Son Güncelleme:
Ahlan ve sahlan Kahire
Mısır’da altı yıl bir Fransız turizm şirketinin temsilciliğini yapan profesyonel tercüman-rehber Turgay Tuna, ‘Ahlan ve Sahlan Kahire’ adlı kitabında dünyanın en eski kentinlerinden Kahire’yi anlatıyor. Tuna’nın, MB Yayınevi ‘Dünya Kentleri’ dizisinde yayınlanan kitabında, kentin mahallelerinden tarihi mekanlarına, Nil Nehri’nden piramitlere, yeme-içme alışkanlıklarından siyasi yapıya her şeyi bulmak mümkün. Tuna’nın kalemiyle kısa bir Kahire gezisine çıkıyoruz.
Havaalanından, dünyanın beşinci büyük kenti Kahire’nin merkezine giden yol, Heliopolis’ten geçiyor. Hani o istisnasız bütün bulmacalarda yer alan meşhur eski Mısır güneş tanrısı ‘Ra’ya adanan kent. Firavunlar Mısırı’nın ilk başkenti. Yunanca olan Heliopolis sözcüğünün anlamı ‘Güneş Kenti’. Adı hálá aynı. Hálá aynı olmayan ise sakinleri ve tabii kentin kendisi.
Havaalanı gibi adını antik dönemlerde burada kurulmuş yerleşimden alan Heliopolis banliyösü, günümüzde Kahire’nin en şık iki üç mahallesinden birini oluşturuyor. Devlet Başkanı Konağı’ndan Kahire sosyetesinin saray yavrusu villalarına, değişik ülkelere ait sefaret rezidanslarından bakanlık lojmanlarına kadar birbirinden şık konutların süslediği bu semt, havaalanını merkeze bağlayan, ortası yeşillik ve çiçeklerle süslü, geniş, ferah bir caddeyle ikiye ayrılıyor.
Çok geçmeden Heliopolis’i arkamızda bırakıyor ve bir anda kent merkezinin yoğun trafiği içinde buluyoruz kendimizi. Sanki bir insan kalabalığı curcunası yaşanıyor 19 milyon nüfuslu, Afrika’nın bu en büyük, en eski kentinde. Ramses Meydanı arkada kaldığında, taksi kente tepeden bakan ve bir o kadar da kenti çirkinleştiren viyadük üzerinden batıya doğru yola devam ediyor. Günbatımının altın renge dönüştürmeye başladığı toz grisi kenti ikiye, hatta ortasından Zamalek Adası’yla birlikte üçe ayıran Nil beliriveriyor karşımızda. Milyonlarca yıldan bu yana çevresine hayat vererek, akmaya devam eden ve son yirmi yıldır bilim adamları tarafından, dünyanın en büyük nehri olarak kabul edilen, koyu mavi sularını kuzeye, Akdeniz’e gönderen Nil, biz konuklarına tebessüm edercesine usul usul süzülerek geçiyor kentin içinden.
Nil’e varmadan önce saptığımız güzergáh bizlere, Kahire’nin en büyük meydanı Tahrir’e geldiğimizi işaret ediyor. Kentteki yolların birbirine bağlandığı odak noktası, uluslararası beş yıldızlı otellerin, devasa kamu binalarının, Amerikan Üniversitesi’nin ve de dünyaca ünlü Kahire Müzesi’nin bulunduğu yer burası.
NİL KIYISINDA BALIKÇILAR
Sabah erken saatlerde Nil kıyısına inip sandal ve felukalarıyla balığa çıkanları, ağlara takılmış irili ufaklı balıklarıyla dönenleri izlemek bir başka zevk Kahire’de. Sergilenen manzaranın, Sakkara mezar duvarlarındaki 4000 yıl önce yapılmış boyalı yontularda görülen balıkçılar, sandallar ve çekilen ağlardaki balıkları gösteren kompozisyonlardan farkı yok.
KAHİRE’NİN ‘BALIK AYHANLAR’I
Kahire sokakları ‘Balık Ayhan’larla dolu. Mısırlıların milli çalgısı olan bu vurmalı saz, çocuk yaşlarda öğrenilip öğretilmeye başlanıyor. Bu darbukalarda, Arapça’da balık anlamına gelen ‘semak’ yani Nil’de yaşayan Filbalığıgiller türünün derisi kullanılıyor.
DÜNYANIN EN BÜYÜK MISIR ESERLERİ MÜZESİ
Saat 09.00’da El Tahrir Meydanı’nın kuzey tarafından yükselen Kahire Müzesi girişinin devasa bronz kapısı önünde, dünyanın dört bir yanından gelmiş insanlar gruplar halinde içeriye giriyorlar. Ziyaretçiler, terör olaylarına karşı güvenliği sağlamak üzere tertibat almış polis kontrolünden geçerek, müzenin ön avlusundaki, etrafı antik Mısır heykelleriyle süslenmiş, içinden papirüs ve lotus çiçeklerinin fışkırdığı büyük havuzun etrafından toplanıp, rehberlerinin anlattıklarını dikkatle dinleyerek müze binasına doğru yöneliyorlar. Dünyanın en büyük Eski Mısır Eserleri Müzesi olarak bilinen Kahire Müzesi, yapı olarak neo-klasik mimarinin en güzel örneklerinden biri.
KEOPS, KEFREN, MİKERİNOS
Kent merkezinden çıkıp, Kahire’nin yeni yapılmış banliyö yollarından birine giriyoruz şimdi. İstikamet, Giza Çölü’nün başlarında yükselen Keops, Kefken, Mikerinos. İnsanlık tarihinin bu ölümsüz şaheserleri, yakıcı güneşe aldırmaksızın şapka çıkarttırıyor insana! 4500 yıldan fazla, burada zamana kafa tutarcasına yükselen piramitler, kıyamet adı verilen son geldiğinde de herhalde ortadan kaybolacak en son insan izleri olacaktır.
YAZILARLA, RESİMLERLE ANLATILMAZ
Bir gün batımında gelip, tanımaya başladığımız dünya kenti Kahire’yi bu defa sabah ışıkları altında terk ediyoruz. Mısır nüfusunun dörtte birini meydana getiren bu mega kentin varoşlarından Heliopolis Havaalanı’na doğru yol alırken düşündüğüm ve inandığım; Kahire’nin yazılarla, resimlerle anlatılacak bir kent olmadığı. Kahire’yi anlamak, algılamak için gidip görmek, koklamak, dinlemek, yaşamak, en azından Fişaui Kahvesi’nde oturup nargile eşliğinde bir bardak soğuk karkade içmek gerek.
Havaalanı gibi adını antik dönemlerde burada kurulmuş yerleşimden alan Heliopolis banliyösü, günümüzde Kahire’nin en şık iki üç mahallesinden birini oluşturuyor. Devlet Başkanı Konağı’ndan Kahire sosyetesinin saray yavrusu villalarına, değişik ülkelere ait sefaret rezidanslarından bakanlık lojmanlarına kadar birbirinden şık konutların süslediği bu semt, havaalanını merkeze bağlayan, ortası yeşillik ve çiçeklerle süslü, geniş, ferah bir caddeyle ikiye ayrılıyor.
Çok geçmeden Heliopolis’i arkamızda bırakıyor ve bir anda kent merkezinin yoğun trafiği içinde buluyoruz kendimizi. Sanki bir insan kalabalığı curcunası yaşanıyor 19 milyon nüfuslu, Afrika’nın bu en büyük, en eski kentinde. Ramses Meydanı arkada kaldığında, taksi kente tepeden bakan ve bir o kadar da kenti çirkinleştiren viyadük üzerinden batıya doğru yola devam ediyor. Günbatımının altın renge dönüştürmeye başladığı toz grisi kenti ikiye, hatta ortasından Zamalek Adası’yla birlikte üçe ayıran Nil beliriveriyor karşımızda. Milyonlarca yıldan bu yana çevresine hayat vererek, akmaya devam eden ve son yirmi yıldır bilim adamları tarafından, dünyanın en büyük nehri olarak kabul edilen, koyu mavi sularını kuzeye, Akdeniz’e gönderen Nil, biz konuklarına tebessüm edercesine usul usul süzülerek geçiyor kentin içinden.
Nil’e varmadan önce saptığımız güzergáh bizlere, Kahire’nin en büyük meydanı Tahrir’e geldiğimizi işaret ediyor. Kentteki yolların birbirine bağlandığı odak noktası, uluslararası beş yıldızlı otellerin, devasa kamu binalarının, Amerikan Üniversitesi’nin ve de dünyaca ünlü Kahire Müzesi’nin bulunduğu yer burası.
NİL KIYISINDA BALIKÇILAR
Sabah erken saatlerde Nil kıyısına inip sandal ve felukalarıyla balığa çıkanları, ağlara takılmış irili ufaklı balıklarıyla dönenleri izlemek bir başka zevk Kahire’de. Sergilenen manzaranın, Sakkara mezar duvarlarındaki 4000 yıl önce yapılmış boyalı yontularda görülen balıkçılar, sandallar ve çekilen ağlardaki balıkları gösteren kompozisyonlardan farkı yok.
KAHİRE’NİN ‘BALIK AYHANLAR’I
Kahire sokakları ‘Balık Ayhan’larla dolu. Mısırlıların milli çalgısı olan bu vurmalı saz, çocuk yaşlarda öğrenilip öğretilmeye başlanıyor. Bu darbukalarda, Arapça’da balık anlamına gelen ‘semak’ yani Nil’de yaşayan Filbalığıgiller türünün derisi kullanılıyor.
DÜNYANIN EN BÜYÜK MISIR ESERLERİ MÜZESİ
Saat 09.00’da El Tahrir Meydanı’nın kuzey tarafından yükselen Kahire Müzesi girişinin devasa bronz kapısı önünde, dünyanın dört bir yanından gelmiş insanlar gruplar halinde içeriye giriyorlar. Ziyaretçiler, terör olaylarına karşı güvenliği sağlamak üzere tertibat almış polis kontrolünden geçerek, müzenin ön avlusundaki, etrafı antik Mısır heykelleriyle süslenmiş, içinden papirüs ve lotus çiçeklerinin fışkırdığı büyük havuzun etrafından toplanıp, rehberlerinin anlattıklarını dikkatle dinleyerek müze binasına doğru yöneliyorlar. Dünyanın en büyük Eski Mısır Eserleri Müzesi olarak bilinen Kahire Müzesi, yapı olarak neo-klasik mimarinin en güzel örneklerinden biri.
KEOPS, KEFREN, MİKERİNOS
Kent merkezinden çıkıp, Kahire’nin yeni yapılmış banliyö yollarından birine giriyoruz şimdi. İstikamet, Giza Çölü’nün başlarında yükselen Keops, Kefken, Mikerinos. İnsanlık tarihinin bu ölümsüz şaheserleri, yakıcı güneşe aldırmaksızın şapka çıkarttırıyor insana! 4500 yıldan fazla, burada zamana kafa tutarcasına yükselen piramitler, kıyamet adı verilen son geldiğinde de herhalde ortadan kaybolacak en son insan izleri olacaktır.
YAZILARLA, RESİMLERLE ANLATILMAZ
Bir gün batımında gelip, tanımaya başladığımız dünya kenti Kahire’yi bu defa sabah ışıkları altında terk ediyoruz. Mısır nüfusunun dörtte birini meydana getiren bu mega kentin varoşlarından Heliopolis Havaalanı’na doğru yol alırken düşündüğüm ve inandığım; Kahire’nin yazılarla, resimlerle anlatılacak bir kent olmadığı. Kahire’yi anlamak, algılamak için gidip görmek, koklamak, dinlemek, yaşamak, en azından Fişaui Kahvesi’nde oturup nargile eşliğinde bir bardak soğuk karkade içmek gerek.