Güncelleme Tarihi:
Bu soruya karşı yanıtımız hiç dolambaçsız; "seks" olurdu. Aşk cevabını verenler belki bize çok kızacaklar hatta bizi bir hayli eleştirecekler ancak bilim adamlarının araştırmalarından çıkan sonuçlar ve haber kaynaklarının elde ettikleri bilgiler de bu düşünceyi doğrular nitelikle.
Sunday Times'ta çıkan bir haber, kadınların erkeklere duyduğu aşkın ömrünün üç yıl olduğunu gösteriyor. Bu habere göre, kadın bir erkeğe ancak üç yıl boyunca aşık kalabiliyor. Çünkü beynin aşk duygusunu sağlamak için salgıladığı kimyasallar bu zaman içerisinde henüz aktif. Daha sonra, poliklinik bir yapıya dönüşerek yeni bir aşk için çevreye bakınmaya başlıyor. Aynı şekilde Antropolog Helen Fisher'a göre, kadın dört yıl içinde erkeğe duyduğu aşkı yok edebilecek türde bir genetik yapıya sahip. Kısacası kadın aşkı sürdüğü sürece eşine sadık kalabiliyor; erkek ise fırsat bulduğunda hemen eşini aldatmaya hazır. Ne de olsa her seferinde erkeğin ortaya saçacağı 200 milyon spermi, kadının ise en iyi sperm veya spermler tarafından döllenebilecek tek bir yumurtası var doğaya göre. Aşkta hep istekler, değerlendirmeler ve seçimler varken, sekste böyle bir şey söz konusu değil. Bir yumurta 200 milyon spermi o kadar detaylı değerlendirmelerden geçiriyor ki bu durumda spermin yapacak başka bir şeyi, seçme şansı kalmıyor ve daha fazla yumurtanın peşine düşüyor.
Aşk ve seks arasındaki bağlantı
Aşık olanın gözü hiçbir şey görmez, "İki gönül bir olursa samanlık seyran olur" sözleri artık eskilerde kalmış durumda. Günümüzün kapitalist, yarışmacı ve acımasız hayat şartları içerisinde aşk sözlerinin yerini artık para, karizma, araba, sahip olma, maddi hırslar gibi kavramlar almış durumda. Buna karşın cinsellik nesneden yoksundur. Sekste iki kişi arasındaki etkileşim, hisler vardır. Burada beyin kimyası, dürtüler ve biyokimyasal reaksiyonlar devreye girer. Karşınızdaki kişiden hoşlanıyor ve onu mutlu etmek istiyorsunuzdur bu kadar basit. Aşk bencilce her şeyin hep kendisinin olmasını ister. Bir kişiyi sevdiğimizde hepimiz onu sahiplenmek istemez miyiz? 'Sadece bana bakmalısın?', 'Beni seviyorsun değil mi?', 'Bak hayatında başka biri olmadığı konusunda doğru söylüyorsun değil mi?' sözleriyle karşımızdakini bir cendere içerisine sokarız. Sekste ise bu sözlerin yerini 'Mutlu oldun mu? Ne kadar haz aldın?', 'Karşımdakine daha fazla zevk vermek için ne yapmalıyım?', 'Acaba daha iyi olabilir miydi?' şeklindeki sözler alır. Seks iki kişiyi özgürleştirir, karşılıklı yeni arayışlara doğru yönlendirir. Karşınızdakini düşünür ve yeterli derecede haz verebilmek için arayışlar içerisine girersiniz.
Aşksız seks
Çoğu kişi aşk olmadan seks olabileceğini savunur ancak bunun tersini hiç düşündünüz mü? Peki seks olmadan hiç aşk var olabilir mi? Yaradılışsal özelliğinden dolayı insanların her zaman tinsel istekleri vardır. Bu arzularının başında ise haz almak gelir. Haz alamadığı takdirde mutsuz olur ve böylelikle çevresine de mutluluk veremez. Doğada fizyolojik ihtiyaçlarını doğuramayan hiçbir canlı var olamaz. Sekste bir fizyolojik ihtiyaç olduğu için insanoğlu yaşamını sürdürebilmesi ve mutlu olabilmesi için buna ihtiyaç duyar. Bu kaçınılmaz bir doğa yasasıdır. "Aşk mı, seks mi?" sorusunu sorarken, "Hangisi diğerini kapsar?" sorusunu da mutlaka sormamız gerekli. Cinsel çekim olmadan aşık olan insanlar çok az da olsa vardır, fakat ilk bakışta aşktan, zaman içinde gelişen aşka kadar hepsi cinsel çekim öğesi içerir. Cinsel çekimin olmadığı bir ilişkide aşkın veya sevginin gelişebileceği ise kuşkulu. Daha önce bahsettiğimiz gibi evliliklerde ve uzun süreli birlikteliklerde cinsellik ve cinsel çekim azalarak bitiyor; yerini alışkanlık ve uzlaşma alıyor. Eğer iki kişi arasında dostluk ve arkadaşlık, anlaşma yeteri kadar gelişmişse o zaman bu ilişki uzun süreli bir sevgiye dönüşüyor ve devam ediyor. Cinselliğin olmadığı veya erkekte ya da kadında cinsel tatminin olmadığı bir evlilikte ilk aşk ne kadar güçlü olursa olsun bunun sürmesi mümkün değil. Örneğin kadının orgazm olmadığı bir ilişkide veya kadının vajinismus nedeniyle erkekle ilişki kuramadığı bir ilişkide cinselliğin ve aşkın, sevginin sürdürülmesi oldukça zor, üstelik günümüzün materyelist ve hedonist (hazza düşkün) toplumlarında bu daha da güç.