Dedesinden kalan yerli tohumları var gücüyle yaşatmaya çalışıyor
Dedesinden, babasından gelen yerli tohumu devam ettirerek ürün yetiştiren Fuat Kocaman, "Çeşme'nin yerli lezzetlerini yaşatmamız gerekir. Yerli tohum yaşasın diye gayret ediyorum. Çeşmeli üreticinin de aynı gayreti göstermesi en büyük dileğim. Artık şu hibrit tohumdan uzak durmamız gerekir" dedi.
Çeşme'nin yerli lezzetlerinin yaşatılması gerektiğini söyleyen Kocaman, şöyle devam etti: "Sadece domates değil, Çeşme'nin kokarcıkını, beyaz soğanı, acuru, kavunu, nohutu, fasulyesini, enginarını, tüm yerli lezzetleri yaşatmamız gerekir. Senelerdir yerli tohum kullandığım için müşterilerim beni iyi bilir. Dedemden, babamdan gelen tohumu devam ettiriyorum. Ben öldükten sonra çocuklarım devam ettirir mi, ettirmez mi, onu bilemem. Hem evimde bolluk olsun, hem yerli tohum yaşasın diye gayret ediyorum.”
“Çeşmeli üreticinin de aynı gayreti göstermesi en büyük dileğim. Artık şu hibrit tohumdan uzak durmamız gerekir. Hibrit tohum ile yetiştirilen ürünlerden, yerli tohum ile yetiştirilen gibi lezzet almanız mümkün değil. Hibrit tohum bir defa dikiliyor. Ertesi yıl aynı tohumu kullanamıyorsun. Yerli tohum kullanmayarak kendimiz kaybediyoruz. Ben Çeşmeli üreticiye seslenmek istiyorum; eskiye dönsünler. Ata tohumuna dönsünler.”
Yetiştirdiği kınalı bamya ile "Bamyacı Fuat" olarak da tanınan Kocaman, şöyle devam etti: "Yüzlerce yıllık yerli tohumdan ürettiğimiz kınalı bamya, ismini görüntüsünden alıyor. Aslında rengi kınalı olarak doğmaz. Bamya çiçeğinden çıktığında yeşildir. Daha sonra güneş gören yerleri kına rengine bürünür. Güneş görmeyen kısımları yeşil kalır.”
“Bamyayı ilk diktiğimiz zaman can suyu veririz. Daha sonra su vermiyoruz. Susuz yetişen bamya daha lezzetli olur. Sulama bamyada aynı lezzeti alamazsın. Yetiştirdiğim bamyanın lezzetini bilen müşterilerim, yıllardır bamyasını benden alır. Bamyayı dikmek de bakımı da toplaması da oldukça zahmetli. Bamyayı diktikten sonra çıkınca seyreltmesi yapılır. Daha sonra 2-3 kez çapası var.”
“Ürün vermeye başladıktan sonra da sabah erkenden toplanması gerekir. Yaz sıcağında, güneş yükselince toplamak zor olur. Susuz yetiştirdiğimiz için sıcakta yapraklar buruşuyor. Bamyayı görmek de zor oluyor. Ama sabah serinliğinde yapraklar daha diri olduğu için bamyalar daha rahat gözüküyor. Bamyanın fiyatı yüksek gibi gözükse de yetiştirmesi ve toplaması gerçekten çok zahmetlidir. Ama lezzetini tadınca her şeye değer olduğunu görürsünüz.”
Çeşme'nin domatesinin kokusuna ve lezzetine dikkat çeken Kocaman, "Diktiğim domates, dedelerimden kalma tohumdan. 9 yaşından beri çiftçilik yaparım, babam, babasından kalma bu tohumu kullanırdı. Şimdi de ben aynı tohumu kullanmaya devam ediyorum. Domatesi de susuz yetiştiriyorum. Sadece diktiğimde can suyu veririm, o kadar. Dökümü çok. Domatesler iri oluyor. 500 gramı geçen domatesler var. Salçamı da bu domateslerden yaparım. Tohumlarını saklarım. Kışın sera yapar, bu tohumlardan fidanımı yetiştiririm. Yerli domatesimizin bir özelliği de kokulu, bol sulu ve ince kabuklu olması. Damak tadı var. Lezzetli. Bu sene domateste verim çok yüksek. Çok üzüldüğüm bir nokta var; bu güzelim, lezzetli, kokulu yerli domatesimizi diken üretici sayısının giderek azalması" diye belirtti.
Çeşme'nin yerli kavununun eski yıllarda Almanya'ya ihraç edildiğini hatırlatan Kocaman, "Bütün kış dayanan yerli kavunumuzun şimdi dayanmamasının nedenlerinden birisi, herkes tarlasına artezyen vurdu. Üst tabakadaki su bitti. Bunun üzerine üreticiler damlama ile sulama yapmaya başladı. Ayrıca kavuna suni gübre atmaya başladılar. Suni gübre ve su ile kavun şişiyor. Kavun tatlansın diye tatlandırıcı veriyorlar. Bu kavun dayanır mı? Kısa zamanda eriyip gidiyor. 1980'li yıllarda diktiğim kavunu, 5 sefer İstanbul'a götürdüm. 11 ton kavun sarılı. Bir tane kavun ezilmedi. Kavun şerbet gibiydi. Şimdi bu kavunu bulabilmek çok zor. Hibrit enginarla kendi tohumumuzu kaybettiğimiz gibi, kavunda da yerli tohumu kaybediyoruz" diye uyarıda bulundu.