Sansürün yöntemi de değişti

EKONOMİK yaptırımlar sansürün yeni yöntemi.

Gazetelerin, okuyucuya ulaşmadan önce sansüre gönderildiği dönemlere yetişmedim, beyaz satırlı gazete haberlerine arşivlerde rastladım.

Ama yasaklı dönemleri bilirim. Toplatılan gazeteler dönemini yaşadım. Özgürce ifade edilmesi engellenen düşünceleri anlatabilmek için gazetecilerin nasıl binbir dereden su getirdiğimizi bilirim.

Hatta, Kürt sözcüğü yasaktı, "bölücü" sözcüğü kullanılırdı. Ama her durum için. Hürriyet Dış Haberler servisinde, 1980’li yıllarda Iraklı Kürtlerle ilgili bir haber yazarken berbat bir durumla karşı karşıya kalmıştım. Iraklı Kürt’ü nasıl ifade edecektim, Iraklı bölücüler demedim tabii.

İşte o ahmaklık günlerini yaşadım.

Artık zaman değişti. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir yönetim haberleri sansürlemeye, gazeteleri yasaklamaya kalkmıyor. Ekran karartma işine bulaşmak istemiyor.

Bugünün dünyasında sansür artık böyle işlemiyor.

* * *

İMAJ
dünyasında kimse kendisine demokrasi düşmanı yaftası yapıştırtmak istemiyor. Yönetimlerinin imajı önemli. Otoriter rejim damgası yemeden demokratik özgürlükleri kısıtlamanın yeni yolları var artık.

Ekonomik yaptırımlar. İşletmeyi ağır yükler altına sokan para cezaları ile karşı karşıya bırakmak.

Bir "büyük"ten öğrendiğim tabirle ifade edersem, basın özgürlüğünün "ümüğünü" sıkmak böyle de mümkün.

Putin gibi. Yeltsin döneminde zenginleşen medya patronlarından kendisine biat etmeyenleri hapislere attırdı, ilk başlarda halk da bu patronları eleştirdiği için yapılanlara ses çıkartmadı, yolsuzluklara karşı önlem alınıyor sandı. Çeçenistan’da durumun hiç de hükümetin anlattığı gibi olmadığını yansıtan haberlerden yoksun kalmayı da pek önemsememişlerdi ilk başlarda. Gazeteci cinayetleri başladığında artık çok geç kaldıklarını anladılar.

Güney Kore eski Devlet Başkanı Kim Dae Jung da, JongAng Ilbo grubuna 1999 yılında denetçiler gönderdi. Soruşturma iki yıl sürdü. Bu ülkedeki tüm sektörlerde yapılan denetlemenin en geniş kapsamlısıydı. Devlet Başkanı ve onun politikalarını eleştiren gazeteler ağır para cezalarına çarptırıldı ve yöneticileri tutuklu yargılandılar.

İşte sansürün alası.

* * *

MEDYA
’ya ayrıcalık tanınmalı demiyorum. Bugün, Doğan Medya Grubu’na kesilen vergi cezasına itiraz eden hiç kimsenin böyle bir talebi olduğunu düşünmüyorum.

AKP çevreleri, basın özgürlüğü gerekçesine sığınarak imtiyaz talep edildiği havasını yaymaya çalışıyorlar.

Doğru değil. Ama ceza sisteminde orantı diye bir şey yok mudur? Ceza, bir hatayı düzeltmek amacı taşır ama Doğan grubuna, kendi değeri üzerinde kesilen cezanın amacının yok etmek olduğu açık.

Üstelik bu gizli de değil. Gazete okumayın kampanyası başlatan Başbakan daha birkaç gün önce Kastamonu’da, "Gazeteleri almayın onları yokluğa mahkum edin" demedi mi?

Abraham Lincoln’un bir sözü geliyor aklıma. "Hangisi daha önemlidir. Özgür seçimler mi, özgür basın mı? Özgür basın. Çünkü o olmadan özgür seçimler mümkün değildir."

Ama bir noktaya dikkat çekmeden de geçemem. Eğer bugün bir iktidar medyayı yok etmekten söz edebiliyor ve böyle bir kampanya yürütebiliyorsa bu cesareti ona verdiğimiz için bizim de kendimizi sorgulamamız gerekiyor.

Bir sektörün içinde, yöneticisinden gazetecisine kadar her kesimde bu kadar çatışma yaşanıyorsa böyle bir sonucun ortaya çıkmasına şaşırmamalı. Medyanın dokunulabilir ve hırpalanabilir hale gelmesi özgürlüklere dokunmayı sıradanlaştırıyor. Vazgeçilmez özgürlüklerimize.
Yazarın Tüm Yazıları