Baliem Vadisi: Yeni gerçekçilik
Biz modern dünyanın dertleriyle boğuşurken, yerkürenin bazı köşelerinde hâlâ her şeyden uzak bir hayat süren kabileler var. Dani ve Lani kabileleri de bunlardan... Okurumuz Yasin Turaner Papua Adası’na gitti ve izlenimlerini yazdı
Kendilerine özgü yaşantılarını ve geleneklerini çağdaş dünyadan uzakta sürdürebilen topluluklara, ulaşılması ciddi çabalar gerektiren bakir coğrafyalara yolculuk; her zaman gezginlerin hayali olmuştur. Papua Adası’nda bulunan ve aynı zamanda ‘Beklenilmeyenler Ülkesi’ olarak da bilinen ‘Baliem Vadisi’ de, tüm bu özellikleri içinde barındıran, birçok ilkel kabileye ev sahipliği yapan bir yer. Seyahat kitaplarında vadi için gezginlerin ‘hac’ yeri deniyor... Gezmek bir yaşam biçimiyse, bu topraklara yapılan yolculuk da gezginler için hacı olmak demek.
Baliem Vadisi’ndeki, karayolu ulaşımı olmayan Wamena şehrini ve yakınında bulunan kabile köylerini ziyaret eden bazı belgesel yapımcıları ve sınırlı sayıdaki gezginlerin aksine, işin macera boyutunu artırarak ve biraz da risk alarak, vadinin derinliklerinde, çoğu sarp dağ yamaçlarına yerleşmiş, şehre 3-4 gün yürüyüş mesafesindeki iki farklı kabilenin (Dani ve Lani) köylerini yakın geçmişte ziyaret etme fırsatı buldum. Endonezya hükümeti ataları yamyam olan bu kabilelerin bulunduğu bölgeyi ziyaret eden yabancıların güvenliğini sağlayamadığı için seyahat öncesi Papua eyaletinin başkenti Jayapura’da bulunan polis merkezinden ‘surat jalan’ yani seyahat izin belgesi alınması gerekiyor. Ekibimde bulunan, yerel rehber ve sekiz hamalla birlikte hayat boyu hafızamdan silinmeyecek bir serüven yaşadım...
Nehir üzerinde eski tahta köprülerin bulunduğu etrafı uçurumlarla çevrili, dar, çamurlu patikalarda düşe kalka ilerlediğim, nefesimin kesildiğini hissettiğim inişler ve tırmanışları kapsayan bu zorlu parkur günde ortalama sekiz saatlik bir yürüyüşle tam dokuz gün sürdü... Geceleri ormanda çadır kurup uyudum, hamalların yanında taşıdığı mutfak ekipmanlarıyla yapılan sebze, tatlı patates ve önceden aldığım protein çikolatalarını yedim. Temiz su bulma konusundaysa büyük sıkıntılar yaşadım. Sabahları kaynatarak matarama doldurduğum 1 litrelik nehir suyuyla gün boyu idare etmek zorunda kalıyordum, susuzluğa dayanamayıp domuzlarla beraber nehirden su içtiğim anlar da oldu!
FAZLA GİYİNMEK ÂDETTEN DEĞİL
Fakat benim için Dani bölgesine girmek derin bir gerçekliğe doğru yolculuk gibiydi, daha önce gördüğüm hiçbir yere benzemiyordu. Ataları yamyam olan Dani ve Lani halkı 250 bine yaklaşan nüfusları ile Baliem Vadisi’nin iç kısımlarında dağınık şekilde yaşıyorlar. Bambu ağacı ve saz kullanılarak yapılmış barakadan evler oval tasarımlı olarak düzenlenmiş ve hiçbir şekilde elektrik, tuvalet, mobilya gibi modern özelliklere sahip değiller. Köyler, erkeklerin ve kadınların ayrı ayrı kaldıkları barınakların yanı sıra Danililerin yaşamlarında kritik bir rol oynayan domuz barınaklarından oluşmaktadır. Evli erkekler cinsel birliktelik yaşamak istediğinde belli bir süreliğine eşlerinin yanına gidiyorlar. Çocuk doğuran kadınların daha iyi süt verebilmeleri için ilk üç yıl eşleriyle beraber olmalarıysa yasaklanmış.
Kabilelerde kullanılan araç ve silahlar ahşap, taş, kemik, kök ve bambular kullanılarak yapılıyor. Erkekler penislerinin üzerine taktıkları ‘koteka’ (su kabağından yapılmış kılıf) dışında başka hiçbir şey giymiyorlar. Tütün ve değerli eşyalar da koteka içlerinde muhafaza ediliyor. Her kabile farklı koteka stilini yaratmak için değişik türde kabak yetiştiriyor. Bu kabaklar sadece erkekler tarafından yetiştirilip toplanıyor. Dani kabilesi uzun ve ince, Lani kabilesiyse orta boyda, geniş top gibi bir kabak kullanıyor. Kadınlar geleneksel olarak sadece kısa bir etek giyip, sırtlarını örtecek şekilde bambu sazlarından dokunmuş bir çanta kullanıyorlar.
Vadide çok fazla av hayvanı olmadığı için, avcılık yaygın değil. Kabilelerin temel besin kaynakları çiftçilik. Gün boyu, 70 çeşit tatlı patatesin ve birkaç farklı sebze çeşidinin yetiştiği bahçeleriyle uğraşıyorlar. Sadece protein kaynağı olan domuzlar aynı zamanda birer statü sembolü ve serveti tanımlayan kabile kültüründe önemli bir rol oynuyor. Bir erkek için ne kadar domuz, o kadar zenginlik ve o kadar kadın anlamına geliyor...
ÇEK BİR DOMUZ
Domuzların sadece düğün ve ölüm gibi törenlerde kurban edildiği söylense de en az iki haftada bir et tüketilmesini sağlamak için domuz festivalleri yapılıyor. Bu festivallerde erkekler genellikle burunlarına domuz dişleri takıp, domuz yağı, is, kil ve çamurla vücutlarına desenler yapıyorlar.
Çeşitli dans ve ritüellerle birlikte gerçekleşen festivalin ilk aşamasında domuzu saygı gereği okla kalbinden vurarak öldürüyorlar. Sonrasında bir pişirme çukuru kazılıyor ve yeşilliklerle kaplanıyor. Sürtünme yoluyla ilkelce yakılan ateş, ok ve yayla vurulmuş domuzu pişirmek için kullanılıyor. Kılları yakılarak derisi temizlenen domuz, bambudan yapılmış bir bıçak yardımıyla tüm iç organları çıkartılarak temizleniyor. Sonrasında pişirme işlemi başlıyor. Isının sabit tutulması ve yemeğe daha fazla tat vermesi için önceden kazılan çukurun ilk katmanı kamış otu veya özel akasya yapraklarıyla dolduruluyor ve ikinci yaprak katmanıyla kaplanarak buraya da tatlı patateslerle sıcak taşlar yerleştiriliyor, tüm tatlı patatesler çukuru dolduruncaya kadar bu işlem tekrarlanıyor. Bunların üzerine bir kat da tatlı patates yaprağı ekleniyor.
En üsteyse domuz yerleştirilip, tekrar yaprak ve sıcak taş konuluyor. Son işlem olarak da tüm yiyeceklerin üstü kalın kamış otuyla kapatılarak iyice pişmesi sağlanıyor. Pişirme süresi içerideki tatlı patateslerin boyutuna ve miktarına göre bir ila bir buçuk saat sürüyor. Festival hazır olduğunda ayrı gruplar halinde kadınlar sakatat, tatlı patates ve yeşillikleri yerken, erkekler çoğunlukla et yiyorlar. Kendinizi National Geographic sayfalarının arasında yürüyormuş gibi hissettiğiniz bu festival yaklaşık altı saat sürüyor.
Papua Adası hakkında daha detaylı bilgiye bu www.seyyahadam.com.tr adrese tıklayarak ulaşabilirsiniz.