Fotoğraflar: Ingimage / Alamy
Söylediği bir söz yüzünden 10 milyon dolarlık dava açıldı!
Sunduğu programda sarf ettiği bir cümle ortalığı karıştırdı.
Dünyanın her yerinde et insanların beslenmesinin çok önemli bir parçası. Beyazı, kırmızısı, işlenmişi, kurutulmuşu gibi birçok çeşidi olan et hakkında daha önce duymadığınız şeyleri derledik. Her çeşidiyle yemeklerinize tat katan etin zaman içindeki gelişimi, farklı kültürlerin ete bakışı sizi çok şaşırtacak. Geçmişten günümüze etin serüvenini okumaya hazır olun.
Bugün küresel et üretimi 1960'lı yıllardaki üretim hacmine kıyasla beş kat daha fazla. 1960'larda yıllık et üretimi 70 milyon ton iken, 2017'de 330 milyon tona ulaştı. ABD ile Avustralya en çok et tüketilen ülkeler konumunda. Bu ülkelerde bir kişinin yılda tükettiği ortalama et miktarı 100 kilonun üzerinde.
Mangalların vazgeçilmezi tavuk kanadın geçmişte işe yaramaz göülüp çöpe atıldığını biliyor muydunuz? Neyse ki yaratıcı bir restoran sahibi 1964’te kanatları mangalda pişirip sosa bulamayı akıl etti de "Buffalo wings" adıyla bu lezzet günümüze kadar gelebildi. Burada buffalo kelimesi de manda anlamında değil şehir adı olarak kullanılıyor.
İlk olarak 1830'larda kayıtlarda karşımıza çıkan "kızarmış tavuk" ifadesi 1860'larda ve 1870'lerde Amerikan yemek kitaplarında yerini almış. Afrikalı Amerikalıların kızarmış tavuğu çok sevdiklerine dair basmakalıp inancın kökenleri ise Amerikan İç Savaşı'na kadar gidiyor. Bu inancın kökeninde tavuğun siyahi kölelerin tek başlarına yetiştirebildikleri tek hayvan olması yatıyor.
İngiltere'de 16'ncı yüzyılda her mutfakta bir köpek bulunurdu. Turnspit denilen bu köpeklerin tek amacı etleri eşit olarak pişirmek için döndüren bir tekerlek üzerinde koşmaktı. Günümüzde şiş çevirme adını verdiğimiz düzeneği, eski zamanlarda köpekler döndürüyordu.
İngiltere demişken... İngilizcede tavuk hindi gibi ümes hayvanlarının parçaları için kullanılan "dark meat" (koyu et) ve "white meat" (beyaz et) ifadelerinin Britanya İmparatorluğu'nun zirvesi olarak kabul edilen Viktorya dönemine dayandığı söylenir. O dönemde insanlar "but" ve "göğüs" kelimelerini kullanmanın ayıp olduğunu düşündüklerinden bu terimleri icat etmişler.
Japonya'da 1868'den önce bin yıldan fazla süre boyunca dört bacaklı hayvandan et yemek yasaklanmıştı. Edo yönetimi, tarım ve üretimde kullanılan hayvanların azalan sayısının önüne geçmek için bu yasağı uyguluyordu. Tarih kitaplarında et yemekle ilgili yasakların tüm yıla yayıldığı ve yönetim tarafından sık sık yenilendiği anlatılmaktadır.
SPAM adı verilen ve istenmeyen e-postaların isminin de kaynağı olan konserve et, Güney Kore'de kıymetli bir lezzet olarak kabul edilir. Bu nedenle kişilerin bayram ve özel günlerde birbirlerine büyük bir kutu konserve et hediye etmesi oldukça yaygındır.
Bilim insanları, kök hücrelerden yenebilir et geliştirmeyi başardı. Bu etin kasaplık hayvanlardan gelen etin yerini alması bekleniyor. Düşününce pek iştah açıcı olmayabilir, ama kaynaklarımızın giderek tükendiği, nüfusun ve açlığın gittikçe arttığı dünyamızda yapay eti üretmeye bir gün gerçekten ihtiyaç duyulabilir.
Hamburger satışlarının diğer sandviçlerin önüne geçemediği tek ülke, tereyağı sandviçlerin popüler olduğu Fransa. Obezitenin giderek arttığı ABD ise 25 bini aşkın hamburger dükkanı ile rekoru elinde tutuyor.
Tavuk pazarını büyütmek isteyen bir şirket 1948 yılında "Yarının Tavukları" isminde bir yarışma düzenledi. Bugün yediğimiz hemen hemen bütün tavuklar, genetik olarak dünya çapında kanatlı çiftliklerine hakim olan bu yarışmanın galibinin akrabaları.
Bazı sporcuların alışılmışın dışındaki yiyecek içecek alışkanlıkları şaşırtıyor. Usain Bolt, Pekin Olimpiyatları'ndan önce 10 gün boyunca günde 100 tavuk nugget yedi ve sonunda 3 altın madalya kazandı. Bolt bir konuşmasında, başarısının sırrını “Biraz tavuk yedim ve pistin yolunu tuttum” diye açıklamıştı.
Tavuğu bu kadar çok seven biri olduğuna inanmakta zorluk çekebilirsiniz. 1954 yılında, on beş yaşındaki bir çocuk bir hafta süren bir bisiklet yolculığıyla Washington'dan Atlanta'ya gitti. Yaklaşık 1200 kilometre süren bu yolculuğun sebebi ise büyükannesinin evde kızarmış tavuğunu çok sevmesiydi.
Tüketici anketleri, doktorların yüzde 93'ünün, et endüstrisinde sağlıklı hayvanlar üzerinde antibiyotik kullanıldığından endişe duyduğuna işaret ediyor. Tedavi amaçlı kullanılan antibiyotikler ise belli bir sürede vücuttan atıldığından tehlike oluşturmuyor.
Lüks steakhouse'larda "dry-aged" denilen teknikle dinlendirilmiş etler görmüşsünüzdür. Eti birkaç hafta süreyle asılı tutmak diye özetleyeceğimiz bu işlem sonucu kaslardaki nem azalır, bağlayıcı dokuda enzim bozunmaları yaşanır ve etin lezzeti artar.
Almanya'nın Regensburg şehrinde 900 yıldır faaliyetini sürdüren bir sosis dükkanı bulunuyor. Bu dükkan günümüzde halen ortalama 6 bin adet sosis satıyor.
Japon mutfağında oyakodon isminde bir yemek bulunuyor. Pirinç üzerine eklenmiş tavuk eti ve yumurtadan elde edilen bu yemeğin kelime anlamı "bir kasede ebeveynler ve çocuklar".
Yine Japonya'yla devam edelim... Dünyanın en pahalı eti diye bilinen Kobe bifteğini Japonya ya da Çin dışında bir yerde yiyorsanız muhtemelen sahtesini yiyorsunuz. Çünkü Kobe bifteği sadece Japonya'nın belli yerlerinde üretilir ve Çin dışında herhangi bir yere ihracı söz konusu değildir.
ABD'li televizyon ünlüsü Oprah Winfrey'e 1998 yılında et üreticileri tarafından 10 milyon doların üzerinde tazminat istemiyle dava açıldı. Bunun sebebi Winfrey'nin 2 yıl önce bir televizyon programında deli dana hastalığından bahsederken "Bir daha asla burger yemeyeceğim" demesi ve bu nedenle dana etinin fiyatının düşmesiydi. Mahkeme sonucunda jüri oybirliğiyle Winfrey’nin lehine karar verdi.