Son Güncelleme:
Arif Mardin yarın bir ödül daha alacak
Saat, New York sabahının 11.00'i. Otelin kapısına iniyorum. Ayaklı taksi, (pedicap şoförü) Chris West gelecek. Yumurta satan kadınlara gideceğiz. Haberin başlığı hazır da, haber yok ortada. Gazetelerde, dergilerde ilanları, haberleri gırla gidiyor. Ben de zannediyorum ki, elini uzatsan ulaşabilirsin.O kadar yaygın....Evet yaygın ama bulmaya gelince 24 saat yetmiyor işte. İşaretlenmiş bir sürü telefon numarası var elimizde, öyle çat kapı giremiyorsun hiçbir yere, arıyorsun, mesaj bırakıyorsun, onlar seni geri arıyorlar.Başıma geleni anladınız, aramadılar!Yine de gittik birkaç kliniğe, yetkililerle görüşmeyi beceremedik ama en azından birkaç broşür oldu elimizde. Bütün ganimet bu kadar.Haberi yapamadım yani. Akşam da Arif Mardin'e davetliydik, dönmek zorunda kaldım.*Arif Mardin deyince orada duracaksın!İki dakika sağına soluna bakacaksın.Bir insan, 71 yaşında bu kadar dinamik, bu kadar başarılı, bu kadar atılgan, bu kadar çalışkan ve (en çok da bunu söylemekten hoşlanıyorum) bu kadar mütevazı olabilir mi?Amerika'da Grammy'de yılın prodüktörüydü. Onun Norah Jones'u en iyi albüm seçildi. 13 milyonluk olağanüstü satış, bu başarının ikinci ödülü. Rahatlıkla Norah Jones'u keşfeden adam olduğunu söyleyebiliriz. Zaten şimdi de sesi ve tarzı Norah Jones'a benzeyen kim varsa, çat kapı Arif Mardin'in karşısında:- Bir de beni dinler misiniz?Dinler.Arif Mardin herkesi dinler.Ama dinletir de...*Central Park West'te bir apartmanda oturuyor. Şık, sade bir bina. 1975'ten beri Latife Mardin'le birlikte orada yaşıyorlar.Binada Spielberg'in de bir dairesi var, arada sırada gelip kalıyormuş. Barry Manilow (hani Coppa Cabana'yı söyleyen büyük burunlu amca) da orada oturuyormuş.Asıl komiği, oradaki dairelerden birine bayılan kim?Madonnaaaa.Daire almak istemiş.Fakat havasını almış!Çünkü yönetim kendisinin koruma ordusundan ürkmüş.Baba bir yer yani.New York'ta da Central Park manzarası, bizim Boğaz manzaralı bir daireye değil, apartmana tekabül eder.Yaşadığı yerin bir özelliği daha var.John Lennon'un öldürüldüğü binanın çok yakınında.Genel kültür olsun diye söylüyorum, Age of İnnocence filmi de orada çekilmiş.*Herkesin bir içkisi var.Arif Mardin'inki de James Bond'unkiyle aynı: Martini.Çok seviyor.Kendisi sevdiği için sevdiği herkese de Martini yapıyor. Mutfakta kendisi hazırlıyor. Bardakları buzlukta soğutuyor. Ve elleriyle servis yapıyor. Özel bir ismi var onun Martini'lerinin: Jeronimo.Neden bu Kızılderili şefinin ismini hazırladığı martinilere verdiğini bir zahmet kendisine soracaksınız. İçimi yumuşak ama kendisi sert bir içki. En geç üçüncüde tamamsın. Dördünceye çıkar mısın, Allah bilir. Çıkarsan da düşüşeceğin kesin!*Mükkemel bir çalışma odası var.Duvarlar, boydan boya altın plaklar, Grammy ödülleri, imzalı fotoğraflarla dolu. Bir tarafta büyük, insanı etkileyen bir kütüphane. Ve bir yazı masası. Kitaplar, dergiler, defterler, CD'ler, müzik aletleri...En önemlisi yaşayan bir yer.İnsanın kendisini rahat hissettiği keyifli bir yer. Çok ödülü var, fakat Arif Mardin'e bakarsanız, onları bir başkası almış, sanki kendisi almış gibi davranmıyor, bu kadar alçakgönüllü olması da insanı şaşırtıyor. Nitekim yarın da bir ödül alacak: Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nin Yaşam Boyu Başarı Ödülü.*Arif Mardin usulü bir New York gecesi yaşıyoruz. Bir kulübe gidip onun müzisyenlerinden birini dinleyeceğiz.Kulübün adı Joe's Pub.Dinleceğimiz müzisyen de Melissa Errico. Yale mezunu, müzikal kökenli harika sesi olan bir şarkıcı.Orkestrada Arif Mardin'in oğlu Joe davul çalıyor, zaten aile boyu sanatçılar, kızı da fotoğraf sanatçısı, Eylül'de İstanbul'da sergisi olacak.Latife Mardin'den söz etmiş miydim?O da yazar. Şu anda yeni kitabının hazırlıklarıyla meşgul.Çok hoş ve farklı bir geceydi anlayacağınız.İyi ki, sevgilimin dayısı Arif Mardin!Sigarayı bırakmak isteyen New York'a gitsinSigara açısından New York bitmiş! Bir sigara içer olarak kendimi bir fare, bir böcek gibi hissettim. Sigarayla mücadele derneklerinden özür diliyorum ama ben sigara içiyorum, bırakmayı düşünmüyor değilim, hatta istiyorum, ama ileride. Ve ben, istediğim için bırakmak istiyorum. Baskıdan ya da modadan dolayı değil. Sağlık açısından zararlı olduğuna inandığım için. Ama şimdilik içiciyim.New York'ta daha önceleri de sigara içme konusunda problemler yaşadım fakat onlar ne güzel günlermiş öyle. Restoranda barda sigara içilebilir bölümler vardı. Bazı taksiciler de müsaade ederdi. Şimdi nerdeeee?Yasakçılık, despotizm boyutuna varmış!Hiçbir yerde, hiçbir şekilde elinde yakılmış sigarayla duramıyorsun. Sokakta sigara içerken bile bir suçlu gibi eziksin. İdeolojik olarak müthiş bir iş başarmışlar. Ama ben size bir şey söyleyeyim mi, bende tam ters etki yarattı. Eskiden New York'ta ‘‘Hakikaten şu sigarayı bırakmak lazım’’ der, hak verirdim. Bu defa, içim isyan duygularıyla doldu: ‘‘Yok ya, niye bir sigara bile içemeyecekmişim’’e kadar geldim. İçeride insanlar yemek yiyor, ben sigara molası vermek için dışarı çıkıyorum. O da ne! Birleşmiş Milletler'de Üçücü Dünya Ülkeleri toplantısı var gibi. Afrikalılar, Pakistanlılar, Afganlar ve Türkler puf puf puf sigara tüttürüyorlar. İyice sinir bozucu yani.Bir tespitim daha var: Sigarayı bırakmak isteyenler acilen New York'a gitsin. Öyle bir baskı var ki, bir süre sonra az içmeye, hatta içmemeye başlıyorsun. Sanki tepende bir ‘‘Big Brother’’ var, sigara içersen seni gözetliyor, yakalıyor. Sen de azarlanmamak için içmemeyi tercih ediyorsun.New York sokak modasından tiyolar1.Yakında pantolonunuz, poponuzdan aşağıya düşerse, hiç şaşırmayın! Her yıl biraz daha aşağıya inen bel hizaları, bu yıl artık doruğa çıkmış. O pantolonlardan yanlışlıkla bir tane de ben aldım. Otele geldim. Azarı işittim. Ertesi gün kös kös gidip iade ettim. Böyle bir şeyi asla giyemezmişim! Aslında doğru. Giyilecek gibi değil. Bir anlık gafletime geldi.2. Söz konusu düşük bel pantolonların içine renkli iç çamaşırı giyilecek. Dikkat, siyah olmayacak! Siyah demode. Pembe, eflatun, lila gibi renkler. Ve mümkünse onlar görünecek. Pantolonun üzerine de kenarı aynı renkten dantelli atletler çekilecek. Sutyen kesinlikle yasak! Büyük göğüs modası da yok. Wonderbra'lar da demode. Doğal görüntü olacak...3.Karışınızı ölçün, ne kadar geliyorsa, o kadar uzunlukta etek giymeye hazır olun. Yeni yükselen etek modası bir felaket yani. Yok gibi bir şey. Eğilmeyeceksin. Ya da eğileceksen, etrafında insan olmamasına dikkat edeceksin! İnce fitilli kadifeler, kanvaslar, bej ve kahve tonları, bir de tabii mininin minisi jean etekler. Fakat görüntü seksi değil, spor. Buna çok dikkat edilecek. Dinamik, atak ve rahat olunacak. Kıyafet dümdüz terliklerle (mümkünse parmaktan geçme) tamamlanacak. Topuklu ayakkabı giyeni vuruyorlar. Rüküş, rüküş!4.Ve her şey numaralı. Bütün tişörtlerin, elbiselerin, çantaların ya önünde ya da arkasında numara. Her şeyde bir rakam egemenliği var.5.Bir de beni çok sinir eden bir moda daha var. Irak savaşı yüzünden mi tekrar yükseldi nedir: Asker pantolonu. Bütün New York'lunun ayağında. Sinir olmama rağmen, ben de aldım bir tane. İşte kadın olmak da böyle bir şey...