Şükrü KÜÇÜKŞAHİN
Son Güncelleme:
Banff’ta kayak pahalı ama heyecan verici
Uluslararası Gazeteciler Kayak Kulübü’nün (SCIJ) 59’uncu buluşması için Kanada’nın Calgari Havaalanı’na indiğimizde bizi, önce kar tanecikleri, sonra aynı kıyafetleri giyinmiş gönüllüler karşıladı. Otobüslere doluştuk, iki saat sonra ışıl ışıl, 8 bin nüfuslu küçük ama sevimli Banff’a ulaştık. ABD sınırına yakın, meşhur Kanada Kayalıkları’nın bulunduğu Alberta bölgesinde, ulusal parkla iç içe olan kente vardığımızda gece çoktan başlamıştı.
Kar tanelerinin büyüsüne kapılmış halde kente yaklaşırken, rehberimiz Banff’la ilgili bilgiler verdi; ama çok değişik ülkelerden gazetecilere seslendiğini bilerek, şöyle bir cümle kurdu: “Biz burada çöpleri bira yapıp içtiğimiz için etrafta göremezsiniz.”
Denecek laf yoktu; hele gündüz gözüyle sokakları, dağları, bayırları görünce...
Neyse; dönelim yolculuğumuza. Rehberimiz yaban hayvanlarından söz etmeye başladı: geyikler, ayılar, çakallar, sincaplar... Hepsini önemli varlıklar olarak anlattı, “Her yerde görürsünüz, size yabancı değiller; Şehrimize hoş geldiniz, demek isterler” dedi.
Şans bu ya, tam o sıralarda otobüste bir “Aaaa” sesi yükseldi. Hemen solumuzda bir geyik geçişimizi bekliyordu. Bize, hoş geldiniz, dedikten sonra otobüsün ardından salına salına yürüyüp caddeden karşıya geçti. Rehber fırsatı kaçırmadı; verdiği bilgiye göre, biraz ötedeki okulun dağa açılan bahçesinden geçip karşı dağa giderken bize karşılama yapmayı ihmal etmemiş...
HAYVANA OTOBANDA ALT-ÜST GEÇİT
Sonraki günlerde otoban kenarlarında mola verdik, değişik türde geyikleri görüntüledik, evlerin önünde yiyecek arayan ceylanlara denk geldik. Ormanlık alanda açılan otoyolda, sırf hayvanlar telef olmadan karşıdan karşıya geçsin diye alt ve üst geçitler yapılmış. “Kullanılır mı” diye eleştirenler olmuş. Otoyol kenarına döşenen çitlerin yönlendirmesiyle başarı sağlanmış; öncülüğü sincaplar üstlenmiş, onları diğerleri izlemiş. Bir evin önünde iki ceylan görünce Kanadalı meslektaşıma, “Avlarsanız cezası var mı” diye sorma gafletinde bulundum. Şaşkın şaşkın yüzüme baktı; “Niye avlayalım ki” dedi. Sonra devam etti; “Evcilleştirme, yem verme hakkımız dahi yok. Aksi halde para cezası alırsınız.”
Anlatabildim mi derdimi bilemem; ama bu tür manzaraları görmek istiyorsanız Kanada’ya uzun süren ve pahalı sayılabilecek bir yolculuğa çıkmanız gerekir. Hani uçak biletini geçsek dahi oteller pek de ucuz değil. En ucuzu 200 dolar. Ancak oteller güzel. Biz de bunlardan birinde, bölgenin 1887’de inşaatına başlanan şato tarzı ilk otelinde kaldık. Yemek Avrupa fiyatlarına yakın. Her taraf et lokantası dolu; ama Akdeniz mutfağı, sandviç tarzı yiyecekler sunan cafeleri de fena değil. Kayak bölgelerindeki lokantalar Avrupa’dakilerle yakın fiyatlarda; ama keseye azıcık daha kuvvet, denebilir.
EN KÜÇÜĞÜ 100 PİSTLİ
Banff Ulusal Parkı, Kanada’dan UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren sekiz ulusal park arasında. Altı bin kilometrekarelik alanda konaklama tesisi veya yerleşim yasak. Sadece kayak ve yanı başındaki yiyecek tesislerine izin veriliyor. Parkı gezince heyecan duyamamak mümkün değil. Her santimi kayakseverleri heyecanlandıracak kadar kar kaplı. Bir an önce pistlere ulaşmak istiyorsunuz. Kesinlikle de haklısınız. Avrupa’da çeşitli pistlerde kaymış biri olarak derim ki Kanada, daha başka bir keyif veriyor.
Banff çevresinde, en uzağı 55 kilometre olmak üzere dünyanın çok ünlü üç kayak merkezi var: Lake Louise, Mount Norquay ve Sunshine Village. İlk ikisi ormanla iç içe, sonuncusu daha az ağaçlıklı; ama kayalık manzara sunumunda oldukça bonkör. Üç kayak merkezi de yeni başlayandan, çılgınlığın zirvesini yaşamak isteyene kadar her seviyedeki kayaksevere hitap eden çeşit çeşit pistlere sahip. Pist sayıları sırasıyla 100, 140 ve 180. Rakamları bir daha okuyun isterseniz. Bu pistlerin tümü birbiriyle bağlantılı. Yani Türkiye’de hasretini çektiğimiz, bir an önce gerçekleştirmemiz gereken şekilde. Pist sayısı ve bağlantılar nedeniyle, (Bizdeki gibi sabahtan akşama kadar otelin 3-5 pistinde in, çık yapmak yerine), ağaçlar arasında, kayalık manzaralarıyla bir dağdan diğerine geçerek saatlerin nasıl aktığını fark etmezsiniz.
YELLO JACKET’IN SIRRI
Avrupa’da haftalık pist biletleri (Ski pass) 200 Euro civarında, Kanada’da ise iki katına yakın. Dağlar kolay izlenecek pist güzergahlarına sahip olmasına rağmen Lake Lois’de ilginç bir uygulamaya imza atılmış. Emeklilerden oluşan, Gönüllüler Grubu (Yellow Jackets), sizlere rehberliğe hazır. Talep ederseniz tüm pistleri sizinle geziyor; ayılardan pistlere bilgi veriyor, kayağı neşeli kılıyor. Bazı arkadaşlarımız tenhalığa bakıp, bu kayak merkezinin pek tercih edilmediği sonucuna vardı. Bence pist çokluğu, gondolların sürati nedeniyle telesiyejlerde kuyruk bulunmamasıydı bu izlenimi doğuran.
Gelecek yıl biz de SCIJ üyelerini, yani 44 ülkeden en az 250 gazeteciyi, Erzurum’da ağırlayacağız. O buluşmanın da en az Kanada’daki kadar başarılı geçmesi umuduyla, merak edip soruyorum: “Ne dersiniz o uzak diyarlara gitmeye?”
YILDA 4,5 MİLYON TURİST AĞIRLIYOR
Banff, küçüklüğüne karşın her yıl 4.5 milyon turist ağırlıyor. Yüzde 30’u kayakçı. Ancak kent kayak dışında alternatif sunuyor: Çivili botlarla buzda tırmanış, buz altı dalış, tahta delikli sandaletlerle karda yürüyüş, donmuş şelale veya dağ tırmanışı, göl dalışı, buz tutmuş gölde yürüyüş, fotoğraf çekme, hayvan gözetleme, motorlu veya köpekli kızakla gezinti, yöresel yemek, içki keşfi, kaplıca havuzlarında yüzme. Yeter ki bazen eksi 20 dereceyi bulan soğuğa dayanın. Tren gözlemine ne dersiniz? Eğer şansımız varsa tren erken geçer, dendiğinde, “abarttılar” diye düşündüm. Neyse ki şanslıydık. İki dakika sonra tren çamların arasından göründü. Çevrede kameralarla mevzilenmiş birileri olduğundan emin selam sireni çalarak ilerledi. Aman Tanrım, bu ne ya! Bu uzunlukta tren mi olur? Vadi bir uçtan diğerine vagonla kaplansa da tren bitmek bilmedi. Görmeye değer manzara, anlayacağınız. Eğer kente yolunuz düşerse, otelinizin açık havada sıcak havuzuna uğrayın. Şöyle vücudunuz sıcak suda ısınırken saçlarınızın bir kaç dakika içinde buz tutmasını izleyin, hissedin. Belediyenin açık hava havuzlarının daha işlevsel ve tamamen kaplıca suyu ile dolu olduğunu da anımsatmak isterim.
Denecek laf yoktu; hele gündüz gözüyle sokakları, dağları, bayırları görünce...
Neyse; dönelim yolculuğumuza. Rehberimiz yaban hayvanlarından söz etmeye başladı: geyikler, ayılar, çakallar, sincaplar... Hepsini önemli varlıklar olarak anlattı, “Her yerde görürsünüz, size yabancı değiller; Şehrimize hoş geldiniz, demek isterler” dedi.
Şans bu ya, tam o sıralarda otobüste bir “Aaaa” sesi yükseldi. Hemen solumuzda bir geyik geçişimizi bekliyordu. Bize, hoş geldiniz, dedikten sonra otobüsün ardından salına salına yürüyüp caddeden karşıya geçti. Rehber fırsatı kaçırmadı; verdiği bilgiye göre, biraz ötedeki okulun dağa açılan bahçesinden geçip karşı dağa giderken bize karşılama yapmayı ihmal etmemiş...
HAYVANA OTOBANDA ALT-ÜST GEÇİT
Sonraki günlerde otoban kenarlarında mola verdik, değişik türde geyikleri görüntüledik, evlerin önünde yiyecek arayan ceylanlara denk geldik. Ormanlık alanda açılan otoyolda, sırf hayvanlar telef olmadan karşıdan karşıya geçsin diye alt ve üst geçitler yapılmış. “Kullanılır mı” diye eleştirenler olmuş. Otoyol kenarına döşenen çitlerin yönlendirmesiyle başarı sağlanmış; öncülüğü sincaplar üstlenmiş, onları diğerleri izlemiş. Bir evin önünde iki ceylan görünce Kanadalı meslektaşıma, “Avlarsanız cezası var mı” diye sorma gafletinde bulundum. Şaşkın şaşkın yüzüme baktı; “Niye avlayalım ki” dedi. Sonra devam etti; “Evcilleştirme, yem verme hakkımız dahi yok. Aksi halde para cezası alırsınız.”
Anlatabildim mi derdimi bilemem; ama bu tür manzaraları görmek istiyorsanız Kanada’ya uzun süren ve pahalı sayılabilecek bir yolculuğa çıkmanız gerekir. Hani uçak biletini geçsek dahi oteller pek de ucuz değil. En ucuzu 200 dolar. Ancak oteller güzel. Biz de bunlardan birinde, bölgenin 1887’de inşaatına başlanan şato tarzı ilk otelinde kaldık. Yemek Avrupa fiyatlarına yakın. Her taraf et lokantası dolu; ama Akdeniz mutfağı, sandviç tarzı yiyecekler sunan cafeleri de fena değil. Kayak bölgelerindeki lokantalar Avrupa’dakilerle yakın fiyatlarda; ama keseye azıcık daha kuvvet, denebilir.
EN KÜÇÜĞÜ 100 PİSTLİ
Banff Ulusal Parkı, Kanada’dan UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren sekiz ulusal park arasında. Altı bin kilometrekarelik alanda konaklama tesisi veya yerleşim yasak. Sadece kayak ve yanı başındaki yiyecek tesislerine izin veriliyor. Parkı gezince heyecan duyamamak mümkün değil. Her santimi kayakseverleri heyecanlandıracak kadar kar kaplı. Bir an önce pistlere ulaşmak istiyorsunuz. Kesinlikle de haklısınız. Avrupa’da çeşitli pistlerde kaymış biri olarak derim ki Kanada, daha başka bir keyif veriyor.
Banff çevresinde, en uzağı 55 kilometre olmak üzere dünyanın çok ünlü üç kayak merkezi var: Lake Louise, Mount Norquay ve Sunshine Village. İlk ikisi ormanla iç içe, sonuncusu daha az ağaçlıklı; ama kayalık manzara sunumunda oldukça bonkör. Üç kayak merkezi de yeni başlayandan, çılgınlığın zirvesini yaşamak isteyene kadar her seviyedeki kayaksevere hitap eden çeşit çeşit pistlere sahip. Pist sayıları sırasıyla 100, 140 ve 180. Rakamları bir daha okuyun isterseniz. Bu pistlerin tümü birbiriyle bağlantılı. Yani Türkiye’de hasretini çektiğimiz, bir an önce gerçekleştirmemiz gereken şekilde. Pist sayısı ve bağlantılar nedeniyle, (Bizdeki gibi sabahtan akşama kadar otelin 3-5 pistinde in, çık yapmak yerine), ağaçlar arasında, kayalık manzaralarıyla bir dağdan diğerine geçerek saatlerin nasıl aktığını fark etmezsiniz.
YELLO JACKET’IN SIRRI
Avrupa’da haftalık pist biletleri (Ski pass) 200 Euro civarında, Kanada’da ise iki katına yakın. Dağlar kolay izlenecek pist güzergahlarına sahip olmasına rağmen Lake Lois’de ilginç bir uygulamaya imza atılmış. Emeklilerden oluşan, Gönüllüler Grubu (Yellow Jackets), sizlere rehberliğe hazır. Talep ederseniz tüm pistleri sizinle geziyor; ayılardan pistlere bilgi veriyor, kayağı neşeli kılıyor. Bazı arkadaşlarımız tenhalığa bakıp, bu kayak merkezinin pek tercih edilmediği sonucuna vardı. Bence pist çokluğu, gondolların sürati nedeniyle telesiyejlerde kuyruk bulunmamasıydı bu izlenimi doğuran.
Gelecek yıl biz de SCIJ üyelerini, yani 44 ülkeden en az 250 gazeteciyi, Erzurum’da ağırlayacağız. O buluşmanın da en az Kanada’daki kadar başarılı geçmesi umuduyla, merak edip soruyorum: “Ne dersiniz o uzak diyarlara gitmeye?”
YILDA 4,5 MİLYON TURİST AĞIRLIYOR
Banff, küçüklüğüne karşın her yıl 4.5 milyon turist ağırlıyor. Yüzde 30’u kayakçı. Ancak kent kayak dışında alternatif sunuyor: Çivili botlarla buzda tırmanış, buz altı dalış, tahta delikli sandaletlerle karda yürüyüş, donmuş şelale veya dağ tırmanışı, göl dalışı, buz tutmuş gölde yürüyüş, fotoğraf çekme, hayvan gözetleme, motorlu veya köpekli kızakla gezinti, yöresel yemek, içki keşfi, kaplıca havuzlarında yüzme. Yeter ki bazen eksi 20 dereceyi bulan soğuğa dayanın. Tren gözlemine ne dersiniz? Eğer şansımız varsa tren erken geçer, dendiğinde, “abarttılar” diye düşündüm. Neyse ki şanslıydık. İki dakika sonra tren çamların arasından göründü. Çevrede kameralarla mevzilenmiş birileri olduğundan emin selam sireni çalarak ilerledi. Aman Tanrım, bu ne ya! Bu uzunlukta tren mi olur? Vadi bir uçtan diğerine vagonla kaplansa da tren bitmek bilmedi. Görmeye değer manzara, anlayacağınız. Eğer kente yolunuz düşerse, otelinizin açık havada sıcak havuzuna uğrayın. Şöyle vücudunuz sıcak suda ısınırken saçlarınızın bir kaç dakika içinde buz tutmasını izleyin, hissedin. Belediyenin açık hava havuzlarının daha işlevsel ve tamamen kaplıca suyu ile dolu olduğunu da anımsatmak isterim.