Belgrad Ormanı
İsmini Kanuni Sultan Süleyman'ın Sırbistan seferinden sonra alan Belgrad Ormanı, Osmanlı döneminde şehrin su ihtiyacının önemli bir bölümünü karşıladığı için koruma altına alınmıştı. Bir zamanlar 13 bin hektarlık bir alana yayılan Belgrad Ormanı'nı, Skylife'ın Eylül sayısında Gökhan Tan yazdı ve fotoğrafladı. Kısaltarak yayımlıyoruz.
Koskoca Belgrad'ın gelip İstanbul'un ortasına konması bizzat Muhteşem Süleyman'ın (Kanuni) işi. Kanuni, 1521 yılında Sırbistan seferinden bir çok Sırp esirle birlikte döner. Bizans zamanından kalan köylerin canlandırılması ve yeni köyler kurulması uygulamasına paralel olarak esirler, eski Ayvat Köyü yakınına, orman içine iskan edilir. Bu yerleşime ‘‘Belgrad Köyü' adı verilir. Zamanla orman da aynı isimle anılmaya başlar.
Orman o zamanlar, yaklaşık 13 bin hektara varan yüzölçümüyle oldukça büyük bir alanı kaplıyormuş. Bugün artık İstanbul'un dışı olmaktan çıkan bir mesafede, böylesine heybetli ağaçların ördüğü bir ormanla buluşabilmek, bir çoğumuz için şaşırtıcı bir sürpriz olarak gözükmekte. Oysa asıl şaşırtıcı olan, 1980'lerde basılan ansiklopedilerin bile, ormanın yerini tarif ederken ‘‘İstanbul'a 20 kilometre mesafede’’ olduğundan bahsetmesi. Bu duruma en çok şaşıranlar ise, ormanın hemen bittiği yerde, 30-35 katlı gökdelenleri kendisine komşu bulan o heybetli ağaçlar olduğunu zannediyorum.
Su bentlerinin önemi
Öte yandan, ormanın korunmasına yönelik ilk çalışmalara da yine Kanuni Sultan Süleyman zamanında rastlıyoruz. Ancak bu çabalar herhangi bir ormanlık alanı korumaktan biraz daha farklı. Çünkü o zamanlarda Belgrad Ormanı İstanbul için, şehrin su ihtiyacını karşılamak gibi stratejik bir önem taşıyor. Su, daha ormana gelmeden, şehrin birçok arterine yol alan tarihi su kemerleri ile varlığını hissettiriyor. Ormandaki su tabanı çeşitli dereler ve kaynak sularıyla besleniyor. Belgrad Ormanı, Osmanlı zamanında şehrin belki de en önemli su deposu konumunda. 1719'da Büyük Bent, 1722'de Topuzlu Bent'in yapımıyla önemi daha da artıyor. Bu ikisine ek olarak, yaklaşık zamanlarda inşa edilen Valide Bendi, II. Mahmut Bendi, Kömürcü Bendi, Kirazlı ve Karanlık Bentleri günümüzde de kullanılabilir durumda. Ancak günümüz şartlarında ne bu bentlerin ne de ormanın, su üretimi konusunda şehir için hayati* bir önemi kalmamış. Çünkü buradan bir yılda sağlanan su, bugünün metropolünün yalnızca iki-üç günlük su tüketimine karşılık geliyor.
Ormanın 16. yüzyılda kazandığı koruma statüsü, tarihimizde pek az yere nasip olan bir şansla Cumhuriyet dönemine kadar devam eder. Hatta, 1894 yılında çıkarılan bir ‘‘irade-i seniye’’ ile ormana ismini veren ‘‘Belgrad Köyü’’ yarattığı çevre kirliliği yüzünden kaldırılır ve her ne sebeple olursa olsun ağaç kesimi yasaklanır. Belgrad Ormanı'nı bir mesire yeri olarak ilk kullanmaya başlayanlar ise özellikle Fransız ve Ermeniler'in başını çektiği azınlıklardır. Yaz sıcaklarının bastırıp Beyoğlu'nun (Pera) bulaşıcı hastalıklarla cebelleşmeye başladıgğı dönemde, elçiliklere bağlı birçok yabancı, Karadeniz rüzga*rlarına açık, bu bol ağaçlıklı sayfiyeye akın eder. Yaşayan en büyük botanikçilerimizden Faik yaltırık, İstanbul Ansiklopedisi'nde, zamanın İstanbul'unda Türkler için Kağıthane ne ise, Belgrad köyü'nün de yabancılar için aynı şey olduğunu söyler. İstanbul'un sayfiye defterinde Kağıthane sayfaları çoktan tükendi. Ulaşım vasıtaları gelişti, yollar güzelleşti. Geçmişin tüm piyade ve süvarileri motorize birlik haline gelince çıkartmalar Belgrad Ormanı'na yapılmaya başlandı.
1956 yılında Neşet suyu ve bentler mıntıkasında kurulmaya başlanan piknik alanlarının sayısı bugün yediye ulaşmış durumda.
Dörtte üçü meşelik
Haftasonu misafirlerine evsahipliği yapan fedaka*r orman eşrafından da bahsetmek lazım elbette. Yine Faik yaltırık hocadan edindiğimiz bilgilere göre, Belgrad Ormanı, kışın yaprak döken çok sayıda ağaç ve bitki türünün oluşturduğu ‘‘yapraklı’’ adı verilen bir orman türü. Mevcut ağaçlar arasında sayı olarak ilk sırayı toplum popülasyonun dörtte üçünü oluşturan meşeler alıyor. Sapsız meşe, Macar meşesi ve saplı meşe olmak üzere toplam üç çeşit meşe var. Meşelerden sonra en çok bulunan üç ağaç türü, doğu kayını, adi gürgen ve Anadolu kestanesi. Ormanda tam 71 çeşit kuş ve 18 memeli hayvan türü yaşıyor. Avlanma yasagğının getirdiği koruyucu önlemler sayesinde yaban hayatı oldukça zengin kalabilmiş. Rekreasyon alanlarının biraz dışına çıkıp kulağınızı ormanın sesine vermeniz belki de hiç fark etmediğiniz birçok sesi size ulaştıracaktır. Çalıların içinden yavaşça süzülürken kuru bir dala basarak kendini ele veren bir gelincik; can havliyle sıçrayan kurbağanın peşinden aynı hızla ilerleyen, hatta ayaklarınızın ucundan geçerken sizi bile umursamayan yılan; tenha yerlerde ve özellikle geç saatlerde dolaşan tilki ya da kurtlar; gözden uzak çöplüklere burnunu sokan yaban domuzları; ormanın iç bölgelerinde koşan birçok arkadaşımızın uzaktan gördüklerini söylediği geyikler... Kısacası hiç de azımsanamayacak bir çeşitlilik.
Sağlıklı yaşam parkuru, mangal dumanlarının tüttüğü, insanların serin ve lezzetli suyu için beyaz qplastik bidonlarıyla çeşme başında uzun kuyruklar oluşturduğu Neşet Suyu'ndan başlıyor. Büyük Bent'in etrafında dolanarak devam eden bu parkur 6.5 kilometre sonra yine aynı yerde sona eriyor. Parkurda toplam 17 egzersiz programını yine bu istasyonlarda bulmak mümkün. Ancak öyle sanıyorum ki, uygun egzersizi seçmek kadar, doğru spor arkadaşlarını da seçmek gerekiyor. Aylar sonra ormana gidip damarlarında akan kana güvenerek arkadaşlarına uyan ve 18 kulometre koşan bu satırların yazarı, zedelenen sol ayak tandonu nedeniyle şu anda evde oturuyor.