PKK’lı bir genci kazanmak suç mu

KIZ çocuklarının eğitimi için kim taşın altına elini koyarsa, Türkiye halkı için o kıymetlidir.

Türkan Saylan bu yüzden toplumun bütün kesimleri tarafından (onu misyoner, PKK işbirlikçisi, Ergenekoncu göstermeye çalışan karanlık güçler ve bazı cemaatler hariç) sevilen, beğenilen, onun gibi olunmak istenen bir kadındır.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, gücü yetmeyen ailelerin çocuklarına eğitim olanağı sağlamak için aydınlıkçı düşünce etrafında toplanan insanların oluşturduğu bir sivil toplum kuruluşu.

Yıllar önce bu kuruluştan eğitim bursu alan bir erkek öğrenci Işık Evleri ve oradaki yapılanma ile ilgili açıklamalarda bulunmuştu. ÇYDD’nin yanına ilk çarpı o zaman kondu.

Bu yıl Ocak ayı başında Zaman Gazetesi’nde yayınlanan bir köşe yazısında, derneğin PKK ile ilişkisi olan gençlere burs verdiği iddiasını okuduğumda, "demek sadece yanına değil, derneğin üstüne çarpı işareti konmuş" diye düşündüm.

VELEV Kİ

GÖZALTINA
alınanlara ,"Burs verdiğiniz çocuklar için temiz kağıdı istiyor musunuz? Sabıka belgesi arıyor musunuz?" gibi sorular sorulduğunu öğreniyoruz.

Yani ne demek oluyor bu? Gençlere eğitim yardımı siyasi tercihlerine göre mi yapılmalı?

Ya da siyasi tercihi olanlara burs yok deyip, cezalandırılmalılar mı?

PKK’ya, şu ya da bu biçimde bulaşmış olan gençleri kendi hallerine daha doğrusu PKK’ya mı terk etmek gerekir?

Eğer, ÇYDD güneydoğuda bazı gençleri dağın çekim alanı dışına çıkartabildiyse buna sadece sevinirim ben.

"Velev"ki PKK’nın yanından geçmiş olsun ya da siyasi bir örgüte ilgi duymuş olsun, gençlerin gelişmesi için kendi olanakları ile onlara fırsatlar yaratan birileri varsa fena mı?

Ama şimdi Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne burs desteği verenler üzerinde de bir baskı kurulmak isteniyor, suç örgütüne ortaklık ettikleri havası yayılıyor.

BU DA DARBECİLİK

TOPLUMDA
yükselen tepkiye karşı bazıları tuhaf savunmalar ileri sürmeye başladılar.

ÇYYD cemaat okullarına set çekmek için örgütleniyormuş dolayısıyla 28 Şubat müdahalesini destekliyormuş. Senaryo hazır (savcılardan önce kimlerin tutuklanacağı, dalgaların ne zaman nasıl geleceğini bilenleri var artık bu sürecin).

Hükümetlere karşı çıkmak, siyasi muhalefeti yükseltmek "darbecilikle" eş anlamlı hale geldi neredeyse.

Bugüne gelinmesinde askerin siyasete müdahale alışkanlığının etkisi var tabii ki.

Muhalefete askeri gölge düşürmek kolaylaştı.

Darbeciler ile onların siyasi düşüncelerine sempati duyanları aynı sepete koyarken bu gerekçeye sarılıyorlar.

Böyle bir şeyi savunmak, 12 Mart ve 12 Eylül’de sol ve sağ siyasi örgütleri dağıtan, okudukları gazeteleri gerekçe göstererek insanları hapse atan, akademisyenleri siyasi görüşleri nedeniyle üniversiteden uzaklaştıranları haklı görmek demektir.

Bu tam da darbecilerin kendi dışındakilere bakışıdır.

O yıllarda Türkiye’nin aydınları, bu baskılara direnerek Türkiye’nin demokrasiye dönüşünü sağlamadılar mı?

Bugün bazıları, "devlet içi çeteleri, darbecileri, Gladio’cuları ortaya çıkartacak bir süreç bu. Ses çıkartmadan sonuna kadar susun, bekleyin, ortalığı bulandırmayın" diyebiliyor.

İyi ki demokrasiden yana olan kesimler, darbe dönemlerinde, "Yasalar böyle diyor şimdi solcuların, sağcıların beli kırılıyor, susup oturalım" demediler, tutuklamalara, işkencelere, cezaevlerindeki kötü uygulamalara karşı, her fırsatta seslerini yükselttiler, darbeci zihniyetin baskılarına direnmesini bildiler.

Bugün de Ergenekon sürecinin siyasi baskı aracı haline dönüşüp sulandırılmasını engelleyecek olan işte bu demokratik reflekstir.
Yazarın Tüm Yazıları