Astara’da çöle çıkmak
İran’a gitmek isterseniz, ülkenin tatil günü olan cuma uygun değil. Hele bir de Azerbaycan üzerinden giriyorsanız saat farklarını iyi gözetin. Akşam 18.00’den sonraysa zaten geçemezsiniz, gümrük ertesi sabah 09.00’a kadar tatildir. Dert etmeyin, ‘çöle’ çıkın, yani şehri gezin. Kapalı kutu İran’ı çözmek için müthiş bir fırsat yakaladığınızı bilin.
“Meşiinleri (araba) şuraya saklayın da çöle çıkın.” Saçları itinayla geriye taranmış, kaslı vücutlu, aynalı gözlüklü, Johnny Bravo tipli İranlı genç, bize geniş gümrük bahçesindeki gölge bölgeyi işaret ediyordu. 30 dereceyi geçen sıcaklık, bunaltıcıydı. İran Astarası’nda gümrük işlemlerimizi yapan Peyman’ın bu cümlesi bizi şaşırtmıştı: “Aaaa burada çöl mü varmış?”
15 gün önce İstanbul’dan yola çıkmış, yaklaşık 5 bin kilometre yapmış ve nihayet İran Gümrüğü’ne gelmiştik. Bu yıl yedincisi düzenlenen; Gürcistan, Azerbaycan ve İran’ı kapsayan Land Rover Adventure Türkiye’nin son ülke etabı olan İran’a adım atmak üzereydik. Gümrük işlemlerini bitirip, Doğu’nun penceresi İran’ı bir an önce keşfe çıkmak istiyorduk. Hedefimiz, tarihi İpek Yolu üzerindeki Tebriz’e ulaşmak, oradan da Bazargan üzerinden ilerleyip Gürbulak’tan Türkiye’ye dönmekti. Bir İslam cumhuriyeti olarak İran’da alkollü içecek, telsiz, fotoğraf yasak, kadınların başlarını örtmeleri gerek. Bu nedenle Azeri Astarası Gümrük İdaresi’nden geçtikten sonra, araçları dip bucak sakıncalı içeceklerden temizledik. Kadınlar ve kız çocukları başörtüsü ve uygun giysilerimizi giydik. Profesyonel fotoğraf makinelerimizi çantalarına yerleştirdik. Araç telsizlerini kaldırdık. Hazırdık. Gümrük kapısından girdiğimizde bizi, eski dini lider Ayetullah Humeyni ve şu anki ruhani lider Ayetullah Ali Hamaney’in resmi karşıladı. Ancak günlerden cumaydı. Günlerdir yoldaydık ve bugünün İran’da resmi tatil olduğunu unutmuştuk. Yarını bekleyecektik. Dillere destan Acem ülkesi, kapalı kutu İran’a çok yakındık. Ama bu çöl de nereden çıkmıştı? Peyman, çoğu Farsça birazı Azerice anlatmaya başladı: “Yoo, burada tabii ki çöl yok. Biz ‘çöl’ diyoruz, yani ‘dışarı’ya, şehre çıkıp gezebilirsiniz. Parka ve çarşıya gidebilirsiniz. Arabaları (meşiinleri) gölgede park edip (saklayıp) gümrük dışına çıkabilirsiniz. İsterseniz gece burada kamp atıp kalabilirsiniz ama 21.00’e kadar araçlarınızın başına dönmelisiniz ya da gecelik apart ev kiralayabilirsiniz.”
Karar verdik; saat 21.00’e kadar çöldeyiz, akşamsa gümrüğe dönüp araçların yanında kamp atacağız. Bunun üzerine Peyman, “Yarın sabah görüşürüz” diyerek motoruna atladı gitti.
ÇARŞI KIPIR KIPIR
Vakit kaybetmeden gümrükten çıktık. Dışarıda bizi şehrin kıpırtısı ve ahengi kucakladı. Önce paralarımızı İranlıların ifadesiyle Tömen’e çevirdik. Üzerindeki Ayetullah Humeyni fotoğrafı nedeniyle ‘Humeyni’ de deniyor. 1 Humeyni, 1.3 TL. Her tarafta hareket var. Yanımızdan geçen arabalardan İbrahim Tatlıses’in Mavi Mavi şarkısı duyuluyor. Kebapçılar, pizza ve hamburgerciler... Bir de cadde ve sokak aralarında seyyar arabalarda falafelciler... Asıl unutulmazı, insanın içini açan nane ya da salatalık aromalı ayranları. Nefis, buz gibi... Ayrıca kolalı içecekler de bildiğiniz tatta. Çünkü İran, Coca-Cola ve Pepsi ile ortak kolalı içeçek üretiyor.
SAYFİYE YERİ
Gümrük binasının hemen karşısındaki park, çok ilginçti. Parkın etrafı, üzeri yatak yorgan sarılmış binek otomobillerle doluydu. Araçların hemen yakınındaysa yere serili örtüler üzerine oturmuş çoluk çocuk, genç-yaşlı İranlılar... Bazılarının yanında renk renk çadırlar... Belli ki dün geceden gelip bu çadırlarda konaklamışlar. Ülkede özellikle yaz aylarında bu şekilde yer değiştiren bir nüfus varmış. Tıpkı yazlığa gider gibi, yatağını yorganını arabasının üst bagajına denk yapanlar, özellikle Hazar kıyılarına gelip konuyor. Tatil günü olan cumalarıysa bu aile gezileri çok revaçta. Peyman’ın söylediğine göre; görülen bir karış yeşilliğe örtü örtüp oturulabiliyor, çadır kurup yatılabiliyor. Bu hareketlilik eylül ortalarına kadar da sürüyormüş.
HER YERDE ÇEŞME VAR
Kadın olmak her yerde olduğu gibi burada da zor. Sokakta hem siyah çarşafını yani ‘çador’unu toparlayıp, yemek yapmak, sonra yemek bulaşıklarını yıkayıp paklamak kolay değil. Bu denli insanların sokakta olduğu, bu kadar ortalıkta yemek pişen bir yer için söylemek gerek, şehir mis gibi kokuyor. Herhalde bunda adım başı çeşme olmasının önemi büyük. Astara’da kaldığımız iki gün boyunca suya hiç para vermedik ve kana kana güzel su içtik.
Bir de kaldırımların kenarında görünür yerlerde şehit yakınları için bağış kumbaraları bulunuyor. Ayrıca şehrin geliş-gidişli caddelerinin orta refüjlerindeki tabelalarda İran-Irak Savaşı’nda şehit olanların fotoğrafları yer alıyor. Bizdeki gibi minareli cami gözüme çarpmadı. Ezan sesi duymadım. Beş vakit değil, üç vakit namaz kılındığını öğrendim.
AHLAK POLİSLERİ UYARIYOR
Çador’lu kadınlar çok ama renkli başörtüsünü bir aksesuar gibi saçına tutturanlar da var. Bu arada kadınlar, her yerde. Çarşıda, pazarda, sokakta, hatta plajda... Ama tabii ki ahlak polisi kadınlar gözetiminde. Kadınlar tesettür mayoları, erkeklerse fanila ve haşemayla suya girebiliyor. Plaja giden arkadaşlar, kadın polislerin fanila giymeden suya giren erkekleri uyardığını anlatıyor.
Astara pazarının üzeri kapalı. Küçük küçük dükkânlarda kıyafet, ayakkabı, iç çamaşırı, zücaciye ürünleri satılıyor. Çoğu Uzakdoğu ürünü. Kadınlar bakımlı, çoğu makyajlı, giyinmeyi seviyor. Çador giymeyenler, rahatlıkla streç kot pantolon üzerine tunik bluzler giyebiliyor. Topuklu ayakkabıların rengi, genelde başa iliştirilen örtüyle uyumlandırılıyor. Pazarı gezerken mayo ve iç çamaşırı satan bir dükkânın sattığı silikonlu iç çamaşırı gözümüze çarptı. Ne kadar tezgâh altına doğru asılsa da dikkatimizden kaçmadı.
PARS, ZAMYAD, PARVAZ
Sokak ve caddelerde genelde gri renkli Peugetto Pars markalı araçlar var. Daha çok taşımacılıkta kullanılan Zamyad marka mavi renkli kamyonetler ve Parvaz marka motosikler göze çarpıyor. Bu arada şehri gezerken, motoruyla yanımızdan geçen Peyman’ı gördük; “Plaja gittiniz mi” diye sordu. “Gittik” dedik. Astara’da Peyman’ı tanımayan yok gibi. Biraz sohbetle anlıyoruz ki; Peyman bir boksör. “Kırık” diyor, burnunu işaret ederek. 25 yaşında ve dört erkek kardeşi var. Babasıyla birlikte 5 yıldır gümrükte çalışıyor. Bir kardeşi daha boksörmüş, “Kulübümüz var, dövüşüyoruz” diyor. İstanbul’a gelmiş ve yine gelmek istiyor; hatta İstanbul’da yaşamak: “Bizim burada 50 yaşına geldi mi insan ölür, ama sizde öyle mi; 60,70, 80...”
O akşam Astara Gümrüğü’nün bahçesinde araçların yanında kamp attık. Ertesi gün gümrükten çıkmamız 18.00’e kadar sürdü. Erdebil üzerinden Tebriz’e gitmek üzere hareket ettik.
BUNLARA DİKKAT
İran Astarası Gümrük Kapısı’na geldiğiniz gün, saat ve ülkeler arası saat farklarına dikkat edin. Azerbaycan’la iki saat, İran’la 1.5 saat fark var. Ayrıca örneğin perşembe saat 18:00’de gelmişseniz, geçişiniz ertesi güne kalır. Çünkü gümrük, saat 18:00’den ertesi gün 09:00’a kadar tatil. Cumalarıysa ülkede resmi tatil.
Özellikle Astara’da; gümrükte beklerken ‘çöle’ çıkıp fotoğraf çekecek olursanız çok dikkatli olun. Kadın, molla ve kamuya ait bina fotoğrafı kesinlikle çekmeyin. Şehirdeki kameralar kontrol edilip, çektiğiniz fotoğraflara el konulur. Bununla da kalmayıp, kadıya çıkarılıp hapis cezası alabilir, gezinizin bundan sonraki bölümünde ülkede ajan muamelesi görebilirsiniz.
Ayrıca ülke genelinde her şehre giriş ve çıkışta polis kontrolü yapılıyor. Hele ki yabancıysanız, polisi bulup mutlaka oradan geçtiğinize dair, verilen evrakı damgalatmak zorundasınız.