Bayrak değiştiren Galiçyalı
1349’dan itibaren, yaklaşık 600 yıl boyunca Galiçya’nın merkezi ve bir Polonya şehriydi Lviv. İkinci Dünya Savaşı sonrasında sınırlar kaydırıldı, Ukrayna’ya katıldı. Yahudi nüfusu toplama kamplarına, Lehler ise Polonya’ya gönderildi. Okurumuz Gökhan Erdoğan, tüm bu acı günlerin izlerinin geride kaldığını söylüyor.
Odessa’dan kalkan tren Lviv’e (Lvov) sabah 06.50’de vardı. Bir şehrin güzelliği tren istasyonundan başlarmış ya, bende de mükemmel bir şehre geldiğim izlenimi işte tam o anda doğdu. Eurovision galibi Türk dostu Ruslana’nın memleketi Lviv’in meşhur garı, Euro 2012 için modernize edilen birçok yapıdan biri. İçinde yok yok: İnternet kafeleri, modern bekleme salonları, oyun odaları, turist bilgi ofisi, kafeleri...
Ukrayna’nın her yerinde, toplu ulaşımda eski sarı “Avtobusy” ya da “Marshrutki” marka otobüsler kullanılmakta. Aslında otobüs demeye bin şahit ister, bizim minibüslerimizin mantığında çalışıyor. İstasyondan 31 numaralı otobüse binip merkeze ulaştım. Havaalanından da şehir merkezine düzenli otobüs servisi bulunuyor.
EURO 2012 SAYESİNDE TÜM ŞEHİR YENİLENDİ
Şehir merkezine geldiğimde her sokakta ayrı bir güzellik görmekten dolayı bir anda kaybolmuşum. Neyse ki hostel yolunu bulmam çok zor olmadı. Ben merkeze yakın olması açısından Old City Hostel’i tercih ettim. Rynok Meydanı’na 2 dakika yürüyüş mesafesinde...
Lviv, Ukrayna’nın en batısında, yaklaşık 850 binlik nüfuslu bir yerleşim. Üniversiteleri ile her daim canlı. Gerek insan kalitesi, gerek mimarisi olsun her yönüyle tam bir Avrupa kenti. 2006’da 750’nci yaşını kutlayan şehir bugün Alman, Leh, Ukraynalı ve diğer birçok milletten gelen kişiler sayesinde oldukça kompozit bir yapıya sahip. Mimari açıdan da ağırlıklı olarak Alman, Avusturya ve Macaristan mimarisinin izlerini taşıyor. Avusturya egemenliği dönemindeki ismi Lemberg’miş ve diğer Ukrayna yerleşimlerinin aksine burada Katolikler çoğunlukta. Lviv’in tarihi merkezi UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Kent bundan da aldığı güçle Euro 2012 turnuvası için tabiri caizse yeniden modernize edilmiş, ayrıca Avrupa’dan daha rahat ulaşım içinde otoyolları ve hızlı trene uygun demiryolu ağları yapılmış.
SINIRLAR KAYDIRILDI POLONYA’DAN ALINDI
Lviv, İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımınından en çok pay alan şehirlerden biri. Sovyet güçleri ve Nazi Almanyası arasında tampon vazifesi görmesinden dolayı yoğun saldırılardan çok fazla etkilenmiş. Lviv, eskiden bir Polonya şehriyken savaş sonrasında sınır batıya kaydırılınca Ukrayna toprakları içinde kalmış. Bugün Polonya’nın Wroclaw şehrindeki birçok kişinin büyük babası veya büyük annesinin Lviv’li olduğu söyleniyor.
Lviv halkıyla diğer Ukrayna şehirlerinden çok farklı. Anlatılana göre geçmişte savaşlar ve SSCB dönemindeki o kötü yıllarda oluşan korku ve kaygı bugün yerini güvene bırakmış. Yaşam çok ucuz. Mesela şehir içi ulaşım bizim paramızla 30 kuruş, sandviç, içecek, tatlı ve çaydan oluşan bir öğle yemeği 17 TL.
Lviv’de kaldığım 3 gün boyunca şehrin her santimetre karesini inceleme fırsatı buldum.
Sonuç mu?
Kesinlikle yaşanılası bir şehir olduğunu söyleyebilirim. Hani Türkiye’de kazanıp buralarda yeme şansımız olsa hiç durmam gelirim ama maalesef ki iş alanları sınırlı, işsizlik yoğun. Para kazanmak gerçekten zor.
EN GÜZEL MANZARA RYNOK KULESİ’NDE
Neyse konumuza dönelim. Şehrin en meşhur yeri Rynok Meydanı, günün her saatinde insan dolu. Meydanın tam ortasındaki kuleye çıkarak tüm şehri kuş bakışı izleyebilirsiniz. Aşağıdan bakınca pek bir alçak gözüktü ama yaklaşık 3 bin basamakla çıkmak her ne kadar insanı zorlasa da manzara etkileyici. Tamam, belki Galata Kulesi’nden İstanbul’a bakmaya benzemez, ama yine de görmeye değer.
Rynok Meydanı’na kadar gelmişken Lviv’in en meşhur yerlerinden biri olan Victorian Tea House’a uğramadan geçmeyin derim. Salamlı sandviçleri, böğürtlenli pastaları ve birçok ülkenin yerel çaylarını deneme şansı bulabilirsiniz. Fiyatı mı? Çok ucuz olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca kafe de otururken Rynok Meydanı’nda ki manken diyebileceğimiz güzellikteki genç kızları da göreceksiniz.
FESTİVALLER BİRBİRİNİ İZLİYOR
Rynok’a yakın Virmenska’daki Ermeni Katedrali’ni gezebilirsiniz, yapı 1363 yılında, Polonyalı Jozef Mehoffer tarafından yapılmış. Şehrin bir başka görkemli yapısı 1897 tarihli Opera Binası, Svobody Caddesi’ndeki binanın Aynalar Salonu olarak bilinen üst katı kesinlikle görülmeli.
Kentte her yıl sayısı artan festivaller düzenleniyor. Virtuosi Müzik Festivali ilkbahar, Zoloty Lev (Altın Aslan) sonbahar aylarında gerçekleşiyor. Kasımda efsanevi soprano Solomia Kryshelnytska’nın adına düzenlenen opera festivali şehirde olduğu kadar çevre bölgelerde de büyük ilgi uyandırıyor.
Merkezdeki bir başka durak St George Grek Katolik Katedrali. Yalnız Lviv’in değil Avrupa’nın da en göz kamaştırıcı adreslerinden biri. St.Yura Meydanı’ndaki katedral rokoko tarzın bir şaheser. Papa 2. John Paul’ün 1991 yılında kaldığı ev ise katedralin tam karşısında.
Potocki Sarayı yine şehir merkezinde Kopernika’da. Potockiler bir zamanlar Orta Avrupa’nın güçlü ailelerinden biri olarak tanınıyordu. Aile fertleri Polonya hâkimiyeti sona erince Habsburg hiyerarşisinde yükselmiş. Bugün Lviv Sanat Galerisi’nin bir parçası olan binada, Rönesans ve Barok dönemi sanat örnekleri bulunuyor.
ÜNLÜ MAĞAZALAR SHEVCHENKO’DA
Doğu yönüne ilerleyince karşınıza çıkan Lychakiv Mezarlığı 1787 yılında kullanılmaya başlanmış. Avrupa’nın en güzel mezarlıklarından biri olarak kabul ediliyor ve bölgenin entellektüelleri, devlet görevlileri ve asilleri burada yatıyor.
Biraz daha doğudaki Eaglets, askeri bir mezarlık. Birinci Dünya Savaşı sonrası Polonya-Ukrayna ve Polonya-Bolşevik savaşı ölüleri burada yatıyor. Mezarlıkta 1921’de Kızıl Orduya karşı savaşırken ölmüş Amerikalı pilotlar için de bir anıt bulunuyor.
Lviv’e gelmişken uğramadan geçmemeniz gereken yerlerden biri de Shevchenko Bulvarı. Tüm ünlü mağazalar, kafeler, publar bu caddede. Tam bir piyasa yeri olduğunu söyleyebilirim, duyduğuma göre Lviv’in kadınları yemeyip içmeyip sadece güzelliklerine önem veriyorlarmış. İşte bu yüzden bulvar üzerinde gezerken kendimi podyumda gibi hissettim. Hatta ölüp, cennete gelmiş olabileceğimi bile düşündüm.
KASABA GİBİ MİMARİ MÜZESİ
Yerel Mimari Müzesi, daha önce gördüğüm hiç bir müzeye benzemiyor. Shevchenko Ormanı’nda, 59 hektarlık bir alan üzerine kurulu. İçinde 120 yapı ve 6 tahta klise bulunuyor. Yapılar Ukrayna’nın Boykos, Lemkos, Hutsuls, Bukovyna ve Transcarpathian bölgelerinde yerel halkın yaşamına dair ışık tutuyor.
NASIL GİDİLİR?
* Türk Hava Yolları, kasımda haftanın üç günü İstanbul’dan Lviv’e direkt, gidiş dönüş 413 TL’den başlayan fiyatlarla uçuyor. Pegasus ise üç gün direkt 359 TL’den başlayan fiyatlarla uçuyor. * Aerosvit Hava Yolları’nın bir aktarmalı uçuşları 214, Avusturya Havayolları’nın bir aktarmalı uçuşları 256 Euro’dan başlıyor.