Bu köy artık ölü bir köy
Yıkılmış evler, kökünden sökülüp sürüklenmiş ağaçlar, dehşetli bir güç tarafından toplanıp üst üste yığılmış kamyonlar, otomobiller…
Tarık DemirkanÂ
BudapeÅŸte, Macaristan  Â
     Â
Tanık oldukları acıları gözyaÅŸlarından çok, yüzlerindeki kırıklıklarla ifade eden insanlar.Â
Ayaklarında çizmeler, ağızlarında maskelerle gidip gelen, enkazlarda dolaşan, hortumlarla kızıl zehiri yıkamaya çalışan arama kurtarma ekipleri.
Akla Hollywood felaket filmlerini getiren ve günlerdir dünya medyasının servis ettiği bu görüntüler Orta Macaristan'ın Veszprém bölgesinden.
Düne kadar yeşil düzlükleriyle, renkli ağaç örtüsüyle, berrak akarsularıyla Orta Avrupa'nın en büyük gölü Balatonla tanınan bu il, artık televizyonların günlerdir yayınladığı felaket, ölüm ve korku kareleriyle dünya kamuoyunun belleğine yerleşti.
"Bu köy artık ölü bir köy!' diyor yaşlı kadın kameraya. Cümlesinin sonu bir hıçkırıkla kesiliyor. Elini yüzüne götürüyor. Tüm hayatını geçirdiği bu ata topraklarının ölüm haberini verirken akıtacağı gözyaşlarını göstermek istemiyor.
Evet, alüminyum üretim tesisinin atık göletinin neden olduğu balçık selinin yeryüzünden sildiği Kolontar köyü gerçekten artık ölü bir köy.
Yıkılanlar yapılır ama...
Sorun yıkılan evler değil!
Kökünden sökülen ağaçlar, çöken okullar, yuvalar, ya da göçen yollar değil.
Eğer sorun sadece bu olsa, birkaç yıl içinde yıkılanları yapmak mümkün.
Sorun, tüm bölgenin, tesisin atık göletinde yıllardır biriken yaklaşık bir milyon metreküp ağır metal ve kimyasal zehirle kaplanmış olması.
Sorun, bu toprakların, çevredeki akarsuların, dahası, bölgedeki yer altı su rezervlerinin zehirlenmiş olması.
Peki ama nasıl gelindi bu noktaya?
Macaristan'da sıradan bir alüminyum fabrikasının sıradan bir atık göletinin neden olduğu bu faciadan çıkarılacak çok ders var.
Altı kişinin hayatını kaybettiği, yüz elliyi aşkın kişinin yaralandığı bu çevre faciası belki de bu yanıyla sanayi tarihinin dönüm noktalarından biri olacak.
Düne kadar risk bile değildi
Çünkü bu alüminyum tesisi düne kadar sıradan bir tesisti.
Felaketten dersler alınacak
Ne Macaristan'ın ve ne de Avrupa Birliği'nin resmi makamları burayı tehlikeli bir atık bölgesi olarak tanımlıyorlardı.
Dahası, Avrupa Birliğinin yasal mevzuatında, alüminyum fabrikaları yanında oluşturulan atık göletleri, zehirli gölet olarak bile tanımlanmıyordu.
Özel ilgi, özel bakım ve dikkat gerektirmeyen sıradan bir alüminyum atık göleti, eğer sonuçları bu kadar ağır bir felakete neden olabiliyorsa, varın gerisini siz düşünün, diyor şimdi uzmanlar.
Televizyonlar, dehşet görüntülerini yayınlamaya devam ediyor.
Felaket bölgesinden, derelerle, ırmaklarla Avrupa'nın ana nehir kollarına, yani yakındaki Maros ve Tuna nehirlerine karışması beklenen bu atıkların, insan sağlığını nasıl tehdit ettiği, gelecek nesiller için ne gibi tehlikeler içerdiği henüz bilinmiyor.
Uzmanların tek yapabildiği ölçümlerle, tahlillerle, yorumlarla insanları rahatla bilecek bir şeyler söylemek.
Oysa rahatlamak mümkün mü?  Â
Macaristan çapında harekete geçen merhamet, yardım kampanyalarında somutlanıyor. Yani orada evsiz barksız kalan insanlar bugün yarın yeni topraklarda inşa edilecek yeni evlerde acılarını dindirecek.
Ama zehirin bulaştığı topraklar?
Hayatın tüm belirtilerinin silindiği akarsular?
İçme suyu rezervlerinin berraklığını kaybettiği alanlar?
Bunların hesabını kim verecek?
Macaristan'ın en büyük alüminyum tesisinin, en zengin aileler arasındaki sahipleri bir miktar cezayla facianın bedelini ödemiş olacaklar.
Peki ya diğerleri? Macaristan'daki, Orta Avrupa'daki, Batı Avrupa'daki diğer sanayi merkezleri? Diğer göletler? Diğer zehir depoları? Diğer atık merkezleri?
İnsanoğlu için her an her biri bir ekolojik bomba olmaya hazır üretim birimleri?
Â
Onlar ne olacak?
İşte Macaristan'daki kazadan yola çıkarak şimdi bu sorular Avrupa kamu vicdanının gündemine giriyor.
Â
Â