Senaryo gazeteciliği

DARBEYE karşı değil misiniz yoksa? Soru sormak isteyen herkese karşı soru geliyor.

Darbeye ve darbecilere tabii ki karşıyım. Hele kendilerini vatan kurtarıcısı ilan eden muhterislere, onların nasıl kolayca provokatör haline getirildiklerini bilen biri olarak çok karşıyım ama senaryo gazeteciliğine de karşıyım.

Okuyuculardan mesajlar geliyor: "Kime inanacağımızı şaşırdık. Hiçbirini izlememek en iyisi!"

Olayları içinden çıkılmaz hale getirip, kamuoyunu körleştirmek demokrasinin en büyük düşmanı.

Türkiye’de ordu da dahil olmak üzere bazı çevrelerde darbe hayalleri kuranların olduğunu tahmin etmek için Ergenekon iddianamesini beklemeye gerek yok.

Ama ortalığı kaplayan bilgi kirliliği, sızdırma haberler ve süzme senaryolar atmosferinin büyük riskler taşıdığını görme zamanı.

Elektronik postama soluk soluğa okunabilecek haberler, uyumlar, ihbarlar geliyor.

Biraz deneyimsizlik, biraz heyecanla, araştırıp soruşturmadan geldikleri gibi köşemde yer versem, olayları ve kişileri birbirlerine bağlayıp derin tahliller yapabilir, gündem sarsan haberler üretebilirim oturduğum yerden. Belki birileri sevinir ama çok kötü ve sorumsuz bir gazetecilik olur bu.

Dün Haluk Şahin, hem gazeteci hem de akademisyen formasyonunun deneyimi ile Radikal’deki köşesinde, sızdırma haberlerin bizzat sızdırıldığı noktalarda yapılacak araştırmacı gazeteciliğin gerçek haberi ortaya çıkartabileceğini yazdı. Sızdırılanın değil.

Hele biz, andıçlardan ağzı yanan gazeteciler olarak bu noktaya çok dikkat etmeliyiz.

***

IRAK
savaşı öncesinde ve sonrasında Bush Yönetimi gazetecileri çok kötü kullandı.

Beyaz Saray Sözcülerinden McClellan, Bush’un medyayı, Amerikan kamuoyunu Irak savaşına hazırlamak için nasıl yönlendirdiğini anılarında anlatıyor. "Ne oldu: Bush’un Beyaz Saray’ında ve Washington’un aldatma kültüründe" (What happened: Inside the Bush White House and Washington’s Culture of Deception) adlı kitabında Bush’un kamuoyunu yanıltma için bütün kaynaklarını kullandığını yazan McClellan, Amerikan medyasını da "gereken soruları sormamakla" eleştiriyor.

Valerie Plame olayı da böyle bir sızdırma skandalıydı. Saddam’ın kitle imha silahlarına sahip olmadığını raporunda yazan ve bunu kamuoyuna açıklayan Amerikalı Büyükelçi Wilson’ın eşi Valerie Plame’in CIA ajanı olduğu, intikam amacıyla sızdırılırken Pentagon’un da 2002’den beri kamuoyu yaratmak için medyayı nasıl kullandığı ortaya çıktı.

Savaşın gerekli olduğuna halkı inandırmak için Fox, CNN, CNBC gibi önde gelen televizyon kanallarında paralı uzmanların kullanıldığı, bunların bir kısmının paralarının da Irak’ta devlette ihale alan şirketler tarafından verildiğini öğrendik dehşet içinde.

Her televizyon kanalında aynı kişiler günlerce, aylarca Saddam’ın silahlarının öldürücülüğünü, menzillerinin ne kadar uzun olduğunu anlattılar. Aynı kişiler, Bush savaşa devam etmek için istediği bütçeyi Kongre’den geçiremeyince de devreye girdiler. Bu kez Irak’a götürüldüler ve Amerikan askerlerinin ne kadar başarılı olduğunu, Irakta durumun ne kadar düzeldiğini anlattılar televizyonlarda.

Şimdi dönüp o günlere baktığımızda, gerçeğin sızdırılan haberlerde ve yorumlarda olmadığını daha iyi görüyoruz.

***

TÜRKİYE
geçmiş darbelerin hesabını düzgün bir biçimde çıkarmadıkça gelecekte de darbe hikayeleri ile başı ağrıyacak. Bu, güvenliğimiz kadar geleceğimizin de yumuşak karnı oldu. Darbelerle ve darbeci zihniyet ile yüzleşmemiz gerekiyor. Ama nasıl? Darbe yüzleşmelerinin ve bu zihniyeti bir daha dirilmemek üzere mahkum etmenin yolu sızdırma haberler, senaryo gazeteciliği ve intikamcı siyasi hesaplaşmalardan geçmiyor. İtirafları kolaylaştıracak tanıklıkları teşvik eden bir formül bulunabilir. Güney Afrika’daki "Gerçek Komisyonları" gibi mesela.
Yazarın Tüm Yazıları