Ersin KALKAN <br>Fotoğraflar: Levent ARSLAN
Son Güncelleme:
Bu müzenin ömrü 5 yıl: İstanbul’un Hazineleri
İstanbul nihayet bir antik dönem kent müzesine kavuştu. Binbirdirek Sarnıcı’nda kentin Roma ve Bizans dönemi anıtsal yapılarının maketleri sergilenmeye başlandı. "İstanbul’un Hazineleri" adı verilen sergi, şimdilik beş yapıtla başladı. Bu sayı önümüzdeki yıllarda 20’yi bulacak.
Böylece, Bizans Büyük Sarayı, Havariyun Manastırı, Hipodrom Meydanı, Yazlık Saray, Altın Kapı, Kız Taşı, Zeuxippos Hamamları, Blacherna Sarayı, Valens Su Kemeri, Justinian Sütunu gibi eserlerin maketleriyle kentin tarihine yolculuk yapılacak. Projenin ömrü 5 yıl. 29 Kasım’da açılan sergi şimdiden önümüzdeki yılın turizm rehber kitaplarında yerini aldı.
Tayfun Öner, İTÜ mezunu bir uçak mühendisi. 1994’te evinde kurduğu küçük atölyesinde maketler yapmaya başladı. Önceleri uçak maketleriyle uğraşıyordu. Bir müddet sonra İstanbul tarihiyle ilgili okumalara başladı. Kısa zamanda geniş bir İstanbul kitaplığı oluşturdu. Antik dönem kent tarihinde derinleşmeye başlayınca, İstanbul’un Roma ve Bizans döneminde nasıl bir yer olduğuna kafa yormaya başladı. İstanbul Üniversitesi’ne gitti ve bulabildiği tüm yazıları ve çizimleri topladı. Bu sırada Alman Arkeoloji Enstitüsü’nde görevli Albrecht Berger’le tanıştı. Berger’de Hipodrom’la ilgili geniş bir arşiv vardı. Bu arşivden de yararlanan Tayfun Öner, atölyesine kapanarak tarihi kent meydanını modellemeye koyuldu. Ortaya çok güzel bir maket çıktı. İkili daha sonra www.byzantium1200.com adlı siteyi kurdu. 1999’da ekibe, Çek tarihçi Jan Kostenec katıldı. Böylece Bizans Büyük Sarayı çalışmaları hızlandı. İnternet onlara birçok farklı ülkeden akademisyenlerle tanışma ve ortak proje yapma olanağı sundu.
Binbirdirek Sarnıcı’nın işletmesini 2005’te alan Dom turizm şirketinin ortaklarından Sertaç Güreş, sarnıcın maketini yaptırmak için birini arıyordu. Böylece Tayfun Öner’den ve çalışmalarından haberdar oldu. Önceleri sarnıcın maketiyle ilgili çalışmalar yapan ekip, ardından sarnıcı bir antik kent müzesine dönüştürmeye karar verdi. Son bir yıl içinde toplam beş maket ortaya çıktı. İki ay sonra Hipodrom’un maketi bitecek. Önümüzdeki yaz başında ise tarihi yarımadanın 1500 yıl önceki halini yansıtan maketi ile karşı karşıya kalacağız.
Şu anda ziyaretçilere açılan eserler şunlar:
Aziz Karpos ve Papylos Kilisesi: Samatya’da 4. yüzyılın ortalarında yapıldığı düşünülen en eski kiliselerden biri. Kilise olarak yapılmış, daha sonra kadınlar manastırı eklenerek genişletilmiş. İstanbul Rumlarının "Polykarpos" dediği yapı, Dekran mezalimi sırasında öldürülen ve ikiz kardeş olan Karpos ve Papylos’un anısına ithaf edilmiş. Bizansdöneminin sonlarında büyük bir bölümü çökmüş. 1930’larda özel mülkiyete geçmiş. Şu anda çelik kapı imalat atölyesi olarak kullanılıyor.
Antiochos Sarayı: Hipodromun kuzeybatı kanadında bulunan Antiochos Sarayı, 416-418 yıllarında yapılmış ve sahibi haznedar Antiochos’un 421 yılında güçten düşmesinden sonra imparatorluk servetine katılmış. İki ana yapıdan oluşuyor. Altıgen salonu yedinci yüzyılın sonunda Saint Euphemia kilisesine dönüştürülmüş. Bizans İmparatorluğu’nun sonuna kadar ayakta kalmış. Kalıntıları 1952 ve 1963 yıllarındaki kazılarda bulunmuş. Divanyolu Caddesi’nin güney tarafında görülebilir
Theodosios Takı: Antik dönemde Forum Tauri Meydanı’nın iki kapısından biri. Beyazıt’ta, üniversitenin hemen karşısında, Antik Otel’in önünde yerde yatan sütunlar görürsünüz. Bu sütunlar bir zamanlar İstanbul’un simgelerinden biri olan Theodosios Takı’nın parçaları. Eski kent meydanında yer alan bu eserin iki yanında revaklı dükkanlar vardı. Klasik Roma kentlerinde tören alanlarına giriş kapısı olarak yerleştirilen bu taklar imparatorun gücünü de sembolize ederdi. 15. yüzyıla kadar ayakta olan tak, daha sonra yıkılmış ve eserden kalan sütunlar o günden beri Divan Yolu’nun kenarında kaderine terk edilmiş.
Altın Kapı: Theodosios Surları’nın Altın Kapı’sı, Marmara Denizi yakınlarında Yedikule’ye bitişik ana yol üzerinde. Surun diğer tarafları sırayla döşenmiş tuğlalar ve yontma taşlardan yapılmışken, Altın Kapı tamamen beyaz mermerden inşa edilmiş. Adını yaldız kaplamalı büyük bronz kapılarından alıyordu. Üzerindeki fillerin çektiği yarış arabası heykeli, Bizans döneminde kaybolmuş, ancak dış cephedeki Theodosios II’ye övgüler içeren Latince yazı hálá görülebiliyor. Altın Kapı, imparatorların başarılı seferlerden dönüşlerinde tören girişleri için kullanılırdı. Bilinen en son resmi giriş, 1261 yılında İstanbul haçlılardan geri alındığında Michael VIII Palaiologos tarafından yapılmış. Altın Kapı geç Bizans döneminde kısmen örülmüş ve sonunda Osmanlı kalesi Yedikule’ye dahil edilmiş.
Boukoleon Sarayı: Bizans imparatorlarının yazlık sarayı olan eser, sahil yolu yapılmadan önce deniz kenarındaydı. Marmara Denizi’nin üzerindeki surlar başlangıçta oldukça alçaktı, ama yedinci yüzyılın sonuna doğru ve sekizinci yüzyılda eski eserlerden alınan parçalar kullanılarak takviye edildi ve yükseltildi. Boukoleon Sarayı, İmparator Theophilos zamanında kısmen bu surlarla bağlantılı, kısmen de üzerlerinde olmak üzere inşa edildi. Denize bakan bir tarafı açık galerisinin balkonu mermer aslanlar ve rölyeflerle süslenmişti. Boukoleon Sarayı, dokuzuncu ve onbirinci yüzyıllarda Büyük Saray’ın ana yaşam alanıydı ve Nikephoros Phokas tarafından yapılan kalenin içine alınmıştı. 1081’den sonra yerleşim Blacherna Sarayı’na kaydıysa da, Boukoleon Sarayı daha sonra da kullanımda kaldı. 1204 yılından sonra Latin imparatorlar tarafından kullanıldı, şehrin 1261 yılında Bizanslılar tarafından geri alınışından sonra terk edildi. Deniz cephesi, bir yanı açık galerisiyle ondokuzuncu yüzyılın sonuna kadar ayakta kaldı. Bununla birlikte büyük bölümü 1873 yılında demiryolu hattı yapılırken yıkıldı.
Tayfun Öner, İTÜ mezunu bir uçak mühendisi. 1994’te evinde kurduğu küçük atölyesinde maketler yapmaya başladı. Önceleri uçak maketleriyle uğraşıyordu. Bir müddet sonra İstanbul tarihiyle ilgili okumalara başladı. Kısa zamanda geniş bir İstanbul kitaplığı oluşturdu. Antik dönem kent tarihinde derinleşmeye başlayınca, İstanbul’un Roma ve Bizans döneminde nasıl bir yer olduğuna kafa yormaya başladı. İstanbul Üniversitesi’ne gitti ve bulabildiği tüm yazıları ve çizimleri topladı. Bu sırada Alman Arkeoloji Enstitüsü’nde görevli Albrecht Berger’le tanıştı. Berger’de Hipodrom’la ilgili geniş bir arşiv vardı. Bu arşivden de yararlanan Tayfun Öner, atölyesine kapanarak tarihi kent meydanını modellemeye koyuldu. Ortaya çok güzel bir maket çıktı. İkili daha sonra www.byzantium1200.com adlı siteyi kurdu. 1999’da ekibe, Çek tarihçi Jan Kostenec katıldı. Böylece Bizans Büyük Sarayı çalışmaları hızlandı. İnternet onlara birçok farklı ülkeden akademisyenlerle tanışma ve ortak proje yapma olanağı sundu.
Binbirdirek Sarnıcı’nın işletmesini 2005’te alan Dom turizm şirketinin ortaklarından Sertaç Güreş, sarnıcın maketini yaptırmak için birini arıyordu. Böylece Tayfun Öner’den ve çalışmalarından haberdar oldu. Önceleri sarnıcın maketiyle ilgili çalışmalar yapan ekip, ardından sarnıcı bir antik kent müzesine dönüştürmeye karar verdi. Son bir yıl içinde toplam beş maket ortaya çıktı. İki ay sonra Hipodrom’un maketi bitecek. Önümüzdeki yaz başında ise tarihi yarımadanın 1500 yıl önceki halini yansıtan maketi ile karşı karşıya kalacağız.
Şu anda ziyaretçilere açılan eserler şunlar:
Aziz Karpos ve Papylos Kilisesi: Samatya’da 4. yüzyılın ortalarında yapıldığı düşünülen en eski kiliselerden biri. Kilise olarak yapılmış, daha sonra kadınlar manastırı eklenerek genişletilmiş. İstanbul Rumlarının "Polykarpos" dediği yapı, Dekran mezalimi sırasında öldürülen ve ikiz kardeş olan Karpos ve Papylos’un anısına ithaf edilmiş. Bizansdöneminin sonlarında büyük bir bölümü çökmüş. 1930’larda özel mülkiyete geçmiş. Şu anda çelik kapı imalat atölyesi olarak kullanılıyor.
Antiochos Sarayı: Hipodromun kuzeybatı kanadında bulunan Antiochos Sarayı, 416-418 yıllarında yapılmış ve sahibi haznedar Antiochos’un 421 yılında güçten düşmesinden sonra imparatorluk servetine katılmış. İki ana yapıdan oluşuyor. Altıgen salonu yedinci yüzyılın sonunda Saint Euphemia kilisesine dönüştürülmüş. Bizans İmparatorluğu’nun sonuna kadar ayakta kalmış. Kalıntıları 1952 ve 1963 yıllarındaki kazılarda bulunmuş. Divanyolu Caddesi’nin güney tarafında görülebilir
Theodosios Takı: Antik dönemde Forum Tauri Meydanı’nın iki kapısından biri. Beyazıt’ta, üniversitenin hemen karşısında, Antik Otel’in önünde yerde yatan sütunlar görürsünüz. Bu sütunlar bir zamanlar İstanbul’un simgelerinden biri olan Theodosios Takı’nın parçaları. Eski kent meydanında yer alan bu eserin iki yanında revaklı dükkanlar vardı. Klasik Roma kentlerinde tören alanlarına giriş kapısı olarak yerleştirilen bu taklar imparatorun gücünü de sembolize ederdi. 15. yüzyıla kadar ayakta olan tak, daha sonra yıkılmış ve eserden kalan sütunlar o günden beri Divan Yolu’nun kenarında kaderine terk edilmiş.
Altın Kapı: Theodosios Surları’nın Altın Kapı’sı, Marmara Denizi yakınlarında Yedikule’ye bitişik ana yol üzerinde. Surun diğer tarafları sırayla döşenmiş tuğlalar ve yontma taşlardan yapılmışken, Altın Kapı tamamen beyaz mermerden inşa edilmiş. Adını yaldız kaplamalı büyük bronz kapılarından alıyordu. Üzerindeki fillerin çektiği yarış arabası heykeli, Bizans döneminde kaybolmuş, ancak dış cephedeki Theodosios II’ye övgüler içeren Latince yazı hálá görülebiliyor. Altın Kapı, imparatorların başarılı seferlerden dönüşlerinde tören girişleri için kullanılırdı. Bilinen en son resmi giriş, 1261 yılında İstanbul haçlılardan geri alındığında Michael VIII Palaiologos tarafından yapılmış. Altın Kapı geç Bizans döneminde kısmen örülmüş ve sonunda Osmanlı kalesi Yedikule’ye dahil edilmiş.
Boukoleon Sarayı: Bizans imparatorlarının yazlık sarayı olan eser, sahil yolu yapılmadan önce deniz kenarındaydı. Marmara Denizi’nin üzerindeki surlar başlangıçta oldukça alçaktı, ama yedinci yüzyılın sonuna doğru ve sekizinci yüzyılda eski eserlerden alınan parçalar kullanılarak takviye edildi ve yükseltildi. Boukoleon Sarayı, İmparator Theophilos zamanında kısmen bu surlarla bağlantılı, kısmen de üzerlerinde olmak üzere inşa edildi. Denize bakan bir tarafı açık galerisinin balkonu mermer aslanlar ve rölyeflerle süslenmişti. Boukoleon Sarayı, dokuzuncu ve onbirinci yüzyıllarda Büyük Saray’ın ana yaşam alanıydı ve Nikephoros Phokas tarafından yapılan kalenin içine alınmıştı. 1081’den sonra yerleşim Blacherna Sarayı’na kaydıysa da, Boukoleon Sarayı daha sonra da kullanımda kaldı. 1204 yılından sonra Latin imparatorlar tarafından kullanıldı, şehrin 1261 yılında Bizanslılar tarafından geri alınışından sonra terk edildi. Deniz cephesi, bir yanı açık galerisiyle ondokuzuncu yüzyılın sonuna kadar ayakta kaldı. Bununla birlikte büyük bölümü 1873 yılında demiryolu hattı yapılırken yıkıldı.