Ayten SERİN
Son Güncelleme:
Ayağımın altında yeşinin binbir tonu, başımda beyaz bulutlar
Borçka ilçesindeki Maçahel Vadisi son yıllarda giderek daha çok tanınıyor. Yavaş yavaş turizme açılsa da hálá doğasını, sosyal dokusunu koruyor. Ahşap evlerinden, taş köprülerine, şelalelerden yaylalarına kadar her köşesi birer gizli cennet. Arısı, ayısı, balı meşhur. Dört mevsimi aynı günde yaşayabileceğiniz iklimi, sürprizlerle dolu coğrafyasıyla doğaseverlere yeşile doyacakları bir tatil vadediyor.
Karadeniz’i görmedim, diyenler her parçasında ayrı bir kültür olduğunu bilmeli. Doğu Karadeniz’de Trabzon ve Rize’den sonra Artvin bambaşka bir kültüre sahip. Çoğunluk Gürcü asıllı. Gürcüce burada halk arasında ilk tercih edilen dil, özellikle de köylerde...
Her ne kadar Karadeniz’in diğer bölgelerinden farklı yönleri olsa da Maçahel’de de Karadeniz iklimini tadıyorsunuz. Bu da bir günde dört mevsimi birden yaşayabileceğiniz anlamına geliyor. Bu yıl ağustos ayının ortalarına kadar hava hep kapalı gitmiş ama güneş çıktığında en az şehir içi kadar kavurucu oluyor. Hava aniden kapanabilir yağmur ya da dolu yağabilir, sis basabilir ya da fırtına çıkabilir.
SINIR TAŞINDA FOTOĞRAF ÇEKTİRMEYİ SAKIN DENEMEYİN
Borçka’daki Camili, Efeler, Kayalar, Düzenli, Maral, Uğur köylerini içine alan geniş bir vadi Maçahel (ya da Macahel). Gürcüceden gelen bu isim, aynı zamanda Camili Köyü’nün eski adı. Köy deyince aklınıza bir araya sıralanmış evler gelmesin, burada köylerde evlerin arasında kilometreler bile olabiliyor. Evler vadinin dört bir yanına serpiştirilmiş. Otomobiliniz yoksa ne Maçahel’e ulaşmak ne de oradan "yakın" görünen yerlere gitmek kolay. En iyisi büyük kentlerden bu bölgelere düzenlenen turlara katılmak ya da grup oluşturup yerel turizmcilerle bağlantı kurmak. Ama bizim kadar deliyseniz, Borçka’dan günde sadece bir kez (saat 16.00’da) kalkan Camili minibüsüne binip kendi başınıza da köye gidebilirsiniz.
Ulaşımı zor olduğu için köylerde yardımlaşma çok önemli. Minübüs yaşam hattı demek, şehirden tüm siparişleri getiriyor, vadiye aralıklarla serpilmiş evlere tek tek uğrayıp yükleri indirerek yoluna devam ediyor. Vadiye ulaşmak 1,5 saat, dağıtım bir saat sürebilir, şaşırmayın. Vadinin dibindeki Camili Köyü’ne ulaştığınızda kalacak yer bulmak zor değil. Bizim kaldığımız Avni Gülbin’in pansiyonu (0537 928 32 53) tam Gürcistan sınırındaydı, sınır taşlarını kenarından yürüyerek pansiyona giriyorsunuz. Aman, heyecanlanıp fotoğraf makinenizi çıkarmayın. Sınır taşında anı fotoğrafı çekmeyi deneyenler, sınırdaki askerlerce gözaltına alınıyor.
Bu yıl pansiyonculuğa başlanan evin hanımı Ayten Gülbin, bize çocuğu gibi baktı. Makarnadan, peynire, yufkadan, reçele farklı lezzetleri sundu. Vadinin pansiyonlarında konaklama ücreti 40 YTL. Kahvaltı ve iki öğün yemek ücrete dahil. TEMA Konukevi’nde ise fiyat 65 YTL. (0466 485 24 04)
Maçahel’in yakınlarında gezilebilecek yerlerden biri Maral Şelalesi, yol üzerinde dışardan yayla evine benzeyen bir cami var. Caminin kapıları ve içindeki tüm ahşap yüzeyler ince ince detaylarla kök boyalarla rengarenk boyanmış. Kapısı açık, içinde kimseyi bulamasanız da girip gezebilirsiniz. Şelaleye ulaşmak için yürümeniz lazım. Yaklaşık 60 metreden akan şelaleye iniş de dimdik merdivenlerle... Mayonuz yanınızda olsun, buraya kadar inip terleyince suya girmek şart oluyor.
YAYLANIN İSMİ GÖR VE GİT O KADAR GÜZEL Kİ, AYRILAMADIM
Maçahel’de her köyün kendi yaylası, hatta yaylalaları var. Lekaban, Mereta ve Gorgit bunlardan... Tur rotaları genellikle Beyazsu yaylasından yokuş aşağı bir güzergahla Maçahel’in Efeler Köyü yakınlarına iniyor. Ama bizim gibi Borçka’dan doğrudan Camili köyüne geldiyseniz ve Beyazsu yaylasına çıkmak istiyorsanız yaklaşık 800 metrelerden yürümeye başlayıp 2400’lere doğru yokuş çıkacaksınız demektir. Bu yolları rehbersiz bulmak pek mümkün değil. Ormanlardaki ayılar, yavrusu yanında değilse, tehdit hissetmiyorsa zarar vermiyor. Yine de onların huyundan suyundan en iyi anlayanlar elbetteki yerel rehberler. Üstelik, bir çok yaylada GSM şebekesi olmadığını köyün içinde bile cep telefonlarının zor çektiğini hatırlatalım.
Ortalama bir yürüyüşle dört saatte varılan Gorgit Yaylası, Jurrasic Park filmini anımsatıyor. Sanki tepeden koşarak Raptorlar inecek... Dağdan kopmuş büyük kaya parçalarının yayıldığı geniş bir yayla burası. Adı "gör de git" anlamında Gorgit konmuş. Çünkü burası sinekleri bol bir yayla. Yine de doğası o kadar güzel ki, insanın ayrılası gelmiyor. Gorgit’ten tekrar bir tırmanışla Beyazsu’ya doğru çıkılıyor. Yol boyunca öyle değişik bitki örtülerinden geçiyorsunuz ki, orman içi esintisini, kırda üstünüze vuran güneşin yakıcılığını, dere kenarı serinliğini, yükselen otların bacaklarınıza sürtünmesini ardarda hissediyorsunuz. Burada en korkulan şeyler, aniden göz gözü görmez bir sis gelmesi ya da çakıl taşı gibi sert dolu yağması.
BULUTLAR TSUNAMİ DALGASI GİBİ DAĞLARDAN İNİYOR
Gerçekten de hiç ummadığınız bir anda sis basabiliyor. Biz pırıl pırıl bir havada 8 saatlik yürüyüşün ardından Beyazsu yaylasının evlerini görmeye başladığımızda rehavete kapılıp çimenlere serilmiştik. Sisin geldiğini, rehberimizin fotoğraflarını çekerken farkettik. Karşı tepeden bulunduğumuz tepeye ulaşması sadece birkaç dakika aldı. Bulutun tsunami dalgası gibi insanın üzerine geldiğini daha önce hiç duymamıştım. Sis bizi de içine alıp bulunduğumuz tepeyi yalayıp yükseldi, 15 dakika sonra görüntü yeniden netleşti. Yaşadığımız müthiş bir doğa olayıydı. Yörede tecbürebeli olanlara göre çok şanslıydık, çünkü sis kalırsa insanın burnunun ucunu bile görmesi mümkün olmuyormuş. Sis geçse de soğuğu kalıyor, bulutun ardından aniden kışa girdik. Müthiş bir rüzgar ve soğuk eşliğinde, Beyazsu Yaylası’na, koyunlarını otlatan yayla sakinleriyle selamlaşarak girdik. Beyazsu, yanıbaşında çıkan ve bembeyaz köpüren kaynaktan alıyor adını. Ağustosun ortasında bir akşam yayla evinde çıtır çıtır yanan sobanın karşısında ısınmaya çalışacağımı söyleseler hayatta inanmazdım. Ama bu da bir yayla klasiğiymiş. Beyazsu’da da pansiyon hizmeti veren bir yayla evi var, sahibi minibüsüyle tur da gezdiren aynı zamanda halk oyunları hocası İsa Atar(0535 597 67 44) Bu evde de lezzetli sıcak yemek, sıcak duş, yöresel ürünlerle kahvaltı ve en önemlisi de güleryüz bulabilirsiniz.
ATASU YAYLARI’NDA ŞAHİNLERLE ATMACALARLA KARŞILAŞTIK
Beyazsu’dan yaklaşık 6 saatte çıkılan Yıldız Gölü’ne gitmek istiyorsanız bu rotaya bir gün ayırmak lazım. Biz Beyazsu’dan Küçük Atanoğlu ve Büyük Atanoğlu yaylalarına giden rotayı seçtik. Yükseklik duygusunu doyasıya yaşayacağınız bu yolda yürüyenlere Karçal Dağları’nın muhteşem görüntüsü eşlik ediyor. Geniş kırlıklarda keçiler koyunlar, inekler çevrenizde otlarken aşağıda yaşanan derinlik hissi tarif edilmez. Rehberler bu açık alanları olabildiğince çabuk geçme yanlısı, çünkü dolu ve sis tehdidi yine aniden kapınızı çalabilir. Atanaoğlu yaylalarından sonra Karagöl’e inen toprak yol Otinga Ormanları’nın içinden gidiyor. Tepenizde uçan şahin ve atmacaların rüzgara karşı süzülüşlerini ve kırda buldukları ava pike yapmalarını izlemek çok etkileyici. Karagöl daha çok civardan gelenlerin günübirlik mesire yeri. Ama burada da bir konaklama tesisi mevcut. Akşamüstü gölün üzerine vuran yansıma muhteşem, geceleri piknikçilerin artıklarını yemek için buraya da ayılar iniyor. Tesisten çok uzağa gitmemeniz tavsiye olunur.
Her ne kadar Karadeniz’in diğer bölgelerinden farklı yönleri olsa da Maçahel’de de Karadeniz iklimini tadıyorsunuz. Bu da bir günde dört mevsimi birden yaşayabileceğiniz anlamına geliyor. Bu yıl ağustos ayının ortalarına kadar hava hep kapalı gitmiş ama güneş çıktığında en az şehir içi kadar kavurucu oluyor. Hava aniden kapanabilir yağmur ya da dolu yağabilir, sis basabilir ya da fırtına çıkabilir.
SINIR TAŞINDA FOTOĞRAF ÇEKTİRMEYİ SAKIN DENEMEYİN
Borçka’daki Camili, Efeler, Kayalar, Düzenli, Maral, Uğur köylerini içine alan geniş bir vadi Maçahel (ya da Macahel). Gürcüceden gelen bu isim, aynı zamanda Camili Köyü’nün eski adı. Köy deyince aklınıza bir araya sıralanmış evler gelmesin, burada köylerde evlerin arasında kilometreler bile olabiliyor. Evler vadinin dört bir yanına serpiştirilmiş. Otomobiliniz yoksa ne Maçahel’e ulaşmak ne de oradan "yakın" görünen yerlere gitmek kolay. En iyisi büyük kentlerden bu bölgelere düzenlenen turlara katılmak ya da grup oluşturup yerel turizmcilerle bağlantı kurmak. Ama bizim kadar deliyseniz, Borçka’dan günde sadece bir kez (saat 16.00’da) kalkan Camili minibüsüne binip kendi başınıza da köye gidebilirsiniz.
Ulaşımı zor olduğu için köylerde yardımlaşma çok önemli. Minübüs yaşam hattı demek, şehirden tüm siparişleri getiriyor, vadiye aralıklarla serpilmiş evlere tek tek uğrayıp yükleri indirerek yoluna devam ediyor. Vadiye ulaşmak 1,5 saat, dağıtım bir saat sürebilir, şaşırmayın. Vadinin dibindeki Camili Köyü’ne ulaştığınızda kalacak yer bulmak zor değil. Bizim kaldığımız Avni Gülbin’in pansiyonu (0537 928 32 53) tam Gürcistan sınırındaydı, sınır taşlarını kenarından yürüyerek pansiyona giriyorsunuz. Aman, heyecanlanıp fotoğraf makinenizi çıkarmayın. Sınır taşında anı fotoğrafı çekmeyi deneyenler, sınırdaki askerlerce gözaltına alınıyor.
Bu yıl pansiyonculuğa başlanan evin hanımı Ayten Gülbin, bize çocuğu gibi baktı. Makarnadan, peynire, yufkadan, reçele farklı lezzetleri sundu. Vadinin pansiyonlarında konaklama ücreti 40 YTL. Kahvaltı ve iki öğün yemek ücrete dahil. TEMA Konukevi’nde ise fiyat 65 YTL. (0466 485 24 04)
Maçahel’in yakınlarında gezilebilecek yerlerden biri Maral Şelalesi, yol üzerinde dışardan yayla evine benzeyen bir cami var. Caminin kapıları ve içindeki tüm ahşap yüzeyler ince ince detaylarla kök boyalarla rengarenk boyanmış. Kapısı açık, içinde kimseyi bulamasanız da girip gezebilirsiniz. Şelaleye ulaşmak için yürümeniz lazım. Yaklaşık 60 metreden akan şelaleye iniş de dimdik merdivenlerle... Mayonuz yanınızda olsun, buraya kadar inip terleyince suya girmek şart oluyor.
YAYLANIN İSMİ GÖR VE GİT O KADAR GÜZEL Kİ, AYRILAMADIM
Maçahel’de her köyün kendi yaylası, hatta yaylalaları var. Lekaban, Mereta ve Gorgit bunlardan... Tur rotaları genellikle Beyazsu yaylasından yokuş aşağı bir güzergahla Maçahel’in Efeler Köyü yakınlarına iniyor. Ama bizim gibi Borçka’dan doğrudan Camili köyüne geldiyseniz ve Beyazsu yaylasına çıkmak istiyorsanız yaklaşık 800 metrelerden yürümeye başlayıp 2400’lere doğru yokuş çıkacaksınız demektir. Bu yolları rehbersiz bulmak pek mümkün değil. Ormanlardaki ayılar, yavrusu yanında değilse, tehdit hissetmiyorsa zarar vermiyor. Yine de onların huyundan suyundan en iyi anlayanlar elbetteki yerel rehberler. Üstelik, bir çok yaylada GSM şebekesi olmadığını köyün içinde bile cep telefonlarının zor çektiğini hatırlatalım.
Ortalama bir yürüyüşle dört saatte varılan Gorgit Yaylası, Jurrasic Park filmini anımsatıyor. Sanki tepeden koşarak Raptorlar inecek... Dağdan kopmuş büyük kaya parçalarının yayıldığı geniş bir yayla burası. Adı "gör de git" anlamında Gorgit konmuş. Çünkü burası sinekleri bol bir yayla. Yine de doğası o kadar güzel ki, insanın ayrılası gelmiyor. Gorgit’ten tekrar bir tırmanışla Beyazsu’ya doğru çıkılıyor. Yol boyunca öyle değişik bitki örtülerinden geçiyorsunuz ki, orman içi esintisini, kırda üstünüze vuran güneşin yakıcılığını, dere kenarı serinliğini, yükselen otların bacaklarınıza sürtünmesini ardarda hissediyorsunuz. Burada en korkulan şeyler, aniden göz gözü görmez bir sis gelmesi ya da çakıl taşı gibi sert dolu yağması.
BULUTLAR TSUNAMİ DALGASI GİBİ DAĞLARDAN İNİYOR
Gerçekten de hiç ummadığınız bir anda sis basabiliyor. Biz pırıl pırıl bir havada 8 saatlik yürüyüşün ardından Beyazsu yaylasının evlerini görmeye başladığımızda rehavete kapılıp çimenlere serilmiştik. Sisin geldiğini, rehberimizin fotoğraflarını çekerken farkettik. Karşı tepeden bulunduğumuz tepeye ulaşması sadece birkaç dakika aldı. Bulutun tsunami dalgası gibi insanın üzerine geldiğini daha önce hiç duymamıştım. Sis bizi de içine alıp bulunduğumuz tepeyi yalayıp yükseldi, 15 dakika sonra görüntü yeniden netleşti. Yaşadığımız müthiş bir doğa olayıydı. Yörede tecbürebeli olanlara göre çok şanslıydık, çünkü sis kalırsa insanın burnunun ucunu bile görmesi mümkün olmuyormuş. Sis geçse de soğuğu kalıyor, bulutun ardından aniden kışa girdik. Müthiş bir rüzgar ve soğuk eşliğinde, Beyazsu Yaylası’na, koyunlarını otlatan yayla sakinleriyle selamlaşarak girdik. Beyazsu, yanıbaşında çıkan ve bembeyaz köpüren kaynaktan alıyor adını. Ağustosun ortasında bir akşam yayla evinde çıtır çıtır yanan sobanın karşısında ısınmaya çalışacağımı söyleseler hayatta inanmazdım. Ama bu da bir yayla klasiğiymiş. Beyazsu’da da pansiyon hizmeti veren bir yayla evi var, sahibi minibüsüyle tur da gezdiren aynı zamanda halk oyunları hocası İsa Atar(0535 597 67 44) Bu evde de lezzetli sıcak yemek, sıcak duş, yöresel ürünlerle kahvaltı ve en önemlisi de güleryüz bulabilirsiniz.
ATASU YAYLARI’NDA ŞAHİNLERLE ATMACALARLA KARŞILAŞTIK
Beyazsu’dan yaklaşık 6 saatte çıkılan Yıldız Gölü’ne gitmek istiyorsanız bu rotaya bir gün ayırmak lazım. Biz Beyazsu’dan Küçük Atanoğlu ve Büyük Atanoğlu yaylalarına giden rotayı seçtik. Yükseklik duygusunu doyasıya yaşayacağınız bu yolda yürüyenlere Karçal Dağları’nın muhteşem görüntüsü eşlik ediyor. Geniş kırlıklarda keçiler koyunlar, inekler çevrenizde otlarken aşağıda yaşanan derinlik hissi tarif edilmez. Rehberler bu açık alanları olabildiğince çabuk geçme yanlısı, çünkü dolu ve sis tehdidi yine aniden kapınızı çalabilir. Atanaoğlu yaylalarından sonra Karagöl’e inen toprak yol Otinga Ormanları’nın içinden gidiyor. Tepenizde uçan şahin ve atmacaların rüzgara karşı süzülüşlerini ve kırda buldukları ava pike yapmalarını izlemek çok etkileyici. Karagöl daha çok civardan gelenlerin günübirlik mesire yeri. Ama burada da bir konaklama tesisi mevcut. Akşamüstü gölün üzerine vuran yansıma muhteşem, geceleri piknikçilerin artıklarını yemek için buraya da ayılar iniyor. Tesisten çok uzağa gitmemeniz tavsiye olunur.