1500 yıllık İpek Yolu yeniden uyanıyor!
Çocukluk düşümdü İpek Yolu seyahati. TRT’nin en etkileyici belgeselinin adıydı. Fonda Japon müzisyen Kitaro’nun ruhani müziği, Kapadokya’dan, Karakurum çöllerine, oradan Tanrı Dağı eteklerine arkeolog misali iz süren belgesel ekibiyle astral seyahate çıkmışlığım çoktur. Hızla değişen dünyada, kültür turizminin maestrosu olmaya aday, binlerce kilometrelik rota, ‘Türk Konseyi Modern İpek Yolu Ortak Tur Paketi Projesi’ adıyla 21 Mart 2018’de start alacak. Ancak ben bu rotayı baştan sona adım adım gezerek öncesinde hayallerimi gerçekleştirdim. Kırgız rehberimizin dediği gibi; “Bir kere görmek, bin kere duymaktan evladır”.
Mevlana Müzesi ziyaretiyle başlayan turumuz, akşam semazenlerin gösterisi ile taçlandı. Sultan Hanı’na adını veren Selçuklu Kervansarayı’nı, dünyanın her yerinden gönderilen eski halıların onarıldığı halı tamir atölyelerini ziyaret ettik. Aksaray’daki Somuncu Baba Türbesi ziyaretinde onun mucizelerini dinlerken, namazını bitişikteki cami yerine bir metrekarelik çilehanede eda etme çabası ile kuyruğa giren insanlarımızı tebessümle izledik.
Etabın bir sonraki ve en gizemli ayağında ise Kapadokya, Ihlara Vadisi’nde tarihi M.Ö. 3000’e uzanan, 8 katlı, Kaymaklı yer altı şehrini gezdik. Burada birbirine bağlanan odalar, erzak depoları, havalandırma bacaları, su kuyuları, kilise; bu labirentte kaybolmak işten değil. Ürgüp ve Göreme her santimini adımlama, her taşına dokunma hissi yaşatan açık hava müzesi şehirler.
İpek Yolu, bir yerel mutfak ve gurme turu aynı zamanda. Mustafa Kemal Paşa’daki Old Greek House otantik menüsü ile önemli bir lezzet durağı. M.S. 4-13’üncü yüzyıllar arası manastır hayatı sürülen kaya şehir, Göreme Açık Hava Müzesi’nde freskleri ile ünlü kilise ve şapelleri gezdik. Kazakistan’da hocası Ahmed Yesevi’yi ziyaret edeceğimiz Hacıbektaş-ı Veli’yi de niyaz etmeden geçmedik.
Anadolu Alevilerinin en kutsal mekanı bu türbe. Girişteki heykeltıraş Filinta Önal’a ait Atatürk heykeli, Alevilerin ona duyduğu sevginin ifadesi. Kutsal çeşmesinden bir yudum içip yola düşüyoruz yeniden. Türkiye etabındaki son durağımız ise akıl hastalarının su sesi ve müzikle tedavi edildiği Kayseri Müze Gevher Nesibe Darüşşifası oluyor.
Azerbaycan’ın petrolü hem ekonomiye, hem sağlığa şifa
Azerbaycan’da ilk durağımız Gence. Ülkenin en büyük gelir kaynağı petrolün sadece ekonomi değil sağlığa da şifa olduğunu öğreniyoruz. Azeriler neft diyor petrole. 5 yıldızlı otellerin yer aldığı bölgeye dünyanın her yerinden insanlar şifa bulmaya geliyor. Sadece Naftalan’da çıkan petrol yağı ile küvetlerde kür yapan romatizma, sedef hastaları şifa buluyor.
Türk dünyasının en büyük şairlerinden Nizami Gencevi’nin türbesi burada. Yeryüzünün tanık olduğu en eski, en içli aşk hikâyesi Leyla ile Mecnun’u 4718 beyitlik bir mesnevi ile ölümsüzlüğe kavuşturan şair. Şeyh Bakahudin Kervan Sarayı, Şah Abbas Camii, orta çağ hamamları, görülmesi gereken yerlerden. Çini sanatının en güzel örnekleri ile süslenmiş, 700 yıllık mimari anıt İmamzade Camii, gün batımı kızaran siluetiyle muhteşem fotoğraflar veriyor.
Dünya mirası Şeki’de bir büyük şair; Nazım Hikmet
Ve UNESCO’nun dünya mirası ilan ettiği, her köşesi görülesi, tarihi şehir Şeki’deyiz. Burası, bir müze şehir… İpek Yolu üzerindeki en büyük kervansaraylardan birisi burada! Yüzyıllardır olduğu gibi bugün de konukevi olarak hizmet veriyor. Çayhanesinde çay içip nargile tüttürüyoruz; çok uzaklardan getirdiği malını iyi fiyata satan tüccar keyfiyle. Kapısında iki tokmak var; biri çaldığında kadın, diğeri çaldığında erkek olduğunu bildiren
Hikmet sürgün yıllarında ziyaret etmiş Şeki’yi. Nazım’ı büyüleyen, “Azerbaycan’da hiçbir eser olmasa bu sanat eseri yeter” dediği, yapımında tek bir çivi kullanılmayan, şebeke (ulusal mozaik) camları İtalya’dan getirtilen, Şeki hanlarının sarayını gezme büyük mutluluk. Göz kamaştırıcı iç süslemeleri ile büyük bir mücevher kutusunun içinde geziniyoruz hissi veriyor.Duvar ve tavanlarındaki minyatürler, bir uygarlığın bin yıllık tarihini ve felsefesini yansıtıyor. Azerbaycan’ın en turistik şehrini yılda 1,5 milyon turist ziyaret ediyor. Tarihi çarşısında Şeki helvasını tatmazsanız olmaz.
Zerdüştler’in Ateşgahı ve yanardağ
Bin yıllık tarihi yapıların yanı başında devasa gökdelenlerin yükseldiği bir sonraki durağımız Bakü’de, caddeler temiz, geceler ışıl ışıl. Eski Bakü, Kudüs’ü andırıyor biraz. Dünyanın en küçük boyutlu kitaplarının sergilendiği kitaplığı mutlaka gezin. ‘Nutuk’ başköşede. Buradaki Şirvanşah Sarayı, Buhara Kervansarayı, her biri mücevher güzelliğinde.
Azerbaycan etabının en ilginç durağı ise eski bir Zerdüşt tapınağı, Ateşgah. Surlarla çevrili yapının ortasındaki kulede sürekli yanan ateş, esrarı büyütüyor. Çevre odalarda Zerdüşt ibadetlerinden örnekler, alet, edevat sergileniyor. Ateşgahı koruyan aileden birine soruyoruz “Nerede bu Zerdüştler” diye. “Gittiler, Azerbaycan’da yok, Müslüman memleketi burası” diye yanıtladı. Gece yanardağı ziyaret ettik. Olimpos’ta sürekli yanan ateşin daha büyüğü, kandil gibi aydınlatıyor karanlığı.
Elmanın başkentinde avcı kuşlar gösterisi
Kazakistan’ın eski başkenti, elmalar şehri Almatı’ya Bakü’den uçtuk. 300’ü aşkın elma çeşidi yetişiyormuş burada. Akşam yemeği, şehrin en yerel, en süslü ve sükseli restoranı Alasha Oriental’deydi. Mutfak da oryantaldi, gösteri de.
Ve bu etapta heyecanla beklediğimiz avcı kuşlar gösterisi... Deri kıyafetli sevimli bir ihtiyar, kucağında baykuş yavrusuyla geldi. Dağ Kartalı, Deniz Kartalı, Doğan ve Akbaba’lar sırasıyla arzı endam ediyor kuş terbiyecisinin omzunda. Elindeki et parçalarını kullanıp yırtıcı kuşlara, üstümüze sortiler yaptırarak şovu renklendirip, adrenalimizi yükseltti. Sadece belgesellerde izlediğim gösteri tek kelimeyle nefes kesiciydi.
Kazakistan’ın Kadınlar Pazarı, Kok Bazaar
Almatı’daki Ulusal Müzik Aletleri Müzesi’nde bağlamamızın atası Kopuz’un bin yıllık tarihini takip ettik. Göçebe eğlencenin, dini ritüelin ayrılmaz parçası vurmalı, yaylı, üflemeli, muhtelif çalgılar… Müthiş bir koleksiyon… Müzenin yanı başındaki, 2. Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı zaferi simgeleyen görkemli mozolelerin ortasında bir ateşin hiç sönmeden yandığı park mutlaka gezilmeli.
İstanbul’daki Kadınlar Pazarı’nın bir benzerini Almatı’da gezdik. Adı Kok Bazaar. Bizdekinin aksine bu pazarda satıcıların çoğunluğu, geleneksel kıyafetleri içindeki kadınlar. Açıkta satılan yemeklerden, koyun, dana, at eti reyonlarına, baharat ve bakliyata yok yok pazarda, tatmadan almak da.
Türkistan’a trenle yolculuk
Şimdi doğu eyaletine, Türkistan’a yolculuk vakti, hem de trenle. İstasyonda kova kova Almatı elması satan hanımlar, taneyle satmayı reddettiğinden biz de kovayla aldık. Yataklı kompartımanlarda 13 saat süren bir yolculuk bu. Stepleri gece geçerken bir şey göremesek de, Sibirya Treni’nde Rus klasikleri okuyan yolcu gibi hissediyorum kendimi.
İslam tasavvufunun piri, Hacı Bektaş’ı Veli ve Mevlana’nın yetiştiricisi, büyük derviş Ahmed Yesevi’nin 1396-1398 yılları arasında Timur tarafından yaptırılan görkemli kabrindeyiz. Ömrünün tam 10 yılını bir hücrede çile doldurarak geçirmiş Yesevi. Hocası Arslan Baba’dan aldığı Ehl-i Beyt sevgisi üzerine kurulu sufi anlayış, 13. Yüzyıldan başlayarak Horasan, İran ve Azerbaycan’a, oradan Anadolu’ya ve Balkanlara ulaşmış. Divan-Hikmet’i kutsal bir kitap gibi elden ele dolaştı.
Kadın ile erkeği sosyal yaşamda eşitleyen, Şaman inancını içinde taşıyan, “Dört Kapı” adlı ilkeler üzerine kurulu bir inanç. Ondan ilham alan Hacı Bektaş-ı Veli’nin “Dört Kapı, Kırk Makam” ilkesi ise Anadolu Aleviliğinin özünü oluşturuyor.
Cengiz’in yükseldiği, Timur’un silindiği şehir; Otrar
Bir zamanlar İpek Yolu üzerindeki en önemli şehir olan Otrar’dayız. Çölün ortasında gül bahçeli bir vaha. Cengiz Han’ın tarih sahnesine çıktığı, Timur’un tarihten silindiği, Moğolların yerle bir ettiği, kalıntıları arkeologlarca henüz ortaya çıkarılan efsane şehir... Çöl ortasında kavrulan, kuşların figan ettiği harabe şehre bir kerpiç kapıdan girdik.
Sur duvarları katman katman insan kemikleriyle dolu. Cengiz Han’a, yıkıcı Moğol ordularına tarihte ilk kez büyük direnç gösteren (6 ay) Otrar. Cengiz Han’ın Harzemşahlara gönderdiği kervan yağmalanıp, elçisi öldürülünce başlamış savaş; tarih 1218. Moğollar şehirde hayvanlara kadar öldürüp, taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmamış.
Yaşayan şehirlerin yanında ölü kasabalar
Yüzde 96’sı dağlık Kırgızistan ülkesindeyiz. Başkent Bişkek’te bir gece kalıp, Tien Şan (Tanrı) Dağları’na sürüyoruz. Tam bir “Önemli olan varacağımız yer değil, yolun kendisi” hali. Bazen bir yaylada, bazen buz gibi bir derenin kıyısında mola verip soluklandık; yüksekliği 7 bin metreye ulaşan, karlı dağların eteklerinde kurulu çadırları, otlanan at, deve, koyun sürülerini seyrettik.
Manzara vahşi ve doyumsuz... İrili ufaklı yerleşim yerlerinin yanı başında uzanan mezarlıklar sıra dışı. Büyüklüğü ailenin mali durumuna göre değişen, ustaca inşa edilmiş, kimi cami, kimi kale, daha çok ev görünümlü, kubbeli, anıtsal mezarlar.
Çadır kurup at biniyor, deve sütü içiyoruz
Gün batımı vardık çadırlarımıza. Burası zirveye çok yakın bir yayla. Isı birden 10 derece düşüyor. Manzara muhteşem; arkada zirvesi karlı dağlardan doğup gelen dere, yanı başındaki yeşil düzlükte kurulmuş devasa çadırlar... Bir Kırgız çadırı nasıl kuruluru uygulamalı öğrendikten sonra at sırtında küçük bir tur yaptık. Sobalı, uyku tulumlu çadırlarımız konforlu. Yer sofrasında yağlı yemeklerle ısınıp, çayımızı yudumlarken, dokunacakmış kadar yakın yıldızları seyretmenin tadına doyulmuyor. Tanrı Dağı yamacında, güneşe göre konumlandırılmış, 10. YY’a ait, bölgenin en eski mimari eseri Tash-Rabat Kervansarayı Buhara Hanı Abdullah Han yaptırmış.
Atatürk’ün heykeli neden Rukh Ordo’da
Issık Göl Ruhların Yeri Müzesi’ndeyiz (Rukh Ordo). Bir kültür park, öğretici ve huzur verici. Dört dinin estetikle inşa edilmiş tapınakları, Cengiz Aytmatov’a ve roman kahramanlarına ait heykeller, Kırgız hanları, Türk boyları soy ağacı, ünlü devlet adamlarının bir gerekçeyle dikilen heykelleri. Mustafa Kemal Atatürk’ün kalpaklı, büyük boy heykelini görünce keyif alıyoruz. Issık Gölü’nde tekne turu ve nefis gün batımı seyrinin ardından, ertesi gün Petroglif Açık Hava Müzesi’ni, İskitlerin kaya yazılarını inceliyoruz ve dönüş…
Güzergâh belirlendi, turlar satışta
Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan devlet başkanlarının 2014 yılında, Bodrum’da düzenlenen Türk Konseyi 4. Zirvesi sırasında aldıkları kararla hayat bulan projeyle ortak dil, kültür ve tarihin izlerinin takibi, yeni turizm potansiyellerinin ortaya çıkarılması, 1500 yıllık ticaret yolunun sosyal, kültürel ve mali zenginlik kaynağına dönüştürülmesi amaçlanıyor. 14 günlük turun satışları internet üzerinden başladı; ilk tur 21 Mart 2018’de. Projenin tanıtımı ve güzergâhın keşfi için Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi / Türk Keneşi) tarafından düzenlenen geziye yerli, yabancı gazeteciler, tur operatörleri davetliydi.
Kadim yol üzerinde karşılaştığımız tarihi eserler, yerel lezzetler, doğal güzellikler, harikalar tünelinden geçiyor hissi yaşattı bize. Büyük Kırgız Yazar Cengiz Aytmatov’dan esinle, “Gün uzadı, yüzyıl oldu” göç yollarında. Güzergah şöyle: Türkiye’de İstanbul-Konya, Aksaray, Nevşehir, Kayseri, Azerbaycan’da Gence, Şeki, Şamahi, Bakü, Kazakistan’da Almatı, Şimkent, Türkistan, Taraz, Kırgızistan’da Bişkek, Narin, Taş-Rhabat, Çolpon Ata (Issık Göl).
Fotoğraflar: Ali Dağlar