Beni Brugge’e ışınlayın lütfen!
Bugün durağımız, Belçika’nın güzelliğiyle dillere destan şehri Brugge...
Brugge’e adım atar atmaz bildiğimiz zamandan kurtulup farklı boyuta geçiş yaptığınızı hissediyorsunuz. Tren istasyonundan çıkıp da beş dakika yürüdükten sonra duyabildiğiniz sesler sırasıyla şöyle: Kilise çanı, at nalı ve kuş cıvıltısı. Her yer yemyeşil ve tüm yapılar ortaçağdan kalma, sanki yeni bir şehre değil de bir masal kitabının içine adım atmışsınız gibi bir his kaplıyor içinizi.
İkinci Dünya Savaşı’nda hiç hasar almadan varlığını sürdürmeye devam edebilen nadir şehirlerden biri Brugge. Zaten UNESCO tarafından koruma altına alınmış. Kanallardan dolayı ‘Kuzeyin Venedik’i’ benzetmesi yapılsa da kendisine has bir tavrı var. Atacağınız her bir adımı “Karşıma az öncekinden daha güzel ne çıkabilir ki” diyerek atıyorsunuz ve bingo! Her seferinde öncekinden daha da güzel bir manzara çıkıyor. Bu, içinde günümüz insanlarının değil de masal kahramanlarının yaşadığını düşündürtecek güzellikte bir ev de olabilir; kafanızı hafifçe kaldırıp sonsuz mavi ve yeşilin birleştiği yerde uçuşan güzel kuşların birbirleriyle oynaşması da. Sanmayın ki güzellikleri görmeye devam etmek için gözleriniz hep yukarılarda olacak. Kanalların karayla birleştiği sığ yerlerde yeşilin içinde bembeyaz parlayan ördekler ya da rengârenk açmış çiçekler... Bunlar da sizi Brugge’de bekleyen güzelliklerin sadece birkaçı.
Hem ördeklere daha yakın olmak hem de içinden su geçen tüm şehirleri en iyi tanımanın bir yolu olarak, kanal turu yapmanızı öneririm. Şehrin tarihi dokusunu ve güzelliğini gördükçe içinizden “Keşke 15’inci yüzyılda burada yaşasaydım” diye hayıflanacaksınız. Tam hayıflanırken, derdinize birbirinden enfes kokularıyla şeker komasına girmenize sebep olabilecek lezzetteki çikolatalar deva oluyor. Aklınıza, hayalinize gelebilecek her objenin çikolatasının yapılmış olduğunu görmenin ve bir de onların tadına bakmanın keyfinizi yerine getireceğini garanti ederim. Daha da keyiflenmek isterseniz o zaman tavsiyem, bira konusunda dünyanın en gelişmiş ve en çok çeşide sahip ülkesi olan Belçika’nın yerel biralarını denemeniz yönünde olacaktır. Vişnelisinden şeftalilisine, Belçika’da çeşit çeşit bira bulunmakta. Meraklılarına not: Belçika’da 2 bin 500’ün üzerinde farklı bira olduğu biliniyor. Biranın yanına atıştırmalık olarak önerilecek en güzel şeyse elbette patates kızartması ve enfes lezzetli soslar. Patates kızartmasının tüm dünyada ‘french fries’ olarak bilinmesi Belçikalıları üzüyor çünkü işin aslı ‘Belgian fries’ imiş. “Aslında patates kızartmasını biz bulduk ama tüm dünya Fransızların sanıyor”diyorlar.
Sanırım birbirleriyle komşu olan ülkelerin yeme-içme konusundaki anlaşmazlıkları hiç bitmeyecek. Yiyip içtiklerinizi yakmak için son durağınız, ucuz fiyatlara sevimli eşyalar bulabileceğiniz bitpazarı olsun.
Son olarak, Brugge için bir ya da iki gün ayırmak yeterli olacaktır, hatta iki günde şehirde ayak basılmadık yer kalmaz bile. Belçika’da dil problemi yaşamazsınız çünkü halkın büyük kısmı İngilizce biliyor ve tüm içtenlikleriyle turistlere yardım etmek için ellerinden geleni yapıyorlar.