi aktarıyorum.
AYAKKABI ALMAKTANSA GEZMEYİ TERCİH EDİYORUM
* “Bu programda gerçek Tanem var” dediniz. Peki, gerçek Tanem neleri sever?
- Neleri sevmez, onu söyleyeyim; hayatı tekrarlamayı hiç sevmiyorum. Bazı insanlar hep aynı mekânlara gider, yazları aynı yerde tatil yapar. Oysa hayat kısa, ne kadar çok yer görürsen yanına kâr kalıyor. Ben hayattaki birtakım lükslerimi kısıyorum, ayakkabı ya da çanta almaktansa hiç görmediğim bir şehre gitmeyi tercih ediyorum. Bunun kendime yatırım olduğunu düşünüyorum.
* Seyahatlerden edindiğiniz izlenimleri yazıyor musunuz?
- Kimi gittiği yerden magnet alır, kimi shot bardağı, ben şehir defteri koleksiyonu yapıyorum. Çok günlüğüm var. Gittiğim gördüğüm yerleri hep yazarım. Uçak biletlerimi, müze biletlerimi, restoran fişlerini bile saklarım.
* Yeni programınızla İstanbul’un nerelerini keşfe çıkıyorsunuz?
- Belki de her gün önünden geçtiğimiz ama fark etmediğimiz pek çok mekân var İstanbul’da. Buralara gidiyoruz, ilginç hikâyelerin peşine düşüyoruz. İstanbul’u İstanbul yapan güzelliklerin peşindeyiz. Mesela İstiklal Caddesi’nde bir korseci var, neredeyse 70 yıldır orada. Hiç bozulmadan duruyor. Program, bu açıdan arşiv niteliği de taşıyor.
* Çekim yaparken gezdiğiniz yerlerin keyfini çıkarabiliyor musunuz?
- Gittiğim yerlerde sürekli fotoğraf çekiyorum. Hatta arkadaşlarım “Instagram için mi yapıyorsun bu işi?” diyor. Ama kendim de öğreniyorum, gideceğim mekânları araştırıyorum, gezi kitaplarını okuyorum. Bunların tümünü büyük bir keyifle yapıyorum.
YURTDIŞINDAN MİSAFİRİ GELEN BENİ ARAR
* İstanbul’u çok iyi biliyorsunuz sanırım. Eşe dosta tavsiyeler veriyor musunuz?
- Yurtdışından misafirleri gelen arkadaşlarım, beni arar. Genelde turistik yerleri değil de kendi sevdiğim lokal yerleri söylerim. Herkesin çıkardığı “mutlaka gidin” listelerinin dışında yerler seçerim.