Antalya’nın ‘Adsız’ kültür kuvvacıları
KÜLTÜR sanatı, dünya kenti olmaya aday Antalya'nın gündemine oturtmak için, hangi metropolde burada olduğu gibi inatçı bir kararlılıkla direnen gönüllüler vardır? 5 Aralık'ın yazdan kalma güneşli pazarında, Antalya Oteli bahçesinde, artık bildim ki, bir sözle kendiliğinden örgütlenebilen bu ‘‘kuvvacılar’’ gerçekten kararlıdır. Nice umutları, sözde beklentileri gözde kalmıştır, onlar yılmamış, sanki güç toplamışlardır. Çünkü, bir bilgi ve beklentileri gözde kalmıştır. Bilgi ve kültür binyılına, M.S. 3 bin yıla, az bir gün kala aceleleri vardır. O dost meclisinde bir ara dalmışım. Farkedilip de sorulduğunda ‘‘Likya'dayım’’ dedim ve ekledim, ‘‘Sen Pamfilya'dasın, ben Likya'dayım’’. Pisidia da vardı, kentlerini kuzey batıdaki dağların koynunda algılayabildiğim.
KÜLTÜR VE SANAT ODAĞI
Aynı yerde oturup, üç ayrı antik bölgenin odağında olunabilen bir başka dünya kenti yoktur. Bakıldığında gözün gördüğü sorulduğunda elin vardığı bir başka yer, Adalya koyundan öte yoktur. Ve bu ‘‘Gönüllüler ordusu’’nun bu ayrıcalıklı kenti, kültür ve sanat odağına oturtma misyonundaki inadını hiçbir kültürel gerçek bu denli haklı çıkamaz. Ve de hiçbir gerekçe. Oyla kentin sahipliği onuruna erişenlerin, bu insanları yalnızlığa itmişliğini de haklı çıkaramaz.
Bundan dört yıl önce, yerel bir gazetede, burayı bir dünya kenti yapma sözü verenlerden, öncelikle kentin kültürel kimliğine sahiplenmelerini istemiştim ve ‘‘Bir kültür kentinin adlarda yansıyan kimliksizliği’’nden yakınarak demiştim ki: ‘‘Bulvarların kent hizmetindeki büyüklere ad oluşunda sergilenen vefanın, kente tüm insanlığın hizmetinde evrensel kimliğini giydiren tarihsel, kültürel ve doğal değerler için de istenmesi yadırganır mı bilinmez... Bilinen, kalıcılığın yollara ad olmakla değil, kültüre yol göstermekle mümkün olduğudur’’.
YANLIŞTA DİRENME
Sanki bununla demişim ki, beton silolardan kurtarabildiğin ve içinde kentin kültürel kimliğini anıtlaştırdığın ‘‘Falezlerin sonuncusu’’na da, son başkanın adını ver; kültürel kimliği de Perge Salonu ve Aspendos Salonu olarak AKM'nin dört duvarı içinde hapset; bir otel gibi. Dört yıldan bu yana açılan yeni caddelerin sayısızlığı, yokolan yeşilliğin hesapsızlığından kolaylıkla bilinir. Ancak, bunlardan hiçbirinin adı bu kente evrensel kimliğini veren bir antik kentin adı olmamıştır; ‘‘Aspendos Bulvarı’’ o gün de tek idi, yine tek kalmıştır. Kentin bilgi ocağı Akdeniz Üniversitesi'ne bile önünden geçen bulvar adını yakıştıramazsınız. Ve kültürel kimliği adlara yazdıramazken, belleklere hiç kazıyamazsınız.
Konuk Yazar
Prof. Dr. Fahri Işık