Okyanusun ortasında dikili ağacım var
Valizleri alıp deniz kenarına kadar golf arabası ile ulaştıktan sonra süratli bir tekneye biniyor, kurallara göre can yeleklerinizi sırtınıza geçirirken başka bir diyara geldiğinizi fark ediyorsunuz. Minik cilalı ahşap kutuların içerisinde egzotik tropikal meyveler, heykeltıraşların elinden çıkmışçasına dilimlenmiş itina ile yerleştirilmiş. Ellerinizi, boynunuzu, yüzünüzü çiçek kokulu buzlu havlular ile sildikten sonra hiç tatmadığınız meyve suları ikram ediliyor. Dev sürat teknesi homurdanarak Hint Okyanusu’nda şaha kalkıyor. Bu kısım sanki daha uzun sürüyor nedense, bir saatlik çalkantılı bir seyirden sonra masal âlemine ulaşıyorsunuz.
Maldivler’in ‘Gaafu Dhaalu Atolü’ndeki (Atol mercan adası demek) Maguhdhuvaa Adası’na ulaştık. 28 atol var Hint Okyanusu’nda. Atoller kolye şeklinde yan dizilmiş adalar grubu, yani 28 kolyeli bir mücevher sergisi. Nitekim ‘Maala Divaina’ Tamil dilinde kolye demekmiş. Dünyanın en çok yer kaplayan en ufak ülkesi bu Maldivler.
Ortalama yüksekliği deniz seviyesinden sadece bir buçuk metre yükseklik ile aynı zamanda dünyanın en alçak irtifalı ülkesi. 12’nci yüzyılda da İslam’ı seçen adalar, ilk önceleri sultanlık imiş. 1887’de İngilizler buralarda da boy göstermiş. İngiliz boyunduruğu 1965’e kadar devam etmiş. Şimdi bir ‘Majlis’ (Meclis) var ama pek verimli değilmiş. Balıkçılık halkın bir numaralı gelir kaynağı, ama turizm arayı hızla kapatıyor.
Saz damlı ultra lüks dairem çok etkileyici. Tüm ziyaretim boyunda bana tahsis edilen 'Butler'ım (özel hızmetkarım) valizlerimi açıp dolabımı düzenlerken ben okyanus üstünde kalın direkler üzerine oturtulmuş evimi inceliyorum. Yaşama odamın döşemesi şeffaf. Geniş koltuğuma yayıldığım zaman altımda azgın okyanusu ve tropikal balıkların oynayışını görüyorum. Evimin hemen önünde özel yüzme havuzum var ama esas havuzum tüm Hint Okyanusu.
Banyo kısmıyla tamamen denize açılıyor. Banyo küvetim okyanusa nazır.
Tesadüfen adada bir düğün var, davetlendik. Brezilyalı çift Rio de Jenerio'dan gelmişler. Gelin hanım tanınmış bir moda tasarımcı ve imalatçı. Enişte ise doktormuş. Bu estetik doktorlar Brezilya’da bizdeki eczaneler gibi her sokakta bir iki tane... Yalnız enişte çok tanınmış bir estetik cerrahmış. Paslanmış Carioca’m (Rio aksanlı Portekizce) ile şampanya eşliğinde sohbet ettik. Sazlı sözlü bir de düğün yaptık. Onlar ermiş muradına, biz devam edelim yazımıza.
Ada adetiymiş, bir ağaç dikeceğim ve törenini yapacağız. Tüm ada İdarecileri toplandı. Adımın verileceği bir palmiye ağacı diktik. Öylesine verimli bir toprak ki, yanlışlıkla yere meyve düşürürseniz çekirdeğinden hemen ağaç bitiyor. Şimdi, işin kötüsü! Her yıl ağacıma bakmaya en az bir kez gitmem lazımmış Maguhdhuvaa Adası'na... Bu adanın da adını telaffuz etmek, gitmekten daha zor sanki…
Ertesi gün sualtıyla tanıştık. Ilık sularda ince bir neopren elbise yetiyor. Köpekbalığı aradı gözlerimiz. Zararsız köpekler bunlar ama panik yapmamak lazım. Senden daha iri bir hayvan görünce ister istemez irkiliyorsunuz. Köpek göremedik ama kaplumbağanın hastasıyım...
Yaşlı kaplumbağalarla usulca dolandık. 'Melek Balıkları'nın tüllerini seyre daldık. Dev kafalı insan gözlü Napolyon balıkları, “Bunlar da kim ola?” bakışı attı bize. Palyaço balıklarının rengârenk resmi geçidini izledik. İri kanatlı, kurgu bilim filmlerindeki uzay gemilerine benzeyen Mantra Vatoz’larını derinlere kadar takip ettik. Rengârenk bir sualtı deneyiminden sonra okyanusta güneş batışı izlerken, odamızdaki ılık küvetimizde köpüklü banyomuzu aldık.
Akşama bir yığın lokanta var seçeceğimiz. Kumsalda bir masa kurup balık ızgara yapmaya karar verdik. Ben illaki adalı aşçının "Siz yiyemezsiniz" dediği yerel usulle pişmiş balığı istiyorum. Siz yiyemezsiniz dediği, değişik aromalı otlu ve kırmızı ve turuncu acı biberle oğulmuş ve yarım saatte marine edilmiş acılı orfoz. Aşçının hayret dolu bakışları içerisinde ellerim ile daldım bir buçuk acılıya..