Madem Kürt sorunu var o zaman çözmeliyiz

‘VATANDAŞI kömürsüz bırakmadık, ücretsiz kitap dağıttık, 2 katrilyon 319 trilyon lira harcadık...Daha ne istiyorsunuz?’ demiş olmasını bir kenara bırakıyorum.İktidar koltuklarında, muhalif seslere tahammül kolay birşey değil. Bilgelik işi. ‘Bedavacılığa alışmayın’ derken ses tonundaki ‘Ali kıran baş kesen’ tarzını da üslubuna veriyorum. Bana yabancı ama, bunu seven de var. Bunları bir kenara bırakmak ve Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır ziyaretinin bir fırsat haline dönüştürülmesi için neler yapılabileceğini tartışmak istiyorum. Yoksa, Demirel’in Kürt realitesi, Yılmaz’ın Avrupa Yolu Diyarbakır’dan başlar açıklamaları gibi bu üçüncü adım da bir taktik, siyasi bir şov olarak kalabilir. Diğerleri gibi bu girişim de, ‘askerler yaptırmıyor, terör izin vermiyor’ gerekçelerine sarılıp birşey yapmama mazeretine kılıf olarak kalır. Hayır. Bu ziyareti bir başlangıca dönüştürmek zorundayız. Siyasi iktidar, Başbakan’ın ağzından kabul ettiği Kürt sorununa çözüm bulmak için uygulanabilir ve sürdürülebilir politikalar üretip hayata geçirmekle yükümlüdür artık.Yoksa, çok kısa zamanda ‘üç yıldan beri neredeydiler?’ diyenlerin sesleri daha gür çıkmaya başlar. Bedava kitap ve kömür dağıtımı gibi taşıma suyla değirmenin dönmediğini söyleyenlerin sayısı ve Başbakan’ın meydanlarda duymaktan pek haz etmediği muhaliflerin sesleri artar. Bu arada ben de bölgeye giden katrilyon ve trilyonların hangi politikalara uygun olarak ve nerelere harcandığını sormak isteyebilirim. Ve tabii ki, bu kadar paranın neden bölgede hiçbir değişiklik yaratamadığını merak edebilirim. Başbakan’ın ziyareti sırasında çözüm vaat ettiği Diyarbakır’ın uzun yıllardır devam eden içme suyu sorununun, neden üç yıldan beri çözümlenemediğini kafaya takabilirim. Vergilerinin nereye gittiğini bilmek isteyen başka meraklılar da çıkar kuşkusuz. *** BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, Diyarbakır’da yaptığı konuşmada, PKK’nın saldırılarına son vermesi çağrısında bulunmadı ve askeri operasyonlardan söz etmedi. PKK’ya yakın bazı çevreler, konuşmada bu unsurların bulunmamasını yadırgadıklarını söylediler. Erdoğan’ın kararı doğruydu. Çünkü Başbakan, PKK’ya değil halka seslendi. Zaten, bugüne kadar Kürt meselesinin demokratik çözüm çerçevesini çizecek bağımsız bir siyasi hareketin olgunlaşamamış olmasının nedeni, PKK’nın Kürt siyaseti üzerindeki ipoteği değil mi? Ayrıca bir başka yeni gerçek daha var. Irak’taki savaşla birlikte PKK artık Türkiye içinde değil İran, Irak ve Suriye’de örgütlenmesini derinleştirmeye uğraşan, bölgeyi karıştırmak için beslenen bir terör örgütü halini aldı. Birinci Irak savaşından beri öyleydi ama bu durum daha kurumsallaştı. Böyle bir örgütün Türkiye’yi ilgilendiren ulusal bir meselenin çözümü için ulusal bir önerisi olabilir mi? Kürtlerin başka hiçbir derdi yokmuş gibi, örgütün başındakiler için koşulsuz affa öncelik vermelerinden de bu anlaşılmıyor mu? O nedenle, Türkiye’nin Kürt sorunu terörizme karşı mücadele çerçevesinde ele alınmamalıdır. Terörle mücadele bir güvenlik sorunu olarak sürerken, bizim önceliğimiz çözüm siyaseti üretmek olmalıdır. Bunun ilk adımı da, gerçekten demokratik bir tartışma ortamının sağlanmasıdır. Teröre özendirmedikçe, şiddete çağırmadıkça her türlü öneri ve fikri tartışabilmeliyiz. Hükümet, bu ortamı sağlamak, önlemlerini almak zorunda. Tartışmak çözüm mü? Tabii ki değil, ama bir adım. Bu arada hükümet de hiç vakit kaybetmeden, sadece ekonomik değil, ama çok boyutlu rehabilitasyon politikaları geliştirmek için kolları sıvamalıdır. Örneğin atılacak adımlar, köye dönüş gibi olmalı. Orada hayatı yeşertemedikten sonra evi onarmışsınız neye yarar?
Yazarın Tüm Yazıları