GeriSeyahat Ateş üstündeki Nisiros
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Ateş üstündeki Nisiros

Ateş üstündeki Nisiros

Datça Yarımadası’na 20 kilometre uzaklıktaki Nisiros’ta volkanlar sıcak, köyler huzurlu, deniz temiz. Koç Lisesi öğrencisi Deniz Lenger yazdı.

Nisiros (İncirli), gökyüzünden bakıldığında neredeyse düzgün bir beşgen şeklinde. Volkanik yapısından alıyor bu özelliğini. Oluşumu hakkındaki mitolojik hikaye ilginç: Polyvotis adındaki canavarın kaçmasını engellemek için Deniz Tanrısı Poseidon, Kos’un bir parçasını koparır ve canavarın üstüne atar. Canavar bu kayanın altında ezilir; ancak hayatta kalır. Polyvotis her inlediğinde ada sarsılır ve volkanik depremler meydana gelir. Eski Yunanlarda da ne hayal gücü varmış. Her doğa olayı için bir hikâye uydurmuşlar.

MANHATTAN’IN TEMPOSUNDAN KAÇTI, ADAYA SIĞINDI

Yelkenliyle yaptığımız Astipalaia-Nisiros yolculuğunda rüzgar kuvvetli, dalgalar önceki güne göre küçüktü. Apaz ve iskele kıç omuzluktan gelen rüzgârdan yararlanmak için yelken açtık. Hiç motor çalıştırmadan Nisiros’a vardık. Ortalama hızımız 5-6 mil arasında değişti. Dalgaların üzerinde yelkenle sörf yaparken 9,5 deniz miline kadar çıktı. Yorulmuş; ama mutlu bir şekilde adanın iki limanından Palon’a girdik.
Palon, Limin Mandraki’ye oranla meltemden çok daha iyi koruma sağlıyor. Mandraki daha çok büyük vapurlar tarafından kullanılıyor. Palon ise çok şirin küçük bir köy barındıran, korunaklı ve kalabalık bir liman. Çok sayıda Türk tatilciye rastlamak mümkün. Kıyıda pek çok taverna bulunuyor. Market ve fırın da...
Köydeki otomobil kiralama şirketinin Yunan sahibi ve Amerikalı eşi bize çok yardımcı oldu. Bir zamanlar Manhattan’da yaşayan hanım “Eskiden hayatım hep koşuşturmacaydı” dedi. “O hızlı tempoda yaşanan an kaybolup gidiyor. New York’tan buraya yerleştiğimi öğrenenler çılgın gözüyle bakıyor. Ben memnunum.”
Biz de İstanbullu olarak kendisine hak verdik. Sonra tavsiye ettiği restorana gittik.

/images/100/0x0/55eab6e0f018fbb8f8920800

DAĞDA SAUNA SÜRPRİZİ

Aphroditi’de çok güzel bir yemek yedik. Adada yakın zamana kadar büyük miktarda badem üretildiği için bu mutfağa da yansımış. Neredeyse tüm soslarda badem vardı. (Geleneksel alkolsüz badem şurubu almaya gittiğimizde badem ağaçlarının salgın hastalıktan çok azaldığını öğrenecektik.)
Ertesi gün babam otomobil kiraladı. 50 kilometrekarelik adanın beş köyünde toplam 948 kişi yaşıyordu. İlk durağımız Palon’un hemen güneyindeki Emporios Köyü’ydü. Sadece ikişer restoran ve kilise vardı. Köyü turlarken pek çok evin terk edildiğini gördük. Adada büyük plaj ve kumsal yok. Uzun deniz tatiline uygun değil. Emporios, ancak iki kişinin geçebileceği genişlikte dar ve dik sokakları, taş zemin ve beyaz duvarları ve mavi panjurlarıyla tipik bir Yunan köyüydü. Farklılığı içindeki sauna! Buna uzun bir yürüyüşten sonra ulaştık. Dağ başında, küçük bir tünelle ulaşılan iki metrekarelik, çok sıcak taş bir odaydı. Tamamen doğaldı. Hâlâ aktif olan volkanın gücünü gördük.

YUNANİSTAN’IN EN GÜZEL KÖYÜ SEÇİLDİ

Yunanistan’ın en güzel köylerinden biri seçilmiş Nikia. İki restorana ve Nisiros Volkanik Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor. Müzeyi kişi başı 4 Euro’ya gezebiliyorsunuz. Volkan oluşumuyla ilgili poster, film ve maketler sergileniyor. Coğrafya dersinde öğretilen bilgileri desteklemek için ideal. Müzenin  anı defterinde okuduğunuzda çoğu kişinin adayı ne kadar sevdiğini anlayabiliyorsunuz.
Akşama doğru tekneyle Mandraki’ye gitmeye karar verdik. Limana vardığımızda sadece iki yelkenli vardı. Sürekli esen meltem ve vapur dalgaları diğerlerini kaçırmıştı.
Sahildeki yürüyüşte, yerel içecek olan “soumada”yı satan bir dükkân bulduk. Bademden yapılan alkolsüz bir içecek bu. Suyla ya da sütle karıştırılıp içiliyor. Aynı zamanda kokteylde, pastalara aroma vermek için de kullanılıyor. Dükkân sahibi hanım “Bunları ben hazırlıyorum” dedi. Artık bademleri yakındaki Datça’dan satın alıyorlarmış. Bu dükkândan bir şişe soumada ve bir şişe kanelada (yine alkolsüz; ama tarçından yapılan bir içecek) aldık. Biraz daha yürüdükten sonra kayalara oyulmuş , yerden yaklaşık 20 metre yüksekliğindeki Panagia Spiliani Manastırı’na rastladık. 17’nci yüzyıldan kalma yapı Mandraki’yi kuş bakışı görmeyi sağlıyor.

STEFANOS KRATERİ’NE İNDİĞİMİZE DEĞDİ, MANZARA ÇOK GÜZELDİ

Emporios’tan sonra sıradaki durağımız adanın güney ucuna daha yakın olan kraterdi. Stefanos Krateri yaklaşık 300 metre çapında, 25 metre derinliğinde. Kratere vardığımızda iyi İngilizce konuşan bir Yunan rehber bizleri karşıladı. Öncelikle Stefanos yerine daha küçük kraterleri ziyaret etmemizi salık verdi. Kraterdeki deliklerin üstü hariç her yerde yürüyebileceğimizi anlattı. Delikli yerlerin altı boştu, çökebilirdi. Terlik yerine spor ayakkabıyla girmek gerekiyordu. Büyük krateri görmek için sabırsızlanıyorduk. Önce ona gittik.
Krater bölgesine vardığımızda hissettiğimiz kükürt kokusu, kraterin içlerine doğru yürüdükçe iyice keskinleşti. Başım ağrımaya başladı. Aşırı sıcaktı etraf. Yaklaşık 15 dakikada inebildik. Bu arada çevremizdeki sarı kükürt yuvalarından sıcak kükürt topladık. Aşağıda bizi mükemmel bir manzara bekliyordu. Krater deliklerini yakından gördük; ama üzerlerine basmaya cesaret edemedik. Yürürken yerin hafif hafif sallanıyordu. Aşırı sıcaktan enerjimiz tükenmişti. Diğer küçük kraterlere gitmeye hâlimiz kalmamıştı. Otomobile binip sonraki durağımız Nikia Köyü’ne gittik.

False