Nasılsınız?

Bir yakınlık derdimiz var, o kesin...
Misal; Sayın Başbakanımız, kerimesini evlendiriyor: Düğüne 7000 (Yazıyla: Yedi bin!) kişi davetli.

Gelin görün ki karıştırıcı cihazlar yüzünden cep telefonlarının çalışmadığı, 5000 güvenlik görevlisinin istim üstünde olduğu, girişte davetlilerin neredeyse bir tek bağırsaklarının röntgenlerinin çekilmediği düğünde, Başbakan’ın amcasının kızı Şükran Erdoğan bile davetiyesini evde unuttuğu için bir buçuk saat kapıda bekletiliyor.

Böylesi ‘Şu-bu-o da gelsin, aman kimse gücenmesin, herkes kendisini familyadan hissetsin, boy gösterisinin boyu güdük kalmasın’ türü bir düğün-DERNEK’te müşahade edilen bu durum, ziyadesiyle doğaldır ama ‘biraz’ gülünç sayılır; ayrı...

Niye?

Güvenlik kaygısı...

Eşittir: Paranoya...

İnsan kızını evlendirirken, şu-bu-o’yu çağırıp da sırtını bir ‘ben ordaydım, ben var ya ben, onun ahbabıyım’ duygusuyla sıvazlamaya, gönlünü bir bardak suyla ve ‘prestijle’ eylemeye bu denli meyledince ve davet ettiği kişlerin yüzde bilmem kaçını tanımaz bir konumda olunca, háliyle endişelenebilir tabii.

Diyelim ki bir gece kulübü söz konusu: Damsız ya da hamili kartsız girilmez. Ama içersi bilmem kaç bin küsur kişi alıyor ve içeriye aldığınız kişilerin çoğu, tanıdık kişiler.

Gelin görün ki yine birçok kişi, yanında kadın olduğu hálde -hatta yanında bir sürü ‘bağğğan’ bulunduğu hálde- adam alıp almama konusunda ortaya konulan kriterler açısından güvenilmez... Zira cebinde pek ruhsatlı ‘Sen benim kim olduğumu biliyon mu lan?’ silahını taşıyor. Öyle valla: Gece kulüplerinde marazlar hep bundan çıkıyor.

E, ne yapacaksınız? Evhamlanacaksınız...

Niye?

Güvenlik kaygısı...

Eşittir: Paranoya...

Diyelim ki bu ülkenin bir vatandaşısınız. Bir yerden bir yere gidiyorsunuz. Kimlik kontrolüne tabi tutuluyorsunuz. Alışkınsınız, olmalısınız.

Başka topraklarda elin evladı, sizi kendi toprağına ayak basmaya yeltendiğinde bit kontrolüne tabi tutarsa, sinirlenmeyeceksiniz; zira kendi memleketinizden antrenmanlısınız.

Niye?

Adam haklı: Güvenlik kaygısı...

Eşittir: Paranoya...

Bir aşırı ‘kibarlıktır’, bir mesafedir, bir garabettir gidiyor.

Millet, yan koltukta, hatta aynı kanepede oturan yakınına ne hissettiğini söylemekten aciz; durmadan sabah programlarının sunucularına ve ‘biz sizin icazetiniz ve desteğinizle iyi bok yiyoruz’ programlarındaki patalojik vak’alara, aman da pek aşırı sevgilerini sunuyor.

En son ne zaman, önceden telefon etmeden, mırın kırın mazeret beyan etmeden, vicdan azabı çekmeden ve utanmadan bir sevdiğinizin, bir yakınınızın destursuz kapısını çaldınız? Çalabildiniz?..

Onun hatırını sordunuz ve kendi ahváliniz nedir, hakikaten NEDİR, anlattınız? Anlatabildiniz?..

En son ne zaman düşündünüz: Kimsiniz? Nerdesiniz? Nasılsınız? Niyesiniz?..

Asparagas

Sensin iki!

Geçtiğimiz pazar Berat Albayrak ile nikahlarının kıyıldığı esnada, nikah şahidi Karamanlis’in kendilerine bol çocuk dilemesi üzerine, baba Tayyip Erdoğan’ın iki parmağını kaldırarak şifreli torun siparişinde bulunması, Esra Erdoğan’ı sinirlendirdi.

Esra Erdoğan da Tayyip Erdoğan’a iki parmağını kaldırdı ve dilini çıkarttı. Esra Hanım, neden böyle yaptığını soran gazetecileri daha sonra şöyle yanıtladı:

‘Babamla nikahtan önce şahit sayısı konusunda tartıştık. Ben ‘Familyadan iki şahit olsun. İki olsun, bizim olsun’ demiştim. Oysa dış kapının dış mandalı altı eleman buldu. Politika öyle emrediyormuş; öyle dedi...

Benim bir numara büyük biraderin nikahında dört adet şahit vardı. Bende sayı altıya çıktı, öööyle artıp duruyor. Hayır, korkum o ki, benim çocuğum 28 şahitle filan evlenecek, o olacak.

Bizim cemaatte, ‘Fazla şehadet maraz doğurur’ derler. Canım sıkıldı, kendimi tutamadım...

Daha önce aynı tartışmayı, daha uzun bir jest silsilesiyle 200-7000 arasında da yaşamıştık. Anlamışsınızdır, davetliler meselesi... Ya, benim çocuğumun düğününe kaç milyon insan gelecek? Ben üçüncü evladım neticede: Birincide 43 bin, ikincide 69 bin, sorarım yani, böyle mi gidecek?’
Yazarın Tüm Yazıları