Sevgili mi, aşk mı, hadi ordan

Yaş 40 dedim, “boşanmışsın” dedim, “yalnız hayat çekilmez” dedim, çekilmediğini de gördüm, deneyimledim.

Haberin Devamı

“Hadi bir daha” dedim, “bak bu sefer olacak” dedim, “aşk seni bulacak, sevip sevileceksin” dedim, “bir umut yeniden” denedim.
Aslında arandım desem yalan olur, aranmadan biri geldi, beni buldu.
Baktım adamın yaşı başı ermiş kemale, işi gücü desen oturmuş yerli yerine.
Yumuşak, efendi mi efendi. Başladık eski zaman tarzı flörte. Aman Allah’ım, ne güzel, ne kaliteli bir dostluk, ne hoş göz süzmeler, ne keyifli saatler. Ne masum, ne asil...
Haftada iki telefon, bir yemek, eller daha buluşmamış, yavaştan yavaştan gidiyoruz. Konuşuyoruz, dertleşiyoruz, yine “ne giysem, ay nasıl hoş görünsem” diye başlamışım eski günlerdeki gibi heveslenmeye.
Onunla buluşmalardan sonra da eve dönünce bir keyif bende. “Bak buldun, bak turnayı gözünden vurdun, bak bilmem ne...”
Ve ve ve... Daha eller birleşmeden, daha hayaller kurulmaya devam ederken her geçen gün “işte bu be” derken karşıma çıkan koca bir yalan.
“Bu hafta şu şehirdeyim, buluşamayacağız tatlım, şimdiden özledim, salı döneceğim.”
Pazartesi gelen bir telefon, “Seninki şu lokantadaydı.”
Benden cevap, “Salak mısın, o İstanbul’da değil.”
Sonraki hafta adam dönünce yemek, yemekte adam içince ağzından o lokantada olduğunu kaçırması...
“Hani yoktun, hani telefonda “otel odasındayım, şimdi yemeğe iniyorum” demiştin!”
“Aa yok, öyle değil böyle, yanlış anladın Ayşe.”
Yemeği bir çırpıda bitirmece ve iki laf, “Yaşından, boyundan posundan, her bir şeyinden utan, e mi ahlaksız adam, haydi eyvallah...”
“Dur gitme.”
Hadi be hadi.
Evde, yine sinirlenip yine bipbipleyip son günlerin alay ettiğin şarkısını mırıldanmaya başlamaca...
“Benim gerizekalı sevgilim.”
Gerçi sevgilim bile olamamıştın, ya her neyse.

Haberin Devamı

Beklemek daha zormuş

Ömrümün yarısı sevdiklerimi bekletmekle geçti ama nerede? Ameliyathanelerin kapılarında...
Sezaryen, bağırsak düğümlenmesi, burun estetiği, kalp pili, ikinci kalp pili, ritim için elektroşok vs vs... Daha da var yani.
Bizimkiler kapı dışında bekler, kahrolur dururlarken ben de derdim ki, “Yahu sizinki ne ki esas olan bana oluyor, kesilip biçilen benim.”
Öyle değilmiş, dün öğrendim. Beklemek daha zormuş, hele ki beklediğin evladın olunca zaman geçmiyormuş, kafanda bin tilki, bin senaryo dolaşıyormuş.
Allah’a sığınıp dua etmekten başka bir şey yapamıyor, acizliğin en babasını yaşıyormuşsun. Bana da aynen böyle oldu, öldüm öldüm dirildim, bir deviasyon üstüne azıcık da burunda traş saatlerce sürünce bizimkilerin çektiklerini anladım, haklarını ettim iade.
Ameliyathanenin kapısı her açıldığında “yavrum” diye daldım içeriye. O sırada bir bebek doğdu, onu gördüm, sonra 94 yaşındaki amca çıktı dışarıya sağlıkla.
Beş çocuklu bir anayı ameliyathaneye uğurladı yavruları, bir babayla evlat hak helal ettiler birbirlerine... İşte bittim o anlarda ben de. Yaşı başı ne olursa olsun sevdiğini beklemek pek zormuş, Allah kimseye göstermeye.

Haberin Devamı

Güle güle Ivanka

Yıllardır hayatımda olan, sırt sırta uzun süredir birbirimizin her halini paylaştığımız Ivanka’m artık gitti, Moldova’ya çocuklarına geri döndü.
Aslında daha gitmeyecekti, en azından yaza kadar kalacaktı ama olmadı.
Birbirimizi çok sevdiğimiz halde ikimizin de birbirimize olan sabrı iki gün önce taştı. Bir anda yok yere birbirimize girdik iki koca kadın, o bana, ben ona saydık, sövdük.
Aynı karı koca gibi fazla dip dibe yaşamaktan bıkkınlık gelmiş herhalde, onu anladık.
Güzelce ayrılacakken olmadı, iki dakikada pılısını pırtısını topladı, ben de gidene kal demedim ve gecenin bir saati bir taksiye binip hayatımdan çıkıverdi.
Geriye anılar kaldı, şu anki kafamla onu asla aramayacağım, o da şu anki kafasıyla aynısını düşünüyordur eminim ama bilmem, belki zaman gelir, yumuşarız, belki de bir daha birbirimizin adını anmayız, bilmem ki hayat ne gösterir.

Yazarın Tüm Yazıları