Sevgi böceğim duyarlı erkeğim benim

Okumuşsunuzdur: Bush, 57 yıldır süren bir geleneği devam ettirerek, ay sonunda kutlanacak Şükran Günü sırasında yenilecek olan Biscuits ve Gravy adlı iki hindinin canını bağışladı.

Elemanlar, isimleri Bisküvi ve Salça anlamına gelen hindiler yani, muhtemelen altı ay filan sürecek hayatlarının geri kalanını hayvanat bahçesinde sürdürecekler.

Adamdaki asalete bakar mısınız?

Sen kalk, vakt-i zamanında boğazına kraker kaçtığı için boğulma tehlikesi atlatmış bir ‘kırıntılı şey kemirme muharebesi malûlü’ ol, buna rağmen, Bisküvi isminde, devekuşu ebatlarında bir hindiyi, arkadaşı Salça’yla birlikte azat et.

Canım benim...

Dünyalar şekeri şefkat kumkumam, sevgi böcüğüm, duyarlı kahramanım benim...

Ya da şöyle mi deseydik?:

Neanderthal bozması suratını hindi ordusu gagalayası, sevimli taklidi yapmaktan bile aciz sevimsizim, duyargalarının nasırı ekskavatörle törpülenesi öküzüm benim...

Esasında tahmin edersiniz ki tüm bu yukarıdaki laf kalabalığından çok daha sarih, çok daha okkalı bir şeyler söylemek isterdim.

Kendi kendime yüksek sesle hemen hepsini söyledim de zaten ama iş yazmaya gelince, gazeteyi çoluk çocuk da okuyor, ayıp olur.

Kitle iletişiminin hormonlu gelişiminin Ay’dan geçtim, Uranus’e filan vardığı bir çağda, bu derece çaresiz hissetmek...

POWELL’I AN ÇOMAĞI HAZIRLA

Bando-mızıka gelişi fi tarihinde öngörülen, gözünün önünde, burnunun dibinde cereyan eden, sivillerin katledildiği ve cesetlerinin sırıtarak çiğnendiği bir felakete seyirci kalmak... Aaargh!..

Birinci Bush yönetiminin ‘güvercin’ kanadını temsil eden ve kabineden dışlanan Colin Powell, giderayak ‘İran’ı andı’ bildiğiniz gibi: ‘Hiç şüphem yok, İran nükleer bir silahla ilgileniyor.’

O İran’ı anadursun, benim içimden ‘Powell’ı an, çomağı hazırla’ şeklinde, maalesef malûmu ilandan öte anlam taşımayan, zavallı bir cümle geçiyor.

91’deki ilk Körfez Krizi’nde, ABD’nin Genelkurmay Başkanı sıfatını taşıdığı dönemde müşerref olduğumuz, daha sonra Irak’ta kitle imha silahları olduğundan ‘hiç şüphe duyulmadığı için’ çıngar çıkaran ABD’nin Dışişleri Bakanı olan, daha da sonra, o silahlar bulunamadığı için ‘özür mözür’ dileyen ve şimdilerde kabineden kışkışlanarak, yerini ‘şahin’lere bırakan bir ‘güvercin’den söz ediyoruz.

UMARIM SOFRADAN CANLI YAYIN YAPILIR

Dilerseniz mezarlık yanından geçerken ıslık çalarcasına tekrar edelim.

Bu heriflerin ‘güvercin’i bu; ‘şahin’lerin önümüzdeki günlerde nasıl göz oyacağını artık siz düşünün...

Daha epeyce uzuuun bir süre, gözlerimiz dolmadan, kimseler bakmazken de hüngür hüngür ağlamadan haber bülteni filan izleyemeyeceğiz, orası kesin. Benim de bu konuda ‘hiç şüphem yok’ maalesef.

Umarım Şükran Günü’nde, Beyaz Saray’daki sofradan canlı yayın yapılır.

Vallahi bu gibi zırvalara müptela bir insan olarak, ünlü dingoların ahırı ya da kıçımın kenarı muamelesi çekeceğim herhangi bir şeyim olur musun programlarını filan kafadan zaplar, oturur, onu seyrederim.

Elimde değil zira, merak ediyorum:

Bu dallama hangi Tanrı’ya neyin şükranlarını sunacak; o şükran duasını ederken, o ebleh suratında nasıl bir ifade olacak.

Bilgi, faideli bir eserdir ne de olsa...

Suretse, çirkinliğin, riyanın suretini de tanımalı.

Gördüğün yerde koşarak uzaklaşmak ve insan olmaya çalışıyorsan, ne olunmaması gerektiğini hatırlamak için...

Alemin esas kralı: Soytarı

Her zamanki gibi ‘Bana konu bulun leyyyn!’ nidalarıyla dolandığım bu kanlı cuma, bilin bakalım, önüme konulan önerilerde açık ara önde giden neydi: G.O.R.A.

Malûm, G.O.R.A.’dan dem vurmayan adam köşe yazarına kız, kadın köşe yazarına da Zetina dikiş makinesi vermiyorlar şimdilerde. (Tamam, iğrencim, vurun beni. Hem bu kadınlara pembe, erkeklere mavi zırvalığı da bünyenin hangi küflü köşesinden çıkıp tebelleş olduysa zihnime artık! Utanç...)

İyi güzel de henüz filmi izlemiş değilim. Önümüzdeki hafta gideceğim. Muhtemelen, başarı b.klamak memlekette en rağbet gören atasporu olduğu için o zamana dek filmin ‘aslında’ aman da pek dandik olduğu üzerine her birşeyler söylenmiş olacak, Cem Yılmaz’ın, film yapmaya kalktı diye bir dayak yemediği kalacak.

Ben gidip gülmeyi umuyorum. İsterse sonsuza dek kasaba kurnazını oynayıp burun kıvrıldığı üzre ‘kendini tekrarlasın’ hiç de umurumda değil, şahsen vereceğim bilet parasını kendisine şimdiden helál ediyorum.

Cem Yılmaz’dan bahseden bir metnin içinde Ata Demirer’den alıntı yaparken, yemin ederim, kimseye tersten çakmaya da çalışmıyorum.

Tamamen bencil bir perspektiften bakıp, yüzümüzü güldürmeyi beceren adamların sayısı artsın, Allah da onları güldürsün istiyorum.

Haftalık dergisinin son sayısının kapağında yer alan Ata Demirer, Arda Uskan’a verdiği röportajın bir yerinde şöyle söylüyor:

‘Ben soytarıyım abi. Soytarı olmaktan da gurur duyarım. Soytarı, mizah tanrısıdır. Tanrı dedimse, yani Tayvan malı bir Tanrı. Yani ikinci versiyon bir Tanrı durumundadır soytarı.’

Her baldırı çıplağın kendini kral zannettiği şu dünyada Allah soytarıları başımızdan eksik etmesin... Amin...

Diyaloğun perde arkası

Bu yazının kaleme alındığı cuma günü, henüz görüşmemiş olmalarının hiç önemi yok. İddiaysa, kendinden menkul de olsa iddia: Honda Türkiye’nin Autoshow 2004 Fuarı dolayısıyla Türkiye’ye getirdiği, dünyanın ilk insansı robotu Asimo ile Başbakan Recep Tayyip Eroğan’ın tanışmaları sırasında, kapalı kapılar ardında bir tek bennn vardım.

Bir gazetecilik olayına imza atıyor, muhabbetin perde arkasına ışık tutuyorum. Artık önümde biat edersiniz diye umuyorum:

Tayyip Erdoğan- Kardeşim, Avrupa’ydı, Amerika’ydı derken, karşısında şirinlik yapmadığımız bir Allah’ın Japon robotu kalmıştı. Şişşşt, Asimo musun nesin, neydi demin kameraların önünde yaptığın o ‘Merhaba Recep, muhabbeti hangi lisanda koymak istersin?’ ağızları? Sen şimdi bana ‘Ben senden daha kültürlüyüm’ ayağı mı yapıyorsun o vidalı aklınla, cam suratlı beyaz cüce!

Asimo- Yanlış anladın Tayyip’im. Ya, bizim patronlar Japonuz felan diye, ‘Alemde nezaketimizle tanınıyoruz, ona göre davran ama Başbakan bir yandan da Kasımpaşa delikanlısıdır, ilk adıyla hitap et, biraz da racon kes’ dediler. O yüzden yani...

Tayyip Erdoğan- Oldu... Delikanlılığın kitabına göre yapmam gerekenler konusunda diskur çekmek de ister misin? Bizi elin robotuyla muhattap ediyorlar, tööbe tööbe... Bi’ de bilmiş yani! Hani bilmediğin beş vakit namaz diyeceğim ama Allah bilir sen ona da programlanmışsındır. Bak o zaman tepem harbiden atar, böğründen pilini sökerim! Sigorta tazminatını karşılayabilecek olsak dert etmem ya...

Asimo- İki cıvatam önüme aksın ki neye kızdığını anlamadım adamım. Hayır, seni bu kadar sinirlendirecek ne yaptığımı bilsem, telafi etmek için de çipimden geleni ardıma koymam ama?..

Tayyip Erdoğan- Haşşşöööle... Bak işte şimdi şiir gibi konuşuyorsun güzelim. Sizin Honda uçak yapıyor muydu uçak? Olmadı şöyle cillop bir otobüs filosu filan atın masaya da diyalog gelişsin.
Yazarın Tüm Yazıları