Şarap mirası

‘İÇMEK kötü bir huy değil, iyi bir alışkanlıktır. Çok içmek kötü bir alışkanlıktır’ diyordu dün, Yunatçı şaraplarının sekseninci kuruluş yıldönümünde Haşim Yunatçı. Yunatçılar, Bozcaada’da şarap üreten ilk Müslüman aile. Ataol ve Talaylar da daha sonraki yıllarda piyasaya giren ve Bozcaada şarapçılığını bugüne taşıyan ailelerden. Şimdi bu üç markaya bir yenisi, Corvus eklendi.Ada’nın şarap tarihi ise binlerce yıllık geçmişe sahip. O yüzden şarap burada bir gelenek, kültür. Eğer öyle olmasaydı, sarhoştan geçilmezdi sokaklar. Oysa burada bir kadeh şarap Yunatçı’nın dediği gibi, ‘dostlarla birlikte olmaya, oturup sohbet etmeye bir vesile.’45 yıllık Talay Şaraplarının sahibi ve yöneticisi Ahmet Talay’a göre de Türkiye’de, şarap kültürü gelişmeye başladı. Bardağın dibini görmek için değil, aromaları fark etmek, rengini seyretmek için içenler artıyor. ***ŞARAP içmek iyi bir alışkanlık. Maalesef, bir kez 2000 yılında Milli Güvenlik Kurulu kararıyla ada şarapçılarına gösterilen ilgi dışında, bu tarihi mirasa sahip çıkanlar, hükümetler tarafından hep yalnız bırakılmışlar. Bugün dünya şarap pazarında pay sahibi birçok ülke üzümünü dışarıdan almak zorundayken, Türkiye, dünyanın dördüncü bağcılık ülkesi. Ama bu zenginliği geliştirecek vizyon ne yazık ki yok. Şarap üreticisi, vergilerle sıkıştırılırken, bağcılık da kendi haline bırakılıyor. Bu ilgisizliğin esas nedeni şarapçılığa ideolojik yaklaşım. Üstelik de yaklaşan bir tehlikeyi de, Avrupa Birliği ile müzakereleri de hiç hesaba katmayan bir anlayış bu. Türk şarapçılık sektörü Avrupa Birliği’ne hazır mı? Hayır. Üretimi tüketime göre uyarlayan, tüketimi kısarak kaliteyi yarıştıran Avrupa düzenlemelerine göre, o pazarda rekabet edebilmek için bağların, üzüm çeşitlerinin tescillenmesi gerekiyor. Yoksa bir süre sonra Avrupa pazarında devre dışı kaldığınız gibi, gümrük birliği yükümlülüklerine karşı da bugünkü gibi direnmek uzun vadeli mümkün değil. Yani kendi pazarınızı da kaptırırsınız *** DÜN Haşim Yunatçı ve Talay Şarapları’nın yöneticisi Ahmet Talay ile konuşurken, ikisi de aynı şeyi söyledi. ‘Avrupa pazarı yeni tatlar arıyor. Evet biz de burada Cabarnet, Merlot gibi dünya üzümleri yetiştiriyoruz ve onlardan şaraplar üretiyoruz ama bize has olan tatlar ile rekabet etmeliyiz.’ Vasilaki, Karalahna, Kuntra ve çavuş. Bunlar Bozcaada üzümleri. Başka yerde yetiştirildiklerinde aroma da renk de aynı olmuyor. Aslında Yunanistan da aynı şeyi yapmıyor mu? Pulithra’nın Agiorgitiko üzümü için tescil almaya çalışıyor Brüksel’den. Fas AB üyesi değil, ama şaraplarının Avrupa pazarına girebilmesi için az mı uğraştı? Sonunda bu yıl başında, 1400 hektarlık Atlas bağları için menşei tescili aldı. ‘ÖTV bizi, kaliteyi artırma çabasındaki üreticileri, piyasayı saran kaçak üretim ile haksız rekabet karşısında bırakıyor. Ama tek sorun değil. Bağcılığa standart getirilmesi ve bunun denetlenmesi de çok önemli.’ Bozcaada şarapçıları sorunlarını en kısa yoldan böyle özetliyor.Herkes elinde olmayandan artı değer yaratırken, politika yüzünden olanı tarihi üzüm ve şarap mirasını çarçur etmek insanı üzüyor.
Yazarın Tüm Yazıları