A.Kavağı’nda bir gün
Balık lokantaları, kedileri, daracık sokakları, denizi ve kalesiyle Anadolu yakasında, Boğaz ile Karadeniz'in birleştiği noktada şirin bir semt. Balık yemek için ideal mekánlardan biri olan Anadolukavağı'yla ilgili Skylife Dergisi'nin Mayıs'99 sayısında yer alan yazıyı kısaltarak yayımlıyoruz.
Anadolukavağı, Boğaz'ın Anadolu yakasında şehir hatları vapurlarının uğradığı son iskele. Karşı kıyı, Rumelikavağı... Kavaklardan sonra engin Karadeniz'e açılıyor gemiler... Boğaz'ın kuzey ucundaki Anadolukavağı'na gitmek için, fotoğrafçı arkadaşımla haftaiçi yola koyulduk Üsküdar'dan. Öğlen üzeri Anadolukavağı'na vardığımızda iskele meydanı bir hayli sakin görünüyordu. Ne Eminönü'nden turistleri getiren özel gemi yanaşmıştı iskeleye, ne de günübirlik kaçamak yapmak için gelen İstanbullular ortalıktaydı. Macar Tabyası caddesinin bitiminde iskele meydanındaki küçük kahvede çaylarımızı içtik. İskeleye giden yol üzerinde midyeciler tezgáhlarını hazırlıyordu. Dükkánların önüne kurulu masalarda dilimlenmiş domatesler, biberler, soğanlar özenle kaplara yerleştirilmişti. Anadolukavağı'nın küçük meydanını bir dizi restoran çevreliyor. Kavağın kalbi de zaten bu meydanda atıyor. Yosun, Kayıkçılar, Altın Balık, Sahil, Mercan adlarını denizden alan restoranlardan bazıları.
Yes please...
Baharın ilk günlerindeyiz. Üstelik haftasonu olmadığı için Anadolukavağı, belki de en sakin ve sessiz günlerinden birini yaşıyor. Hatta sokaklarda yürürken şiddetli esen lodosun sesi sürekli kulağımızda.
İskele meydanı Anadolukavağı'nın sakinlerinden çok kedilere kalmış gibi. Sarman, arap ve tekir kediler güneşli havanın tadını çıkarıyor. Kimisi banklarda sereserpe yatmış, kimi duvarların üzerinde. Doğrusu keyiflerine diyecek yok. Çöp tenekelerine hiç yüz vermiyorlar. Belli ki lokantalardan onlar da besleniyor.
Meydandaki restoran sahipleri, Anadolukavağı'nın en durgun aylarının Ocak, Şubat ve Mart olduğundan söz ediyor. Elbette bu durgunluk yabancı turistlere bağlı. Çünkü İstanbul'dan kaçmak için Anadolukavağı'nın yolunu tutan İstanbullular, yaz-kış haftasonları boş bırakmıyor Kavak'ın restoranlarını.
Neyse bizim kalabalıkla boğuşmak gibi bir sorunumuz yok. Meydanın sessizliğine hurdacı da ayak uydurmuş. Arabasına yaldızlı bir soba atan eskici, İstanbul sokaklarında kulağımıza sıkça çalınan ‘‘eskiler alıyorum!...’’ diye bağırmıyor bile. Arabasına ‘‘hurdacı geldi’’ diye yazmış. Bu yazı yeterli diye düşünüyor olmalı.
Lokantalardan ‘‘yes please...’’ diyerek bizi yemeğe davet ediyorlar. Ama biz yürümeye devam ediyoruz. İskele meydanının arkasındaki sokakta bazı çay bahçeleri, iskemlelerini toplamış; onlar belli ki sezonu, yani Eminönü'nden gelecek turistleri bekliyor.
Biraz ilerleyince Midillili Ali Reis Camii çıkıyor karşımıza. Bu camiyi Ali Reis, 1952 yılında yaptırmış ve vefat edince de caminin bahçesine gömülmek istemiş. Güneş kaybolmadan kaleye çıkmak istiyoruz. Kaleye çıkan yolun ismi İncirli Sokak. Anadolukavağı'nın incirleriyle de ünlü olduğunu hatırlatalım. Kaleye doğru çıkarken, Kumdöken suyu levhasını izleyerek İslamağa Sokağı'na dalıyoruz. Bu sokağın köşesinde Kamara adlı, hediyelik eşya dükkánı ilgimizi çekiyor. Raflar süs kabağından kuklalar, bebekler, Türk işi örtülerle dolu. Dükkanın sahibi Anadolukavağı'nın yerlisi değil, Kadıköylü. Rahmetli annesiyle birlikte yıllarca bahçeli evlerde oturmuşlar. İstanbul kalabalıklaştıkça ve bahçeli ev bulmak sorun olunca yeşillik içinde oturma sevdası ana-oğulu Saroz Körfezi'ne kadar götürmüş. Ama oğul günün birinde yine İstanbul'a dönmeye karar vermiş. Hálá köy havasını biraz da olsa koruyabilen Anadolukavağı'na yerleşmeye karar vermiş. Anadolukavağı'na gelirseniz kaleye çıkan yol üzerindeki Kamara'yı es geçmeyin. Hem süs kabağından Pinokyaları görmüş olursunuz, hem de kaleye tırmanmadan önce biraz soluklanırsınız.
Ayazma Çınarı
Anadolukavağı, artık turistik bir balıkçı köyü. İskele meydanı ve çevresinde pek çok balıkçı restoranı var. Eminönü'nden kalkan özel gezi gemileri, birkaç saat iskelede mola veriyor. Bu süre içinde Anadolukavağı'na adım atan turistler ve İstanbullular kaleyi ziyaret ediyor ve meydandaki balıkçı restoranlarında taze deniz ürünlerinin tadını çıkarıyor. Boğaz'ın bu bölgesinde su temiz olduğundan her zaman taze midye yemek mümkün. Mevsimine göre balık seçmek sizin tercihinize kalıyor.
İslamağa Sokağı'nda yıkılmaya terkedilen ahşap Kavak evlerini görüyoruz. Yalnız ön cepheleri ayakta kalan bu eski evlerin yıkık durumdaki iç kısımlarını ot bürümüş. Metruk evlerin sıralandığı bu sokağın bitiminde tarihi bir ağaç olan ‘‘Ayazma Çınarı’’ çıkıyor karşımıza. Bu heybetli ağacın bir diğer adı da ‘‘Doğu Çınarı’’. Ahşap evler zamana yenilse de Doğu Çınarı uzun dallarıyla ayakta. Bu görkemli ağacı geride bırakıp mezarlıktan geçerek kaleye giden yola çıkıyoruz tekrar. Tepeye tırmandıkça lodos şiddetini artırıyor. (...) Karadeniz, Rumelikavağı ve Boğaz'ın bir bölümü billur bir manzara sunuyor. Yalnız rüzgárın sesi uğulduyor.
Rumeli ve Anadolukavağı kaleleri halk arasında Ceneviz ya da Kavak kaleleri olarak tanınıyor. Bu kaleler, Osmanlı döneminde zaman zaman onarılmış.
Bölgede, tepedeki Ceneviz kalesinin haricinde, IV. Murad tarafından sahil kenarına yaptırılan bir başka kalenin de varlığı bilinmekte. 1624 yılında Yeniköy'e ani bir baskın yapan Kazaklar'ın yeni bir saldırısına set çekmek için tasarlanan kaleden bugüne hiçbir iz kalmamış. (...)